Monday, June 29, 2020

‘Adam’ gidiyor mu?



Son gelişmelere, özellikle geçen hafta gelen verilere bakınca “Adam gidiyor” (Trump’tan söz ediyorum) diye düşünmek olanaklı.

Kötü haber haftası

“Kötü haber haftası”, önceki cumartesi günü, Trump’ın Tulsa kentinde, fiyaskoyla sonuçlanan salon toplantısıyla açıldı. Wall Street Journal’ın deneyimli yorumcusu Peggy Noonan’a göre (1980’lerde Reagan’ın konuşmalarını yazıyormuş), “esas boşluk sorunu, salondaki iskemlelerle değil, (19 bin kişilik salonda 6 bin 200 kişi varmış) salondakilerin yüzlerindeki ifadelerle ilgiliydi”... “Adeta eski bir şarkıyı dinliyor ama bir sonraki bölümün sözlerini anımsayamıyorlardı.” O gece televizyon kanallarının yakaladığı Trump imajı da çok anlamlıydı: Kravatı çözülmüş, omuzları düşmüş, kırmızı MAGA şapkası elinde, yorgun bezgin bir adam...

Hafta ortasında, Siena College/ New York Times kamuoyu yoklaması, Biden’in yüzde 36’ya karşı yüzde 50 ile Trump’ın önünde gittiğini gösteriyordu.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, June 25, 2020

‘Yeni Osmanlı’dan emperyalist olur mu?


Fransa Devlet Başkanı Macron ve Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin, AKP Türkiyesi’ni hedef alan açıklamalarından sonra Libya iç savaşının, AKP rejiminin oradaki varlığının geleceği üzerine düşünmek iyice zorlaştı.

(...)

Ben daha çok, AKP Türkiyesi’ni bu “iç savaşın” içine çeken mantığı merak ediyorum.

AKP Türkiyesi, Cumhuriyetin geleneksel “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesini terk etti, başka ülkelerin rejimleri, toprakları, kaynakları üzerinde hak iddia etmeye, diğer bir deyişle emperyalist politikalar izlemeye başladı. İyi de neden?

(...)

AKP Türkiyesi’ni bu resmin içine, emperyalist sistemin, sermaye birikim süreci, üretim kapasitesi, sınırlarına sığamayan bir merkez ülkesi olarak yerleştirmek olanaklı değildir.

(...)

Toprak rantı ve haraç üzerinde durmaya göre şekillenmiş, 16. yüzyılda kendi “erken-sanayileşme” sürecini dinamitlemiş Osmanlı İmparatorluğu’nu modern emperyalizm yıkmıştı. Düşünmeye değer!

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, June 22, 2020

Rüyadan kâbusa Amerika


Kasım seçimleri hızla yaklaşıyor. Amerikan Rüyasının (The American Dream) artık bir kâbusa dönüşmeye başladığını kanıtlayan bir hava, giderek ağırlaşıyor.

Bu kez farklı

“Amerika’da herkesin rüyaları gerçekleşebilir” savının aslında, soykırıma uğratılan yerliler, modern köleciliğin Afrika’dan kopartarak getirdiği siyahlar, daha yakın zamanda gelişmekte olan ülkelerden gelen göçmenler, sık sık da işçiler için bir kâbus olduğunu, sol ve liberal eğilimli entelijansiya ile sanatçılar yaklaşık 200 yıldır vurguluyorlar.

(...)
Bu kez farklı olan, ırkçılığa karşı yeni dalga karşısında geleneksel muhafazakâr entelijansiyanın korkuları, bu “yeni dalga”dan çok, derinleşen kutuplaşma ve her fırsatta parlamenter demokrasinin kurallarına, güçler ayrılığı ilkesine tecavüz eden, dış politikayı kendi ekonomik siyasi çıkarlarına alet eden Trump yönetiminin ve Trumpçı kitlenin olası tepkilerinin yaratacağı sonuçlar üzerinde yoğunlaşıyor.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, June 18, 2020

Kasımda Trump kazanırsa liberal demokrasiye dönüşü unutun

Adam dört yıl önce “Amerika’yı yeniden büyük yapacağım” diyerek Başkan seçildi, muhafazakâr The American Interest dergisinin editörü Adam Garfinkle'in son yazısında, “Şimdiki çılgınlık”, “Sineklerin efendisi durumları” gibi ifadelerle tanımladığı bir noktaya geldi. Bu dönemde, Amerikalı olmaktan “büyük gurur” duyanların oranı belirgin biçimde azaldı. Kasımda da Başkanlık seçimleri var.

Quo Vadis

Bu “Gidiş Nereye” başlıklı filmde (1951), imparator Neron, Roma yanarken Lir çalıp keyfine bakıyordu. Neron’un, Roma’nın o kesimini yeni sarayına yer açmak için yaktırdığı da söylenir. Neron, halkın yoksul kesimleri arasında çok popülermiş. ABD de bugün adeta yangın yerine dönmüş durumda ve Başkanın taraftarları, bunların hepsinin “Kasım seçimlerini kazanma stratejisinin, büyük planın parçası” olduğuna inanmaya devam ediyorlar.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, June 15, 2020

İki soru, bir seçenek

Ana muhalefet partisi seçimleri kazanabilir mi? İktidar partisi seçimlerle gider mi?

Ana muhalefet...

CHP son 10 yılda tüm seçimlere aynı lider kadrosuyla girdi, her seferinde kaybetti; toplam oylar içindeki payı uzun yıllardır hep yüzde 20-30 aralığında ama esas olarak yüzde 20’ye yakın bir düzeyde seyrediyor.

İlginç olan şu ki, iktidar partisinin oylarında bir düşme eğilimi gelişirken, ana muhalefet partisinin oylarında bu eğilime uygun bir yükselme görülmüyor. Yalnızca bunlara bakarak bile, CHP’nin, “çalışma tarzını, politikalarını kendine hedef seçtiği kitleyi ve hatta liderliğini artık değiştirmesi gerekir” önermesi kolaylıkla savunulabilir.

(...)

Eğer sokağa çıktığınızda, sizi provokasyonların, baskı ve terörün beklediğini düşünerek bu hakkınızı kullanmaya korkuyorsanız iyice düşünmeniz gerekir: Nasıl bir rejim altında yaşıyorsunuz? Nasıl bir rejimin dayattığı kuralları kabulleniyorsunuz? Beckett’in, ünlü üçlemesindeki (Molloy, Malone Dies, The Unnamable) bir sözü anımsarsak “Özgür olmayabilir miyiz? Bunu düşünmeye değer!” Ya bu, parlamenter demokrasi olarak nitelenebilecek bir rejim değilse?

(...)

Yazının tamamını okumak içşn tıklayınız

Thursday, June 11, 2020

Muhalefet iktidardan korkuyor

Darbelerden, katliamlardan söz ediliyor. Seçilmiş belediyelere kayyım atanıyor, atanmayanların yetkileri kısıtlanıyor, Covid-19 salgınında halka yardım yapmaları dahi engelleniyor. Gazeteciler tutuklanıyor, milletvekilleri Meclis’ten atılıyor. CHP lideri, “Bu tuzağa düşmemeliyiz, Erdoğan’ın oyununu bozmalıyız” diyor, “yeni bir Adalet Yürüyüşü” düşüncesini, diğer bir deyişle protesto eylemlerini uygun bulmuyor. Gerçekteyse muhalefet, iktidardan korkuyor. Hem rejimden hem de iktidara gelmek için yapması gerekenlerden!

Böylece vatandaşlar da kendilerini garip bir iktidar-muhalefet diyalektiği içinde buluyorlar. İktidar iktidarını konsolide etmeye devam ediyor. Muhalefet lideri de tabanını “iktidara geliyoruz” fantezileriyle uyutmaya...

Bir totaliter mühendislik projesi

AKP, 18 yıldır biteviye, “dava”, “hareket” kavramlarına vurgu yaparken, totaliter bir toplumsal mühendislik projesini (buna süreç olarak faşizm de denebilir) adım adım ve moleküler dönüşümlerle yaşama geçiriyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Bu yazıma gelen ilginç bir eleştiriyi ve cevabımı da  buraya ekliyorum:

Ergin bey özellikle Avrupa kaynaklı yorumlarınızı dikkatle izlemeye çalışıyorum. Bugün iç siyasete girmiş ve sol aydınların sıradan hobisi haline gelmiş olan CHP'yi eleştirmenin dayanılmaz hafifliğine sizde katılmışsınız. Elinize sağlık. Tek tek ele alındığında eleştirilerinizde mantıksal bir tutarlılık görülüyor. Ancak birçok sol aydının düştüğü hataya siz de düşüyorsunuz ve Türkiye'yi normal bir Avrupa demokrasisi gibi görüyorsunuz. Kurum ve kuralların tıkırında işlediğini farz edip , her kesimden muhalefetin nasıl baskılar içinde olduğunu görmezden gelip , toplumun sosyo-kültürel yapısının nasıl baskılandığını , muhafazakarlığın nasıl pompalandığını görmezden gelip CHP liderini fantezi dünyasında olarak nitelendiriyorsunuz. Son yerel seçim başarısı da kendiliğinden oldu bu değerlendirme ile. Bence asıl sorun sizin gibi iyi bir analiz yeteneği olmasın rağmen gerçeklerden kopmuş aydınlarımızdır.
Bu nedenle topluma -özellikle muhalif kesimlere- önderlik yapamıyorsunuz , çünkü size güvenmiyorlar.

..... Bey
İlginiz ve ilginç mesajınız için teşekkür ederim
“Tek tek ele alındığında eleştirilerinizde mantıksal bir tutarlılık görülüyor" diyorsunuz. Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek erdemli bir tutumdur, sağ olun.
Ancak bundan sonra ki, saptamalarınızda, nasıl desem, “biraz haksızlık” var.
Yazılarımda, "Türkiye'yi normal bir Avrupa demokrasisi gibi" görmediğim çok açıktır. Aksine totalitarizmden, "Süreç olarak faşizmden" vb., (AKP ve Restorasyon”, Laiklik Savunulmalıdır” başlıklı kitaplarıma da bakabilirsiniz) söz ediyorum. Siyasal İslam'ın Rejimin özelliklerini anlatmaya çalışıyorum.

Dikkatle bakarsanız "Türkiye'yi normal bir Avrupa demokrasisi gibi" görenin, ya da görmek isteyenin ya da bu izlenimi yaratmak isteyenin CHP liderliği olduğunu görebilirsiniz. Karşısında özgün bir parti ve devlet olduğunu anlamamakta ısrar eden o'dur. Sürekli uyarmaya çalışan ve 2000'li yıllardan bu yana uyarılarında hep (ama hep!) haklı çıkan da ben...

Şöyle eleştiriyor, hatta suçluyorsunuz: "Her kesimden muhalefetin nasıl baskılar içinde olduğunu görmezden gelip , toplumun sosyo-kültürel yapısının nasıl baskılandığını , muhafazakarlığın nasıl pompalandığını görmezden gelip"... Benim yazılarımı okuduğu söyleyen birisi bunları nasıl söyler? Bu son yazımda bile (totaliter mühendislik alt başlığından sonraki paragraflar) baskılara, totaliter eğilimlere, "faşizme" gönderme yapıyorum.

CHP şunu anlamıyor, belki de “Avrupa merkezli” (ne demekse) siyaset yaptığı için: Artık bu ülkede seçimler Avrupa'daki seçimlerden farklı yaşanmaktadır (demokraside yaşamıyoruz) ve baskılar karşısında pasif kalındıkça baskılar artar. Bir de Osmanlı merkezli bir eleştiri yapayım: CHP liderliği devlete talip ama "ya devlet başa ya kuzgun leşe" deyimini ya bilmiyor, ya da korktuğu için “miş” gibi yapıyor.

Sıkıntı burada, benim vurgulamaya çalıştığım da bu. Korkunun ecele faydası yok. Eğer durdurulamazsa "Süreç olarak faşizm" gün gelecek CHP'yi de götürecek.

Ben hiçbir kesime önderlik yapmaya çalışmıyorum. Bir entelektüel olarak eleştirel görüşlerimi kullanıma sunuyorum.  CHP'den ise genel olarak muhalefete liderlik yapmasını bekliyorum, artık umudumu hızla kaybediyorum.


Monday, June 08, 2020

Dünya kaç kutuplu?


Akla hemen ABD ve Çin geliyor. Ancak Covid-19 kriziyle birlikte bu sorunun cevabını değiştirebilecek yeni süreçler başlamış olabilir.
(...)

AB’nin ABD ve Çin arasına sıkışmasına yol açması gerekmez. Aksine bu durum, AB’ye, bir “uzaktan dengeleme”, gücünün çok üstünde etki yapma olanağı sunabilir.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, June 04, 2020

‘Yeni Faşizm’den manzaralar


ABD’de Covid-19 salgınından ölenlerin sayısı 100 bini geçti; derin bir ekonomik kriz var. Minneapolis’teki ırkçı polis cinayetine karşı protesto gösterileri sekiz gündür polisin biber gazına, copuna, plastik mermisine, sokağa çıkma yasaklarına karşın tüm ülkede yayılarak sürüyor; Avrupa’dan Japonya’ya tüm dünyada yankılanıyor. Trump olayları yatıştırmaya çalışmak yerine, kutuplaşmayı daha da derinleştirerek kasım seçimlerine, din-yasa-düzen temasıyla gitmeye hazırlanıyor. ABD toplumunda, “Yeni Faşizm” süreci giderek sertleşiyor.

‘Hızlandırıcılar’

“Hızlandırıcılık”, “beyaz üstünlüğü” fantezisine dayalı “Yeni Faşizmin” önemli tezlerinden biridir. Bu tezi savunanlar, kaçınılmaz olduğuna inandıkları bir “ırk savaşı”na giden süreci, türlü şiddet eylemleriyle, provokasyonlarla derinleştirerek hızlandırmayı amaçlıyorlar. Böylece toplumsal kutuplaşma derinleşecek, ülke yönetilemez hale gelecek, kararsız beyazlar da saflarını seçecekler. Bu “hareket” yalnızca “azınlıkları yok etmeyi” değil, toplumu beyaz üstünlüğü ilkesine göre yeniden örgütlemeyi amaçlıyor.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Monday, June 01, 2020

Amerika yanıyor


Georgia’da üç beyaz, bir siyah gencin öldürdüler. Üç gün sonra Minneapolis’te bir beyaz polis, George Floyd isminde bir siyah adamı sokak ortasında boğarak öldürdü. Irkçılık saldırılarının, Covid-19 salgınının, büyük işsizlik ve yoksullaşmanın basıncı altında, Trump’ın dengesiz açıklamalarının etkisiyle adeta bir “buhar kazanına” dönüşen ABD toplumu patladı.

(...)

Yaklaşan başkanlık seçimleri “Yeni Faşizmin” geleceği açısından son derecede önemli. Trump bu seçimlere, çok kötü yönetilen bir virüs salgını ve derin ekonomik kriz içinde gidiyor; kaybetme olasılığı giderek artıyor. ABD toplumu, hem olağanüstü zamanlardan geçiyor hem de bir “Yeni Faşizm” süreci yaşıyor. Bu ikisini bir araya koyunca da “her şey olabilir” demek gerekiyor.

Son toplumsal olayları da özellikle siyah işçi sınıfının, işsizlerin, yoksulların, dışlanmışların, ırkçılığa karşı bir tepkisi olmaktan öte, “Yeni Faşizmin” yükselme sürecine, bu karanlık olasılıklara karşı bir direniş refleksi olarak görmek gerekiyor.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız