Monday, February 27, 2023

Bir ‘haksız savaş’ın bir yılı

 

Ukrayna halkı bir yıldır bir “haksız savaş”ın yükünü canları, yaşam alanlarının yıkılması pahasına üstlenmeye zorlanmış olmanın sonucuyla, dünya da çok tehlikeli bir belirsizlikle yüz yüzedir. 

HEGEMONYA MANEVRALARI

ABD 2014’ten bu yana Ukrayna’yı NATO’ya doğru iterek yeni bir hegemonya restorasyonu projesi başlatmış, AB’nin desteği ile süreci savaşa kadar getirmiştir. Ancak, “restorasyonun” imkânsızlığını bir kez daha kanıtlanmış, gerileme süreci daha belirginleşmiştir. 

Rusya, ABD ve Avrupa’nın 2014’ten bu yana gittikçe artan basıncı karşısında, yaşamsal bir tehlike sezerek Ukrayna’ya girdiğinde ABD tüm dünyayı yeniden kendi liderliği altında toplamayı planlıyordu. Birleşmiş Milletler’de Rusya’ya Ukrayna’dan çıkma çağrısı yapan önergeyi 141 ülkenin desteklemesine, 47 ülkenin çekimser kalmasına bakınca ABD amacına ulaşmış gibi görünüyor.

Gerçekteyse, iki büyük güç Hindistan ve Çin’e, ek olarak İran, Pakistan, Bangladeş, Irak, Cezayir gibi ülkelerin, çok sayıda Afrika ülkesinin çekimser kalmış olması, daha sonra Rusya’ya ekonomik diplomatik destek vermesi, öteki gruptan Brezilya’nın tarafsızlaşması, dünya nüfusunun 2/3’ünden fazlasının ABD projesine katılmadığını gösteriyor. Geçen hafta gerçekleşen BM oylaması da dengelerinin değişmediğini gösteriyordu, New York Times’ın 1. yılı değerlendirirken “Batı Rusya’yı tecrit etmeye çalıştı ama yapamadı” diyordu.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Thursday, February 23, 2023

Münih 2023

 

Geçen hafta toplanan Münih Güvenlik Konferansı Batı merkezli dünya düzeninin efendilerini kaygılandıran tartışmalara sahne olmuş. Çin temsilcisi Wang Yi’nin konferanstan çıkar çıkmaz, Putin’i ziyarete gitmesinin bu kaygıları derinleştirdiği anlaşılıyor. 

“Askerlerin-Casusların Davosu” diyebiliriz, 17-19 Şubat döneminde toplanan Münih Güvenlik Konferansı için. ABD liderliği altında, Avrupa ülkelerinin “Atlantik ittifakının” sorunlarını konuşmak amacıyla düzenlediği Münih Konferansları, Putin’in ünlü 2007 konuşmasından sonra, hızla küresel bir boyut kazandı. Putin’in ABD merkezli Batı hegemonyasının düzenine karşı çıkması, o sırada hızla yükselmekte olan Çin’in bu tutumu desteklemesi Münih Konferansı’na yeni bir anlam yüklemeye, konferans bir “Soğuk Savaş” organına dönüşmeye başlamıştı. Bu yılki toplantı, Ukrayna savaşının başlamasıyla birlikte Münih Konferansı’nın bu kez bir sıcak savaş organı olarak şekillenmeye başladığını düşündürüyor.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, February 20, 2023

Ülke bir eşikte

 


Rejim deprem felaketini bir trajedi olarak sunmaya çalışıyor. Çünkü, trajedide suçlu yoktur; “kontrol edilemez” bir güç (Tanrı/doğa) ile güçsüz insan arasındaki çelişki, çoğu kez iyi niyetle yapılan hataların sonuçları vardır. Buna karşılık, kimi büyük felaketler, örneğin soykırımlar, “Hiroşima”, “Nagasaki”, birer trajedi değil, insanlığa karşı işlenmiş suçlardır.

BİR TRAJEDİ-BİR İNSANLIK SUÇU

Depremzedelerin başına gelenler, işledikleri bir suçtan değil, iyi niyetle yapılmış bir hatadan kaynaklandı: Dinci siyasetçilerin gerçekten dürüst olduklarını varsaydılar. Bu nedenle deprem olayı, ölenler, acı çekenler, kurtulanlar için trajik bir boyuta sahiptir ama bu olayın bir de suç boyutu var. 

Büyük sermaye, ABD emperyalizminin yardımıyla siyasal İslamı iktidara taşıdı sonra cebini açtı, gözlerini kapadı, kulaklarını tıkadı. Siyasal İslamın egemen sınıfı, rejimini rant ekonomisi üzerine kurdu, inşaat sektörünü destekledi, rant sermayesini, açgözlü müteahhitleri serbest bıraktı, hatta hızlandırmak için liberal entelijensiyadan öğrendiği vesayet kavramına sığınarak (“Mimar ve mühendis vesayeti bitti... Bundan sonra projeler, hiçbir (!?) kurumun vize ve onayına tabi tutulmayacak” -Yeni Şafak, 10/07/2013) denetçi uzmanların elini; kolunu bağladı, iskâna uygun olmayan çürük binaları imar aflarıyla yasallaştırdı, bu arada deprem felaketi riski artarken, deprem için toplanmış kaynakları “kaybetti”Karşımızda bir insanlık suçu var! 

VE BİR MÜSTEHCEN KOMEDİ

Depremden sonra halk açısından trajedi, derinleşerek devam ederken rejimin sorumluluktan kaçma çabaları hızla müstehcen bir komediye dönüştü.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, February 16, 2023

Bu bir uygarlık sorunudur



Deprem felaketinin yaşamda ve zamanda açtığı “çatlağın” içinde bir kez daha gördük ki iki “uygarlık anlayışı” arasında sıkıştığımız yerde daha fazla yaşayamayız.

Bu iki “anlayıştan” biri, “kaba materyalizme”, diğeri idealizme, dine, imparatorluk özlemine dayanıyor. Birinci “anlayışta” beden ve öznellik birbirinden ayrılamaz (Badiou’dan yararlanıyorum). Bu “anlayış” bireyin öznelliğini bedenine, hazlarına indirger. Burası, neoliberal kapitalizmin, postmodernizmin “yalnızca bedenler ve kültürler var” diyen “süperdüz”uygarlığıdır. Burada bedene indirgenen özne, salt biçime dönüşmüştür. Burası içerikten yoksun biçimlerin (“değişim değerlerinin”) dünyasıdır. 

İkinci “anlayış”, bireyin öznelliğinin bedeninden tamamen ayrılabileceğineinanır. Bu “anlayış”, hazları değersizleştirir. Bu, ikinci “anlayış”, öznelliği biçimden koparır, maddesi olmayan bir içeriğe dönüştürür. Öznellikle bedenlerin birbirinden ayrılabileceğini kabul eden anlayışın bireyi, bedeni, yeni bir öznelliğe (“öbür” dünyadaki yaşama) geçiş için feda edilebileceğine inanır.   


(...)


Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, February 13, 2023

O resim

 


Depremle birlikte karşımızda oluşan, yalnızca siyasal İslamın rejiminin iflasının değil aynı zamanda büyük sermayenin, neoliberal projenin peşinde, siyasal İslamın kucağına atlamış olmasının sonucunun da resmidir; görebilmek için biraz “yüksekten uçmak” gerekiyor.

NEOLİBERALİZMDEN...

Sermaye birikimi sürecinin hızlanma eğilimiyle, kitlelerin alışkanlıklarının, ekonomik taleplerinin yavaşlatıcı etkisi arasındaki uçurumun giderek derinleşmesinin karşısında yeni bir dünya görüşü olarak neoliberalizm şekillenmeye başlayınca teknokratların, uzmanların önemi arttı. Bu uzmanların işi, sermaye birikim sürecinin yeni aşamasını yönetmek, eğitim sistemi ve medya aracılığıyla kitlelerin neoliberalizmi benimsemesini sağlamaktı. Kitleler neoliberal ideolojinin ana temalarını içselleştirmeli, yeri geldiğinde kendi çıkarlarına ters politikaları destekleyebilmeliydi. Ülke uzmanların elinde bir şirket gibi yönetilmeliydi. 

Demokrasi pratikleri ve seçim sistemi neoliberalizmin sınırları içine hapsedilecek, kapitalist üretim tarzı asla sorgulanmayacaktı.  Mahkemeler, yargı ve yasama neoliberalizmi genişletecek yasaları destekleyecek, aksi yönde eğilimleri bastıracaktı.

Neoliberal kapitalizm, yeni pazarlar, hammadde kaynakları peşinde yeni alanlara yayılır. Neoliberalizmin dünya sistemi içinde tek seçenek olduğunu tüm ülkeler kabul etmelidir; etmeyenlerin rejimleri değiştirilebilir: Neoliberal küreselleşme aslında emperyalizmdir. Neoliberal ideoloji, emekçiler, etnik azınlıklar, kadınlar, LGBT bireyler üzerindeki, emperyalizmin girdiği bölgelerde yol açtığı acılar karşısında acımasız bir duyarsızlık sergilerler.

FAŞİZME...

Zamanla, neoliberal kapitalizmin yarattığı sorunlar uzmanların becerilerini, bilgilerini aşar, sermaye ile halkın talepleri ve duyarlılıkları arasındaki uçurum derinleşir. Bu aşamada, neoliberalizm ırkçı, dinci, küresel ısınmayı reddeden, faşizme özenen akımlarla buluşmaya, kimi ırkları, azınlıkları günah keçisi konumuna koyan bir koalisyonun oluşmasına paralel faşizme dönüşmeye başlar.

Türkiye’de bu “süreç olarak faşizm”, bir büyük deprem felaketinden sonra, 2001 ekonomik-siyasi krizi içinde neoliberalizmin siyasal İslamla buluşmasıylabaşladı. 

(...)

Yazının tamamının okumak için tımlayınız

Thursday, February 09, 2023

‘Devletin’ iflası...

 


Çok büyük ve büyümeye devam eden bir felaketle karşı karşıyayız. Bu felaket, jeolojik bir fay hattının ötesinde, “kültürel ve ekonomi-politik” basınçların arasına sıkışmış bir başka fay hattının kırılmasıyla da yakından ilgilidir: Dinci totaliter rejimin, bu felaketi daha da derinleştiren iflasını gizlemek artık olanaksız.

“DEVLETİMİZ” FİLAN…

Felaketin, çaresizliğin karşısında, sıradan insanlar, hatta “uzmanlar” sık sık devletin “elini uzatamadığından” yakınıyorlar. “Devletimizi suçlarken dikkat edelim, bu felaket çok büyük dünyanın neresinde olursa olsun...” diyerek avunmaya çalışanlar da var. Bir de “çalıp çırpan müteahhitler” diye bir “canavar”...

Birincisi, “devlet” diye bir özne yok. Kapitalist “devlet”, belli bir ideoloji ve kültürle birbirine bağlanmış karmaşık bir “güç odakları” ağından öte bir şey değil. Devleti bir bütün olarak hiç görmeyiz; karşımıza hep odakların içindeki insan(lar) çıkar. Biz bu ağın, bütününü göremeyiz ama karmaşıklığın bütünselliğini sezeriz. Böylece devlet vatandaşlarda, gizemli bir “yüce”(sublime) nesne duygusu yaratır. Ancak bu felç edici “duygudan” kurtulmak zor değildir; kararları “devletin” değil de o güç odaklarında “yaşayan”insanların aldığını anımsamak yeter. O “devletimiz” diye başlayan söylem de aslında o kararları alan insanları, sorumluluları gizler, sözde “yüce nesne”karşısında vatandaşları de “küçültür”

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, February 06, 2023

Seçim sürecinin pratiği üzerine...

 Millet İttifakı’nın bileşimine, ilkelerine yönelik eleştiriler büyük ölçüde tamamlandı. Şimdi seçim sürecinin pratiği üzerinde yoğunlaşmak, ayrıntılarıyla ilgilenmek gerekiyor. Artık öncelik (muhalefetin adayı kim olursa olsun) rejimin temsilcilerinin kaybetmesini, seçimlerin hile hurda karışmadan yapılabilmesini sağlamaktır.

SEÇİM GÜVENCESİNİN İKİ BOYUTU

Uluslararası basında da yorumcuların sık sık vurguladığı gibi “Erdoğanseçimleri kazanmak için elindeki, devlet aygıtı da olmak üzere, tüm araçları kullanacaktır”. Bu seçimler yalnızca Erdoğan’ın geleceğine, onun tarihteki yerine ilişkin değildir. Bu seçimler, rant düzeninden beslenen kişi ve tabakaların, siyasal İslamın toplum üzerindeki ideolojik, pratik (günlük yaşama, cinselliğe, beden estetiğine ilişkin), ekonomik ve siyasi baskısının da geleceğiyle ilgilidir. 

Bu seçimler “süreç olarak faşizmi”, durdurma hatta (belli koşullar gerçekleşebilirse), geriletme olasılığını gündeme getiriyor. Ancak, bu seçimler “süreç olarak faşizmi” tamamlayacak potansiyellere de sahiptir. Ne yazık ki ikinci olasılık hâlâ çok güçlüdür.

Bu bağlamda, öncelikle, seçimlerin hile hurda karışmadan yapılabilmesini güvenceye almak gerekiyor. Bu sorunun iki boyutu var.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, February 02, 2023

Ayakları yere basmıyor!

 

“Ortak Politikalar Mutabakat Metni”ni (OPMM) hazırlayanların ne “içerideki”(güç dengelerinin sınırlarını) ne de Türkiye’nin içine bulunduğu “sistemin”durumunu göz önüne aldıklarını söylemek zor: Bu bağlamda, OPMM adeta havada kalıyor.

*

Emre Kongar Hocamın yorumlarından yararlanırsam, OPMM’yi hazırlayanlar, “‘Şahsım Devleti’nin sadece kurumlarda değil, bu kurumların içindeki kadrolarda yani insan malzemesinde yol açtığı yıkım hangi yöntemle ve nasıl onarılacak” sorusunu, olanı koruyarak devam etmeyi planladıkları ya da bir devletin yönetiminden sorunlu sınıfları/tabakaları değiştirmenin yarattığı toplumsal “travma”yı düşünemedikleri için yok saymışlar. OPMM’nin “temel hak ve özgürlükler konusunda... ancak CHP’nin verdiği çok belirgin birtakım ödünlerle imzalanmış olmasından kaynaklanan, siyasal, ideolojik, soyut ve somut belirsizlikler” (İstanbul Sözleşmesi, laiklik, “Kürt sorunu”, tarikatlar) bence ilk olasılığı (“pasif devrim” içinde bir “konsolidasyon”) destekliyor. Üstelik, toplumun kendileri dışında kalan kesimini “azgın azınlık”olarak niteleyen bir dinci-terörist damarın giderek güçlendiği bir ortamda...

OPMM’nin ekonomik önerileri, büyük sermayenin neoliberal fantezileriniyansıtıyor. “Fantezi” diyorum çünkü neoliberal modelin “kapitalist realiteyle”bağları çoktan koptu. Bir kriz yönetim modeli olarak uygulandığı her yerde ya hastalığı ağırlaştırıyor ya da Sri Lanka’da (Mısır’a da dikkat!) olduğu gibi hastayı öldürüyor.

İki “fanteziye” değinmekle yetineceğim. 

(...)

*

Rockefeller International’ın yönetim kurulu başkanı R. Sharma’nın sözleriyle “Dünya ekonomisi, on yıllardır görülmemiş bir döneme giriyor” (Financial Times). Bu saptama, Dünya Ekonomik Forumu (Davos) toplantısına giderken hızlanan, toplantıya damgasını vurduktan sonra yoğunlaşarak devam eden tartışmaların bir parçası. 

(...)

yazının tamamını okumak için tıklayınız