Tuesday, January 17, 2012

Hedefteki Ülke: İran

16 Ocak 2012 -

İran’da nükleer enerji sektöründe çalışan bir bilim adamı Mustafa Ahmedi’nin geçen hafta, bombalı bir saldırıyla öldürülmesi “ABD ve/veya İsrail İran’a ne zaman saldıracak” sorusunu, “saldırı bir kere başlarsa nerede duracak” sorusuyla, saldırının bölgedeki tüm olası etkileriyle birlikte gündeme getirdi.


‘İran savaşı’ üçüncü yılına girerken 
ABD ve/veya İsrail ne zaman saldıracak sorusuna, Washington Institute for Near East Policy’nin İran Güvenlik İnisiyatifi Direktörü Patric Clawson’un verdiği “bence iki yıl önce (saldırdı bile-E.Y.)” cevabından (New York Times 11/01) hareketle, Mustafa Ahmedi’nin ölümüyle savaşın üçüncü yılına girdiğimizi varsayabiliriz. Hatta 2007’de Ardeşir Hüseyinpur’un zehirlenmesiyle başlayan sürecin tümünü göz önüne alarak, beşinci yılına girdik bile diyebiliriz.

İsrail gazetesi Haaretz’in derlediği şu listeye bakar mısınız? Masud Ali Muhammed (12/01/2010), Majid Şahriyari (29/11/2010), Abadan rafinerisinde patlama (24/05/2011), Darious Rezainejad (23/07/2011), füze üssünde patlama, bir general 16 ölü, 15 yaralı (12/11/2011), İsfahan Nükleer Tesisleri’nde patlama (28/11/2011), Yazd kenti nükleer tesislerinde patlama 7 ölü (11/12/2011) ve geçen hafta Mustafa Ahmedi. Bunlara ek Fareydun Abbasi 2010’daki saldırıdan yaralanarak kurtuldu, İran Atom Enerjisi Örgütü’nün başına getirildi.

ABD Ulusal Nükleer Güvenlik İdaresi eski yetkililerinden ve Ulusal Güvenlik Konseyi uzmanlarından William Tobey’in, “2007’den bu yana altı saldırıdan beşinin, taşıtlara yapıştırılan mıknatıslı bombalarla gerçekleştirildiğine” (Daily Beast /Newsweek, 13/01/12) ilişkin saptaması, suikastların sistemli bir biçimde, tek bir kaynak tarafından gerçekleştirildiğini gösteriyor. Natanz Nükleer Tesisleri’ne yönelik Suxnet bilgisayar virüsü aracılığıyla yapılan sabotajı da bu listeye eklediğimizde, İran’ın, 2010’dan sonra giderek tırmanan bir saldırı altında olduğunu söyleyebiliriz.

ABD yetkilileri “Kesinlikle bizden kaynaklanmıyor” diyorlar. İsrail, saldırıları sahiplenmiyor. Ancak Le Figaro İsrail gizli servisinin İran muhalefetiyle işbirliği yaptığını savunuyor. Der Spiegel de ağustosta yayımladığı bir raporda İsrail’in, MOSSAD’ın yeni başkanı Tamir Pardo önderliğinde İran’a karşı gizli bir savaş sürdürdüğünü iddia ediyordu (The Guardian 11/01/2012). Son saldırı, İsrail Genelkurmay Başkanı’nın “2012 İran için çok kritik bir yıl olacak. İran’da çok sayıda doğal olmayan şey yaşanacak” uyarısından hemen sonra gerçekleşmişti. Yine de kimi İsrailli yetkililerin, “Bölgede İran’da sorun çıkartmak isteyen tek ülke biz değiliz” uyarıları (The Guardian) “bu saldırıların arkasında kim var” sorusuna kesin bir cevap vermeyi zorlaştırıyor. Bu bağlamda, Hürmüz Boğazı, Şii nüfusun kışkırtılması, Suudi kaynaklı medyada dile getirilen İran korkularına bakmak yeterli.


Süreç hızlanıyor mu? 
Geçen hafta gelişmeler aniden yoğunlaştı. ABD, haziran ayından itibaren İran’la petrol ticaretinin finansmanını global olarak yasaklayacağını, bir AB yetkilisi, İran’a petrol ve petrokimya ürünlerini kapsayan bir ambargonun 23 Şubat’ta onaylanacağını açıkladı. Aynı günlerde İran ikinci bir tesiste daha uranyum zenginleştirmeye başladığını, Rusya ile petrol ticaretinde artık dolar kullanmayacağını açıklıyor, ambargolara misilleme olarak Hürmüz Boğazı’nı kapatmaktan söz ediyordu. Perşembe günü Los Angeles Times ABD’nin körfezdeki askeri varlığını arttırmaya başladığını, cuma günü New York Times ABD’nin İran’a, Hürmüz Boğazı’nın kapatılmasına asla izin verilmeyeceğine ilişkin gizli bir mesaj gönderdiğini aktarıyorlardı.

Diplomatik trafik de hızlanmıştı. ABD Hazine Bakanı Çin’i ambargolara katılmaya ikna etmeye çalışırken Halkın Günlüğü gazetesi, Çin’in İran’dan petrol almayı durdurmasının neden olanaksız olduğunu anlatıyordu. Bu ekonomik yaptırımlar bir BM kararından değil, ABD politikalarından kaynaklanıyordu; “ABD uluslararası topluluk demek değildi”. Ambargolar “Çin’in stratejik çıkarlarına zarar verecekti”. (13/01). ABD Çin’i ambargoyu desteklemeye ikna edemeyince, perşembe günü, Çin’in önemli petrol şirketlerinden Zhuhai Zhenrong’a mali ambargo uygulayacağını açıkladı. Cumartesi günü, Çin gazetesi, Global Times’ın baş yorumcusu, ABD’ye boyun eğilmemesini, bu küstahlığa gereken cevabın verilmesini istiyor, böylece ABD-İran çelişkisi yeni bir boyut kazanıyordu.

Christian Science Monitor’un bir yorumuna göre Rusya da İran’ın nükleer projelerinden kaygı duymakla birlikte yalnızca İran ve Suriye’ye karşı ABD kaynaklı yaptırımlara, BM Güvenlik Konseyi’nden bu yönde bir karar çıkmasına kesinlikle karşıydı. Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın “Bizim için BM kararları bağlayıcıdır, başkalarının kararları değil” sözlerini aktaran Financial Times’a göre Türkiye ambargoya katılmayacaktı.

Bu gelişmeler, ambargonun başarılı olamayacağını düşündürürken, BBC “Kriz derinleşiyor, bir çatışma önlenebilir mi” diye soruyor, Telegraph, “ilan edilmemiş savaşın ısınmakta olduğunu” savunuyor, Pekin Üniversitesi Stratejik Çalışmalar Enstitüsü’nden Dai Xu, “İran’a yönelik açık bir saldırının 2012 içinde gerçekleşmesini” bekliyordu (Global Times, 12/01). Financial Times’ta James Blitz’in yorumuna göre 2012’nin “küresel güvenlik gündeminin başında Batı, İran’la bir savaşa ne kadar yakınlaştı” sorusu var (13/01).

Savaş ne kadar yakın? 
Önümüzdeki haftalarda körfezde İran, ABD ve İsrail’in neredeyse aynı zamanda gerçekleştirecekleri “manevralar” sırasında bir “provokasyon” olasılığını bir kenara bırakırsak ABD ve/veya İsrail’in İran’a saldırma olasılığı ne kadar yüksek? ABD’nin etkili dış politika yayınlarından National Interest’te geçen hafta yayımlanan iki farklı analize göre, bir provokasyona zorunlu cevap verme olasılığı dışında saldırı çok riskli bir seçenek. Elbridge Colby ve Austin Long imzalı yazı, pek fazla ilgi çekmeyen, ama çok önemli bir soruya işaret ediyor: “Bir saldırı başladıktan sonra süreç nasıl sonlanacak?”; dahası “Bir saldırıdan sonra İran teslim olmazsa ne olacak?”, “uzun süreli bir bombalama operasyonu boyunca ABD uluslararası desteği ve ittifaklarını nasıl muhafaza edecek?” Malou Innocent’in yorumunda, “Irak, Afganistan, Pakistan, Somali, Yemen, Libya deneylerinden sonra, İran’a saldırmayı savunmadan önce insan biraz düşünür” diyor. Innocent, olaylardaki tırmanmanın, yeni bir körfez savaşına, ekonomik krize yol açacağını savunuyor, MOSSAD’ın eski başkanlarından Dagan’ın ve Halevy’nin “bir saldırının aptalca olacağına”, “İsrail’i ve tüm bölgeyi 100 yıl sarsacağına”, eski ABD Savunma Bakanı Gates’in “kuşaklar boyu gelecek cihat dalgasını tetikleyeceğine” ilişkin uyarılarını aktarıyordu.

Bunlar, bölgede istikrarın sağlanmasına öncelik veren bir paradigma içinde son derecede akılcı uyarılar. Ama ya ABD’nin, “Yeni Savunma Stratejisi” bağlamında, bir paradigma değişikliğiyle karşı karşıyaysak? Ya ABD artık Ortadoğu petrollerine, gazına Çin kadar bağımlı olmadığını, bu farkı stratejik avantaj olarak kullanabileceğini düşünmeye başladıysa; istikrar yerine, uzaktan dengelemeye Çin’in yükselişini engellemeye öncelik veriyorsa?..

No comments: