Monday, July 31, 2023

‘Değişim-dönüşüm’ ve diğer fanteziler

 

“Değişim-dönüşüm” ikilisi, var olanı korumayı amaçlayan bir fantezi değilse, değişecek şeyin, değişimin ilkelerinin, araçlarının, yol haritasının sınırları çizilebilir bir proje olarak tanımlanması gerekir. Ne yazık ki Ekrem İmamoğlu’nun, “Türkiye için yeniden” başlıklı yazısı, bunu başaramıyor. Yazının kapsamlı bir çözümü bu köşenin sözcük sınırlarını aşar. Birkaç örnekle yetineceğim.

ASIL DEĞİŞMESİ GEREKEN ‘ŞEY’

İmamoğlu yazısında, yeni bir “siyasi örgütlenme mimarisi” öneriyor, “değişim-dönüşümden” söz ederken, demokrasi, laiklik, CHP geleneği, Atatürk ilkeleri, kamuculuk, yerelden başlayan kalkınma gibi bir konular kümesine dayanıyor. Gerekli, “değişim- dönüşüm”Atatürk ilkelerine bağlı kalacak ama Cumhuriyetin kurucu değerlerini yeniden yorumlayacak, kapsayıcı bir demokrasi ve laiklik anlayışını benimseyecek. Dahası, bu “değişim-dönüşüm”kendini ön kabullerle, önyargılarla sınırlamayacak.

Bu “değişim-dönüşüm” ile toplumdaki kutuplaşma aşılacak, yoksulluğa karşı kamuculuk benimsenecek. Siyaset ve kalkınma yerelden başlayarak kurulacak, merkezi idare vatandaşların iradesi ile seçilen yerel yönetimler üzerinde vesayet(!?) kuramayacak. Bu “değişim-dönüşüm”, CHP’de güçlü bir liderlik, toplumdaki farklı fikirleri bir bütünlük içinde sentezleme kabiliyeti, farklı pozisyonlarayönelik yüksek duyarlılık gerektirecek.

(...)

yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, July 27, 2023

Akbelen direnişi, tüm insanlık adına

 

Akbelen Ormanı’nda, pazartesi günü sabahın saat 05.30’unda, kesim motorları, askeri araçların, jandarmanın korumasında, kesime direnen köylüleri aşarak çamları kesmeye başladılar. Bu orman kıyımı, rejimin yalnızca halka değil“büyük insanlığa” da düşman olduğunu bir kez daha gösteriyordu.

AKBELEN DE BULUŞMA

Küresel iklim krizinin en önemli bileşenlerini Akbelen’de görüyoruz.

Hidrokarbona dayalı yakıtlar; kömür: Küresel ısınmaya öncelikle atmosfere salınan CO2 ve ikincil olarak metan gazı neden oluyor. Kömür tüketimi bu gazları atmosfere salan etkinliklerin başında geliyor. 

Sermaye: Atmosferdeki CO2 gazının tarihsel gelişmesine bakınca iki önemli eşik görülüyor. Atmosferdeki CO2 miktar tarih boyunca 1800’lere kadar değişmiyor. Sonra kapitalizmin Sanayi Devrimi aşamasına geçmesiyle birlikte hızlanarak artmaya başlıyor. Bu artış 1980’lerde kapitalizmin “yapısal krizini”yöneten neoliberal küreselleşme ve finansallaşma ile hızlandırılan tüketim ve üretim altında büyük bir ivme kazanıyor. 2000’li yıllara geldiğimizde küresel ısınma, aşırı sıcaklık dalgalarıyla, hemen her yıl rekorlar kırmaya başlıyor. Küresel çapta ortalama yıllık sıcaklık Sanayi Devrimi’ne kıyasla 2.5 derece artarsa insanlığın geleceği tehlikeye giriyor. Ancak, 2.5C’nin altında kalabilmek için alınması gereken önlemlere karşı sermayenin direnci bu sınırın da aşılmak üzere olduğunu gösteriyor.

(...)

Diğer taraftan, Türkiye’de, kömür çıkarmak ve tüketmek için orman kesmekgibi ironik bir saçmalığın arkasında, özgün bir dinamik de var. Bu da laik Cumhuriyeti, kurumları yıkılacak, kaynakları talan edilecek, kültürel miras yok edilecek bir “Darülharp” olarak gören bir toplumsal hareketle, siyasal İslamla ve onun egemen sınıfıyla ilgilidir: Bu hareketin insanı, “kapitalist gerçekçiliğin”insanından bile daha ben merkezcidir; toplumun ve insanlığın çıkarlarını, hatta bekasını düşünmez; öncelikle kendi bedenine, hazlarına, odaklıdır. Bu erkeğin üstünlüğüne, kadının erkeğe emanet edilmişliğine de inanmış bir insandır. Bu insan/erkek, bu dünyanın geleceğiyle değil, “öbür dünyaya” geçmeden önce “Bu dünyanın neyini ne nasıl tükete bilirim, kadını çocuğu en iyi nasıl kullanabilirim”, sorusuyla ilgilenir. Küresel ısınma, iklim krizi de deprem, orman yangını, sel gibi felaketler, açlık yoksulluk gibi hep, “günahların” bedelidir. “Öbür tarafa” gitmeden önce, alınması gereken tek önlem, şeyhin dizi dibinde tövbe etmektir.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Monday, July 24, 2023

Yeni-faşist bir AB’ye doğru

 

Avrupa’da ilk “faşistleşme” döneminde (1920-33), liberal demokrasi, ekonomik krize ve komünizme karşı bir çare üretemiyordu; bu kez ekonomik krize, küresel ısınmaya, büyük göç dalgasına karşı çözüm üretemiyor.

(...)

Bir “faşist Avrupa” olasılığının arkasında bu partilerin, Avrupa Birliği projesine, klasik milliyetçilik bazında muhalefet etmekten vazgeçerek beyaz/Hıristiyan üstünlüğüne dayalı bir AB oluşturma amacına yönelmeleri yatıyor. İtalyan Başbakanı Meloni, İspanyol faşizmini temsil eden VOX’un bir mitingine uzaktan katılarak yaptığı konuşmada “Avrupa yurtseverlerinin, Avrupa’nın dünyadaki rolünü ve gücünü yeniden kazanmasını sağlamak için birleşmesi gerekiyor”diyordu.

SIRA İSPANYA’DA MI?

AB’nin, 4. büyük ekonomisi, 5. en kalabalık ülkesi İspanya’da pazar günü genel seçimler vardı. Muhafazakâr Halk Partisi’nin (PP) bu seçimlerde tek başına hükümet kurmasına olanak verecek bir çoğunluğa ulaşması beklenmiyordu. Son belediye seçimlerinde birçok bölgede, falanjist gelenekten gelen Katolik, ırkçı ve göçmen, feminizm, LGBTİ+, Katalan-Bask ayrılıkçılığı karşıtı VOX ile işbirliği yapan PP’nin yeni hükümeti VOX ile kurma olasılığı güçlüydü.

Bu gerçekleşirse Macaristan, Polonya, İtalya, Yunanistan’dan sonra İspanya’da da bir faşist parti devlete erişecek. Almanya, Avusturya, Fransa’da faşist hareketler güçleniyor. Kısacası AB’nin merkez ülkelerinde ve kimi çevre ülkelerinde hükümetler giderek faşist partilerin eline geçiyor. Böylece“göçmenlere, ‘geleneksel değerleri yıkan’ feminizm, LGBTI+ karşıtı, beyaz, emperyalist/sömürgeci bir AB fantezisi” giderek güçleniyor.

KÖTÜ RÜZGÂRLAR ALTINDA...

Küresel rüzgârlar faşizmden yana esiyor. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, July 20, 2023

Faşizm yeniden yükseliyor

 

İngiltere’nin İşçi Partili son başbakanı Gordon Brown, “İspanya’da pazar günü yapılacak seçimler, Avrupa’da faşizme karşı mücadele açısından çok önemli”diyor. “Feminizm, göçmen, LGBTİ+ düşmanı VOX’un iktidara ortak olması durumunda Avrupa’da faşizm genel olarak hızlanacak”...

UĞURSUZ ÜÇLÜ

Avrupa’da yeni faşist canlanmanın başını Nazizmin, faşizmin, falanjizminvatanı, Almanya, İtalya ve İspanya çekiyor. 

(...)

Bu uğursuz üçlünün yanı sıra Fransa’da LePen’in Ulusal Toparlanma Partisi,şimdilerde 1. konumunda. Hollanda, Avusturya, Finlandiya, İsveç ve Yunanistan’da yeni faşist partiler merkez sağ hükümetlerin politikalarını etkileyerek güçlenmeye devam ediyorlar. İsrail’de faşist partilerle koalisyon kuran Netanyahu’nun kendi hükümetinin politikaları üzerinde kontrolü kaybettiği görülüyor. İngiltere’de hükümetteki Muhafazakâr Parti o kadar sağa kaydı ki faşist akımlara söyleyecek söz kalmadı.

SÜRECİN İKİ DÜZEYİ 

“Süreç olarak faşizmin” hızlanmasını, iki düzeyde düşünebiliriz. Bir düzeyde kapitalizmin neoliberal kriz yönetim modeli tükendi, yenisi yavaş yavaş, devlet önderliğinde yeniden sanayileşme, militarizm, ticari korumacılık gibi temalarla şekilleniyor. 

(...)

Bir düzey de kapitalist uygarlığın andaki durumuna ilişkin: Küresel ekonomi yeniden yavaşlamaya başladı. Öyleyse yoksulluk, işsizlik artacak; kaynaklar üzerinde sınıflar ve uluslar arasında rekabet hızlanacak. Bu yıl yaz aylarında artık inkâr edilemez biçimde kendini gösteren iklim krizi, su ve gıda sıkıntısı da artacak: Yaşanamaz/eski sömürge bölgelerden yaşanabilir/gelişmiş/eski sömürgeci ülkelere doğru göçmen, sığınmacı akımı hızlanacak. 

(...)

Merkez sağ ve merkez sol partilerin “süreç olarak faşizmi” yavaşlatma şansı yok. Bu süreci yavaşlatacak belki geri çevirebilecek tek güç sosyalist hareket. Ne yazık ki o, hâlâ geçmişin ağır yüklerinden kurtulamıyor, durumun vahametini kavrayamıyor, güçlerini birleştirerek ortak bir gelecek vizyonu üretemiyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, July 17, 2023

Baskılar yoğunlaşıyor

 Rejim, seçimlerde tehlikeyi atlattıktan sonra, tam da beklediğimiz gibi, halkı kemerleri daha da sıkmaya zorlarken kültür savaşlarını yoğunlaştırdı: Öncelikle, kadınları, çocukları, LGBTİ+ bireyleri (toplumun en korunaksız kesimlerini) hedef alarak baskıları artırıyor. Muhalefetin ise bir vizyonu hatta umudu yok. Levent Gültekin’in Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili vahim iddiaları da cabası...

SÜREÇ HIZLANDI

Yargı, yasalara göre değil, rejimin keyfine göre işliyor. Can Atalay temsilci seçildiği halde hâlâ tutuklu, uydurma gerekçelerle hapse atılan Merdan Yanardağ için 10 yıl isteniyor. Buna karşılık, IŞİD’in Türkiye sorumlusu şahıs serbest bırakıldı.

Kadınlı erkekli, siyasal İslamcı bir güruh, İBB’nin Feshane’de düzenlediği resim sergisini “Ecdat yadigârı mekânda; paganizm, LGBT, ahlaksızlık vb. her türlü din düşmanlığı var, milli manevi değerlere hakaret ediyor” iddialarıyla üç kez bastı. Siyasal İslamın kitlesi artık, “öteki”nin değerlerini yok etmek amacıyla sokağa inmeye başlamıştır.

(...)

Özetle, karşımızda, bir “eğilime” işaret eden “gericilik” kavramının çok ötesinde, “sivil toplumu” alanını, bireyin özelini denetlemeye, hatta yok etmeye kararlı totaliter bir devlet ve onunla kaynaşmış bir toplumsal hareket, diğer bir değişle kurumsal ve kültürel bir şekillenme süreci var: Bu bir “eğilim” değil, bir“yapısal” dönüşüm sürecidir.

VE BİR DE BU...

Bu süreç hızlanırken Levent Gültekin’in, “Ülke bitti, hiçbirimizin kurtulma şansı yok” ... “Benim kendi adaylığımı engelleme şansım yok dedi” iddiası geldi. Bu iddia rejimin taraftarlarının özgüvenini güçlendirecek muhalefetin umutsuzluğunu daha da derinleştirecektir. 

(...)

Yazının tamını okumak için tıklayınız

Monday, July 10, 2023

Militarizm çağına hoş geldiniz

 

Geçen hafta Financial Times’dan “Sanayileşme, birçok seküler trendi tersine çevirerek yeni bir canlanma yaşıyor” saptamasıyla başlayan bir analizden aktarmıştım: Artık, “Kapitalizmin merkezlerinde, devletin ekonomiye, sanayi, teknoloji, iklim, dış ticaret, gelir dağılımı politikaları bağlamında, hangi araçlarla, hangi alanlarda, hangi derinlikte müdahale edeceğine ilişkin tartışmalar yoğunlaşıyor; ‘son 40 yılın, serbest ticaret, finansallaşma gibi birçok trendini tersine çevirmeye başlayan’ bir ‘yeniden sanayileşme yarışı’ başlıyor. Bu yarışın ‘itici gücünü, hidrokarbon enerji sisteminden çıkış, küreselleşmeden geri dönüş ve yeniden militarizm oluşturuyor’”.

SİLAHLANMA VE ENDÜSTRİ

Bu aniden canlanan tartışmaların arka planında sanırım ABD’nin en etkili dış politika kurumlarından The Atlantic Council’in geçen nisan ayında yayımlanan kapsamlı raporundaki öneriler var.

(...)

Aktardığım tüm bu yorumların hepsinin bir savaşın gelmekte olduğunu varsayıyor olmaları çok kaygı verici. Dahası bu, büyük ve “bütünsel”, diğer bir deyişle havadan, denizlere, denizaltına, uzaya, siber uzaya ve virüslere (biyolojik ve dijital) kadar her alanı kapsayan, istihbarat, bilişim ve yapay zekâ araçlarının yoğun olarak kullanılmasından dolayı sivil asker ayrımını da ortadan kaldıran bir savaş olacaktı. Özetle, küreselleşme çağı bitti militarizm çağına hoş geldiniz. 

yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, July 06, 2023

Bu bir Fransız hastalığı değil

 

Fransa’da patlak veren protesto ve isyan eylemleri yatışırken, hemen her yerde ırkçı şoven milliyetçi akımların, “bizde de olabilir” korkusunu körükleyerek taraftar kazanmaya çalıştığı görülüyor.

AKP Türkiye’sinde de yazarlar, siyasetçiler, Fransa’daki olaylarla nüfusu 8-10 milyon arasındaki sığınmacının getirdiği demografik, kültürel etkiler arasında benzerlikler buluyor, kaygılanıyorlar. Ancak Fransa’da ayaklananlar “sığınmacı”değil Fransız vatandaşları. Ayaklanma özünde “artık nüfus” sorunuyla ilgili.

ARTIK NÜFUS SORUNU 

(...)

 Bu, biyolojik varlığını, kültürünü, kapitalizmin yerleşik kuralları, yasaları ve egemen ideolojisi dışında ve onlara karşın ama onlardan etkilenmekten kaçınamadan gerçekleştirmeye çalışmaktan başka bir seçeneği olmayan bir nüfustur. “Suç” ya da kimi zaman “isyan”, sınıflar skalasının en altında, “kapitalist toplumun” yarı dışında yaşamak zorunda bırakılan bu nüfusun bir var oluş biçimidir.

“Artık nüfus” sorunu kapitalizmin “yapısal kriz” dönemlerinde daha da ağırlaşır. Kapitalist toplumu (artık değer üretimini) tehdit eden boyutlara ulaşmaya başlar. Geçmişte kapitalist devlet bu soruna, kabaca üç yöntemle müdahale ediyordu: (1) Zorunlu çalıştırma, hapsetme, sömürgelere gönderme. (2) İmha etme (3) Sanayi ve ticaret alanında korumacılık, sosyal reformlarla düzene entegre etme. 

(...)

Yaklaşık 40 yıldır kapitalist toplumlar, yine 19. yüzyılın (neo) liberal küreselleşmeci modeliyle yönetiliyorlar; “artık nüfus” sorunu yine alevlendi. Bu kez, liberalizmin saldırıları altında yıkılan refah-devletinin enkazına, giderek hızlanan otomasyon, iklim krizi, gıda-su krizleri, yerel savaşlarla yıkılan ekonomilerin “değersizleşen” nüfusu eklendi: Eski sömürgelerdeki nüfus, yaşam koşullarını kaybettikçe merkez ülkelere sığınmaya başladı. Gelenler artık değer üretimine aynı hızla entegre edilemediği için “artık nüfus” sorunu, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla birlikte daha da ağırlaştı.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, July 03, 2023

Yeni bir ‘dönüm noktasında’

 


Reagan, ABD dış politikasında, radikal bir yön değişikliği başlattığında ABD hegemonyasının etkisiyle tüm dünya, zamanla bunu yeni “bir çağın”(küreselleşme), başlangıcı olarak algılamıştı. Bu kez, Biden’ın ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan, “Tarih yine bir dönüm noktasında” diyor. Bugün, ABD’nin hegemonyasının gücü tartışılabilir ama o hâlâ en büyük kapitalist ekonomi, dolar hâlâ rezerv para. Bu yüzden Sullivan’ın saptaması önemli.

‘TİTANİK’ YÖN DEĞİŞTİRİYOR

Son yıllarda, kapitalizm Titanik’e, yerel siyasi rekabetler de güvertesinde şezlong kapma yarışına benzemeye başlamıştı. Yaklaşık bir yıldır, ABD’de Biden yönetimi bu Titanik’in jeopolitik ve ekolojik bir buzdağına çarpmasını önlemek amacıyla yönünü değiştirmeye çalışıyor. Geçtiğimiz aylarda, her iki partinin oylarıyla geçen, Enflasyonu Önleme Yasası, Altyapıyı Yenileme Yasası, “CHIPS ve Bilim Yasası”, Jake Sullivan’ın deyimiyle bir “Yeni Washington Mutabakatı”(YWM) (bence daha çok arayışı) anlamına geliyor. 

Sullivan’a göre, özetle, küresel ekonomideki değişiklikler Amerika’da işçi sınıfının yaşamını olumsuz etkiledi, mali kriz orta sınıfı sarstı, pandemi tedarik zincirlerindeki zaafları ortaya koydu, iklim değişikliğinin hızlanması yaşamı tehdit ediyor, Rusya’nın Ukrayna işgali, gıda, enerji alanında aşırı bağımlılığın risklerini sergiledi. Diğer bir deyişle, ABD’de bir yeni ekonomi politikası ve küresel ekonomi yönetişim modeli arayışının, YWM’nin temelinde, sanayinin içinin boşalması, jeopolitik bir rakibin yükselmesi, iklim krizinin hızlanması, gelir dağılımındaki bozuklukların derinleşmesi yatıyor.

(...)

Şimdi kapitalizmin merkezlerinde, devletin ekonomiye, sanayi, teknoloji, iklim, dış ticaret, gelir dağılımı politikaları bağlamında, hangi araçlarla, hangialanlarda, hangi derinlikte müdahale edeceğine ilişkin tartışmalar yoğunlaşıyor; “son 40 yılın, serbest ticaret, finansallaşma gibi birçok trendini tersine çevirmeye başlayan” bir “yeniden sanayileşme yarışı” başlıyor. Bu yarışın “itici gücünü, hidrokarbon enerji sisteminden çıkış, küreselleşmeden geri dönüş ve yeniden militarizm oluşturuyor” (26/06, Haldane, Financial Times). 

Bu sırada, Türkiye’de maliye bakanı ve Merkez Bankası başkanı, “Herkes gider Mersin’e biz gideriz tersine” misali, halkı daha da yoksullaştırmak pahasına mali piyasaların taleplerine öncelik veriyor. Ana akım ekonomistler, büyük sermaye tempo tutuyor: “Yetmez daha hızlı daha hızlı”“Yeni sanayileşme yarışı için” gerekli, rasyonel bilimsel eğitim tarikatlar eliyle yok ediliyor. Bu “küresel dönüm” noktasında rejim, ülkeyi çöküşe sürüklüyor. 

(...)

Yazının tamamını okumak içn tıklayınız