Monday, January 30, 2023

Ukrayna’da imkânsızı zorlamak

İmkânsızı zorlamak çoğu kez geri teper. Almanya’nın BM üyelerinin çoğunun isteksizliği bundan. ABD, yine bir hegemonya restorasyonu projesi peşinde. Bu kez hedef Ukrayna üzerinden Rusya...

Afganistan ve Irak savaşları, Obama döneminde siyasal İslamla flört, Suriye’de rejim değiştirme girişimleri başarısızlıkla sonuçlandılar. ABD hegemonyasının gerilemesi hızlandı, Rusya etki alanını genişletti. ABD hegemonyasının ekonomik dayanağı, neoliberal model tükenirken Çin’in yükselmesi gerilemeyi hızlandırdı.
Bu kez, restorasyon projesinin işlevsel kavramı “otokrasiye karşı demokrasiler ittifakı”. Bu, pratikte, Avrupa Birliği’ne bir savaş riski üzerinden ABD’nin liderliğini kabul ettirmeyi amaçlıyor. Girişimin öbür ayağında Tayvan üzerinden, Çin’e karşı Japonya, Avustralya, Güney Kore ve Hindistan’ı ABD liderliğine bağlamak var. ABD, Atlantik’ten Pasifik Okyanusu’na kadar uzanan yeni bir “Batı bloku” inşa etmek istiyor.

(...)
Avrupa’yı, Japonya, Avustralya, G. Kore ve Hindistan’ı bu felaket senaryosuna ortak etmek de son derecede zor. ABD hegemonyasının gerilemeye devam etmesiyse kesin!

Thursday, January 26, 2023

‘Davos man’ tedirgin


Egemen kapitalizmin, önde gelen ekonomi medyasından izleyebildiğim kadarıyla Davos’ta hava şöyleymiş: Küreselleşme ve serbest piyasa dönemi kapanıyor; mali kriz, covid, tedarik zincirleri, jeopolitik derken devlet piyasalara giderek daha çok müdahale edecek, ufukta bir kızıllık var ama bu yeni bir şafak olmayabilir. The Economist’e göre de Davos’un “yıldızı sönüyor”.

DÖNEMİN SONU...

Bir dönem bitti yeni bir dönem başlayamıyor; belki başladı ama henüz ayırdına varamıyoruz. Dünya Ekonomik Forumu (DEF) kurucusu, genel müdürü Schwab“Çok yönlü siyasi, ekonomik ve toplumsal güçlerin küresel ve ulusal düzeyde parçalanmayı artırdığını görüyoruz” diyor. “Son 10 yılın ilk yılları, insanlık tarihi içinde özellikle yıkıcı bir dönemin habercisiydi” ifadeleriyle başlayan DEF Risk Raporu, Schwab’ın saptamasını destekliyor. Geçim sıkıntısı krizi, iklim değişikliğini hafifletme başarısızlığı, doğal felaketler, zorunlu göçler, jeopolitik, toplumsal uyumsuzluk ve kutuplaşma gibi başlıklar, raporda kısa dönem ve uzun dönem riskler listesinde önde geliyorlar. 

(...)

İYİMSER BULMAK ZOR

Ancak egemen sermayenin medyasındaki yaygın görüş, özellikle işbirliği, olasılıkları bağlamında iyimser değil. Wall Street Journal’da Gerard Baker“Davos kalabalığı bir yeni şafak görüyor ama yanılıyor”. “DEF için kötü haber: Popülistler (küreselleşme karşıtları-EY) bir iki seçim kaybettiler ama serbest ticaret, küresel düzen hâlâ her yerde saldırı altında” sözleriyle başladığı yorumunu Robert Browning’in, Wordsworth’u döneklikle suçlayan, “kayıp lider” şiirindeki “Artık bir daha hoşnut ve güvenli bir sabah yok” dizesiyle bitiriyordu.

(...)Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, January 23, 2023

Cumhurbaşkanı adayı Kemal Bey

 

Kemal Bey’in siyaset tarzına yönelik eleştirilerim hâlâ geçerli. Ancak yandaş yorumcuların, yerli-yabancı sermayenin kurumlarına “iliştirilmiş” liberal entelijensiyanın aksine onun, demokratik teamüller, sosyal-politik ilkeler açısından en uygun cumhurbaşkanı adayı olduğunu düşünüyorum. 

Birincisi, ana muhalefet partisi CHP’dir, altılı masanın da mimarıdır. İstanbul ve Ankara belediyelerinin stratejik önemi hesaba katıldığında, buraların seçimlere giderken AKP’ye teslim edilemeyeceği kolaylıkla görülebilir. Salt bu nedenle demokratik teamüller onun cumhurbaşkanı adayı olmasını gerektiriyor.

İkinci nedene geçmeden önce, daha iyi anlatabilmek için, bir hatırlatma yapmak istiyorum. AKP rejiminin başlangıcında, 2000’li yıllarda, liberal entelijensiya, “değişti”, “ılımlı”, “demokratikleştiriyor” fantezilerini, “darbe tehlikesi” sopasıyla destekleyerek satarken, ben AKP’nin siyasal İslamla, Müslüman Kardeşler geleneğiyle arasındaki organik bağlara işaret ediyor, kadrolarının sunduğu “demokrat” görüntüsüne aldanmayıp ait oldukları “habitus”a (yetiştikleri ortamın tarihsel, kültürel ve dile ilişkin özellikleri) bakmak gerektiğini vurguluyordum. 2007 seçimlerine gelirken de aslında bir “toplumsal mühendislik” projesinin çalışmaya başladığı giderek belirginleşiyordu. Zaman bu analizleri doğruladı. Liberal entelijensiya tarihin çöplüğüne “yararlı salaklar” olarak düştü, fanteziler de müstehcen biçimler sergileyerek çöktü.

Şimdi, benzer teorik araçlarla yaklaşırsam bence Kılıçdaroğlu, AKP rejimini geride bırakma olasılığına en yakın adaydır (...)

(...)

Yazının tamamını okumak içn tıklayın

Thursday, January 19, 2023

Mİ kazanınca...

 


Tüm kötümserliğime karşın, seçimleri Cumhur İttifakı’nın kazanma olasılığını düşünmek istemiyorum. Gelin, “Millet İttifakı”nın (Mİ) kazanacağını varsayalım.

Mİ, Meclis’te çoğunluğu sağladıktan, Saray boşaldıktan sonra, ağır idari, ekonomik ve kültürel sorunlarla karşılaşacak.

İdari sorunlar Mİ’nin yapısıyla ilgili: Bakanlıklar nasıl dağıtılacak? Davutoğlu’nun egosu dizginlenebilecek mi, yoksa Dışişleri Bakanlığı, bir kez daha yüzüne gözüne bulaştırsın diye ona mı verilecek? Aynı soru Babacan ve ekonomi yönetimi için de geçerli. Babacan’ın geçmişteki “başarısı” tamamen dış ortamdan, uluslararası mali sermayenin reçetelerine kölece bir sadakatten kaynaklanıyordu, kendi aklından değil. Yine de Kılıçdaroğlu“Aman ittifak bozulmasın” diyerek Babacan “hayranlığıyla” ekonomiyi ona teslim edebilir. Burada iki soru var. Demokratik temsil ilişkisi bağlamında hiçbir ağırlığı olmayan bu iki adamın kaprislerine teslim olunmazsa Mİ koalisyonu ayakta kalabilir mi? İkincisi teslim olunur Dışişleri, ekonomi yönetimi bu adamlara verilirse, bu iki alanda istikrar sağlanabilir mi? 

Mİ’nin öbür ortaklarına, özelliklerine bakarak daha Mİ’nin koalisyon hükümeti kurulamadan, “milliyetçi mukaddesatçı cephe” gibisinden...

(...)

Yazının tamamını oku ak için tıklayınız

Monday, January 16, 2023

İç ve dış dinamikler örtüşüyor...

 

İç ve dış dinamikler yine örtüşüyor AKP rejimi kurulmaya başladığı zamanki gibi... Ancak bu kez farklı. 

Yükseliş ve...

İç dinamikler, 2000’lerin başında, siyasi elitlerin iflasına, devletten sorumlu Kemalist asker ve bürokrasinin yetersizliklerine, büyük sermayenin 1998-2001 krizinden bir çıkış olarak neoliberal politikaları uygulayacak bir seçenek arayışına, bir çıkış yolu bulunamayan “Kürt sorununa” ilişkindi. Dış dinamikler, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne dayanak olacak bir “ılımlı/uyumlu İslam” arayışına, bulduğunda da desteklemesine olanak verecek ucuz ve kolay kredi ortamına ilişkindi. Dahası bu iki dinamiğin örtüşmesinde katalizör rolü oynayacak, “A takımı” gibi, AB ve ABD’de ilişkilere sahip bir liberal yararlı salaklar ekibi de vardı.

AKP hükümeti bu dinamiklere dayanarak, siyasal İslamın hegemonya sürecini, “toplumsal mühendislik” projesini finanse etti. Devletten sorumlu -Kemalist- sınıfları tasfiye etti. Parlamenter demokrasi modeli yıkıldı, laiklik terk edildi, dinci “hakikat rejimi” topluma dayatıldı. Böylece, “süreç olarak faşizm” modeli içinde anlamlandırılabilecek yeni bir devlet biçimi ve siyasal İslamın egemen sınıfının asalak yapısına uygun bir ekonomi modeli şekillendi.

ÇÖKÜŞ

Seçimlere giderken “iç ve dış dinamikler” yine örtüşüyor. Ancak bu kez örtüşme bir toplumsal çöküşe ilişkin. 

(...)

Bu rejimin, seçimleri hile hurda ile kazanmayı başarsa bile bir geleceği yok ama tren kazası sahnesi tamamlandığında ülkede oluşacak yıkımın, bir “beka” sorunu yaratma riskinin çapını kestirmek çok zor. 


Thursday, January 12, 2023

Kaygan kumların kıyısında

 

Ortadoğu, “kaygan kumlar” metaforunu çağrıştırıyor. Doğru, bu yeni bir durum değil: Filistin-İsrail sorunu, hidrokarbon yatakları, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi, Irak’ın işgali, Şii-Sünni düşmanlığının canlanması, İslamcı terörün IŞİD ile yükselmesi ve çökmesi, Arap isyanlarının bölge otokrasilerinde yarattığı sarsıntıları, AKP Türkiyesi’nin, “stratejik derinlik” fantezisiyle Suriye iç savaşını derinleştirmesi, Rusya’nın bölgeye inmesini kolaylaştırması, gittikçe ağırlaşan su sorunu, büyük genç nüfus oranı, bölgede son derecede kırılgan dengelerin varlığına işaret ediyordu. Ancak son bir yılda iki gelişme “kaygan kumlar” benzetmesini düşündürüyor.

(...)

İSRAİL’DE FAŞİZM

Çin’in bölgedeki yeni etkisi, yüksek enerji fiyatlarının gelirleriyle birleşerek Körfez monarşilerine ABD karşısında ekonomik siyasi dengeleri etkileyen bir manevra alanı sunarken İsrail’deki yeni faşist hükümet, Ortadoğu karmaşıklığına yeni bir istikrarsızlık unsuru ekliyor.

(...)

Sonucu belirsiz bir seçim süreci içinde İsrail ile yakınlaşmaya, Suriye’deki yenilgisini gizleyecek bir çıkış formülü bulmaya çalışan, AKP Türkiyesi’nin de bu “kaygan kumların kıyısından” ayağı kaymadan geçmesi gerekiyor.

Monday, January 09, 2023

Büyük dönüşüm

 Medyada yeni yılı değerlendirme yazıları sezonu kapanıyor. Yazılardaki yorumlara, beklentilere bakınca, bir “büyük dönüşümün” başladığına ilişkin algı ve o bağlamda yaygın bir anksiyete görülüyor.

“Yarın başka bir gündü...”

Lacancı psikanaliz anksiyeteyi “Bireyin, ‘büyük öteki’nin beklentisi/arzusu karşısındaki konumundan emin olamama”durumuyla ilişkilendirir (Seminer, 1962). 

Dün “büyük öteki” (simgesel sistem, “egemen düşünce”), neoliberalizm, küreselleşme, liberal demokrasi iyi; milliyetçilik, devlet, sosyalizm kötü diyordu. Bireye “dünyadaki” yerini gösteren “bilişsel haritayı” bu koordinatlar belirliyordu...

(...)

yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, January 05, 2023

Uygarlığın uzun tarihi-yeni kavramları

 

On yıl önce, finansal krizin ertesinde, yüz yıl geriye bakıp I. Dünya Savaşı’na giden koşulları, “Büyük Depresyonu”anımsıyor, korkuyorduk. Son on yılda çok daha geriye, uzağa bakan, Social conquest of earth (Dünyanın toplumsal fethi- Edward Wilson, 2013), Sapiens (Harari, 2015), The Precipice(Uçurumun kenarı - Toby Ord, 2021), The Dawn of Everything(Her şeyin şafağı, D. Graeber, D. Wengrow- 2021) gibi çalışmalarla karşılaşıyoruz.

“Uygarlığın tarihini bütünüyle değerlendirme çabaları neden bu kadar ilgi çekiyor?” diye düşünürken Heidegger’in bir yerde, “insan yaşamının anlamını ancak en sonunda ya da sonuna doğru bir noktada, değerlendirebilir” gibi bir şey yazdığını anımsadım. Acaba, uygarlık yaşamının sonuna geldi, geleceğini yitirdi de ondan mı, tarihinin tümünü konu alan, yaklaşık 400-700 sayfalık kitaplar haftalarca “bestseller”listelerinde kalıyor? 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, January 02, 2023

Din ve devlet üzerine

 

Laikliği savunamayarak dinle devletin kaynaşmasına olanak vermek, İran’dan, Afganistan’dan ve Türkiye’den sonra şimdi de İsrail’de modern faşizme giden bir “toplum mühendisliği”projesinin önünü açıyor. 

Bu projenin son aşamasındaki Türkiye’de zaman, seçimlere doğru hızlanırken ana muhalefet partisi CHP’nin, laikliği açıkça savunmaktan kaçınması, hâlâ dinci ideoloji ve simgelerinden yararlanmaya çalışması, adeta altılı masa ittifakının “tutsağı”konumuna düşmüş olması gerçekten kaygı verici. AKP-MHP ittifakının seçimlerden başarıyla çıkması halinde yaşanması olası gelişmeleri düşünmeye yardımcı olması açısından, şu sıralarda İsrail’de yaşananlara kısaca bakmakta yarar var.

ORTAKLARININ TUTSAĞI...

Geçen hafta perşembe günü yemin ederek göreve başlayan Netanyahu’nun koalisyon hükümeti, ilerici, liberal hatta muhafazakâr basında dinci, ırkçı, ayrımcı, homofobik, otoriter, “haydutlar” vb. sıfatlarla anılıyor. Aşağıda değineceğim kimi gelişmeleri de ekleyerek İsrail’de “süreç olarak faşizmin”devlete ulaştığını kolaylıkla söyleyebiliriz.

(...)

FAŞİZME GEÇİT VAR... 

Koalisyon ortağı faşist partiler, İsrail toplumunu dinci-ırkçı temelde yeniden şekillendirmeyi, Filistin devleti olasılığını yok etmeyi, tüm Filistin topraklarını ilhak ederek Yahudi yerleşimcilere açmayı amaçlıyorlar. Kimi yorumcular da “Netanyahu postu kurtarmak için ülkesini, seküler Yahudileri, partisini, Arap İsraillileri, kadınları hatta ülkenin gençlerinin geleceğini sattı”, Filistin sorununu ateşe attı diyorlar. Şimdi milyarlarca Şekel (1 Şekel= 5.30 TL) dinci-faşist örgütlenmelere transfer edilmeyi bekliyor. Bu örgütlenmelerin militanları da “Seküler düşmanlarının mekanlarına giderek ‘baygın tebessümlerle’ ‘tebliğ’ vermek için harekete geçmeyi...”.

(...)

Seküler muhalefet, bir moral çöküntüsü yaşıyor, ne yapacağını bilemiyor; zaman ise giderek hızlanıyor!

Yazının tamamını okumak için tıklayınız