Monday, August 31, 2015

Fırtına geçti mi?

Dünya borsalarını sarsan Çin merkezli sarsıntı yatışmış gibi duruyor. Sarsıntı Çin merkezliydi ama, Çin borsalarında yabancı yatırımcının payı yüzde 2’yi geçmiyor (New York Times, 27/08). Sarsıntının ana kaynağı mali piyasalar, hele Çin borsası hiç değil. 
 
Dünya ekonomisinde mali sarsıntılara zemin hazırlayan spekülatif balonlar, deflasyonist baskılar, talep yetersizliği, bunların kaynağındaki yapısal sorunlar aşılamıyor: Merkez ülkelerde egemen neo-liberal model, 2008 mali kriziyle çökmüştü. Çin borsasında, hazirandan bu yana yaşanan yüzde yaklaşık 40 gerileme, “Pekin mutabakatı” olarak bilinen “hibrid” (devlet kumandalı liberal) büyüme modelinin de tükendiğini gösteriyor. Bu ikisini yan yana koyunca Yükselen Piyasaların ekonomik modellerinin çöktüğü de söylenebilir. 

(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, August 27, 2015

HDP neyi başardı?

Duran Kalkan’ın “HDP siyasette yeterince yaratıcı ve başarılı olamadı. Başkalarına çağrı yapıyorlar, ama kendileri neyi başardılar da çağrı yapıyorlar” sözleri önemli bir sorunu nihayet gündeme taşıdı. 

PKK neyi başardı?
Önce soruyu tersine çevirmek istiyorum: PKK neyi başardı? Maliyeti bir yana (ki bunu öyle, kolayca söylemek olanaklı değildir), PKK uzun yıllar inkâr edilen, şiddetle bastırılan bir sorunu toplumun, egemen sınıfların, devletin önüne yadsınamaz biçimde koydu. 
 
Ancak PKK benimsediği yöntemin (gerilla savaşı) doğası gereği, sorunu bu noktadan öteye götüremedi. Götürmesi de olanaklı değildir. Herkesin bildiği bir şey ama yine de anımsayalım: Gerillanın, düzenli ordu karşısındaki başarısının ölçütü, nihai bir zafer değil, ayakta kalabilmek, yenilmeyeceğini kanıtlayarak karşı tarafta bu sorunu çatışmanın dışında yöntemlerle çözme arzusu uyandırmaktır. PKK bu anlamda da başarılıdır. Ancak bu başarı, gerilla savaşının fiziki sınırlarına ulaşmış olmasından kaynaklanan bir tıkanıklık yaratır.

yazının devamını okumak için tıklayınız 

Tuesday, August 25, 2015

Kâbus gibi...

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta muhtarlarla yaptığı toplantıdaki söylevini dinlerken, gerçekten çok korktum.
 
Cumhurbaşkanı’nın, stratejik, karmaşık, bir o kadar da korkutucu konuşması, bir yakın okumayı hak ediyordu. Bu köşenin sunduğu yer, bu okumanın hakkını vermeye pek uygun değil, ama yine de kimi önemli noktaları vurgulamak yararlı olabilir. 

Yazının tamamını okumak için tıklayınız 

Monday, August 24, 2015

Uygarlığın sonunda...

Emareler belirdi” gibi bir şey. Geçen haftalarda gelişmeler, kapitalist uygarlığın ekonomik, kültürel krizinden çıkamadığını bir kez daha gösteriyordu.
(...)

Küresel kapitalizmde sistemik bir durum var: Sorunların aşılması bir yana, bir soruna uygun çözüm bir başkasını ağırlaştırıyor. Daha akademik bir ifadeyle, sermaye birikim rejimi tükendi, yenisini üretecek akıl, kültür de ortada yok.
Bir ironi bu durumu sergiliyor: Bir taraftan petrol fiyatları hızla düşüyor. Diğer taraftan, bu yıl kayıtlardaki en sıcak yıl oluyor.  


(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız 

Thursday, August 20, 2015

‘Ama bize anlatılan bu değildi’

Hayır, Erdoğan’ın “fiili rejimine” giden yola taş döşemiş, “yetmez ama evet”çilerle uğraşmayacağım. Konu çok daha geniş, son 35 yıla ilişkin düş kırıklıklarıyla ilgili. 

Esneklik refah getirmedi...
Başlığını, Martin Sandbu’nun salı günü aktardığım yazısından aldım. Sandbu “Ama bize anlatılan bu değildi” diyor, ekliyor: Avro bölgesine dayatılan emek piyasası reformları, emek piyasasının güvenceli, yüksek ücretli kalıcı işlerle, güvencesiz düşük ücretli geçici işlerden oluşan ikili yapısını ortadan kaldıracaktı. Kalıcı, yüksek ücretli işlerde çalışanları koruyan sistem zayıflatılınca (işten çıkarma kolaylaşınca - EY) işverenler, kalıcı işlere daha fazla işçi alacaklardı. Ama öyle olmadı.
Hem kalıcı işlerde çalışanlar geçici işçi statüsüne itilmeye başlandılar hem de yoksullaştılar. Emek piyasası reformları vaat ettiklerinin tam aksini getirdiler. 

(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Tuesday, August 18, 2015

Sözde ekonomik toparlanma

Uluslararası finans çevrelerinde, dünya ekonomisinin mali krizden sonra girdiği “uzun durgunluktan” çıkmaya başladığına ilişkin bir hikâye anlatılıyor.
Bir taraftan Çin ekonomisinde yaşananlar, geçen haftanın beklenmedik devalüasyonu, öbür taraftan OECD ülkelerinde emek piyasalarının durumu bu hikâyeyi yalanlıyor. 

‘Deflasyon supabı bozuldu’
(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Monday, August 17, 2015

Uçuruma düşerken...

AKP-CHP görüşmeleri bir öneri bile üretemeden tükendi. Erdoğan ülkenin rejimini fiilen değiştirdiğini açıkladı. Diyanet, camilere din için, birileri için “canını feda etmeye hazır olma” hutbesi gönderdi. Durum demokrasi, adalet, hukuk, barış adına gerçekten çok vahim. 

(...)

‘Olağanüstü zamanlar, olağanüstü tutumları gerektirir”: Bu kâbustan tek çıkış yolunun, CHP ve HDP’nin seçimlere...
(...)

PKK’nin de, artık stratejik anlamını yitirmiş, her seferinde, can kaybının yanı sıra bir bumerang gibi dönüp HDP’yi, HDP’nin bir Türkiye partisi olma, demokratik-seküler güçlerle birleşme çabalarını, barış olasılığını vuran eylemlerine...

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız 
 
 

Thursday, August 13, 2015

İmkânsız sentez

Çağımız kapitalizminde, “süper-ego” buyruğu şu: Demokrasiyi kabul edeceksiniz! Etmemek yasak! (Badiou). Büyük ve karmaşık bir toplumsal hareket olarak “Siyasal İslam” da bu “buyrukla” karşı karşıya: Bir “İslam Demokrasisi” üret

Peki, ama nasıl?
Bu buyruğa nasıl uyulacak? Parlamenter sistem, genel seçimler desek, birileri tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde edip de, Hamas, Müslüman Kardeşler, AKP gibi yasaları, sistemi değiştirmeye başlayınca, “uzlaşma rejimi” varsayımı, hızla yerini farklı olanı milli irade adına bastıran totaliter bir rejime dönüşmeye başlıyor. Çünkü projesi aslında toplumu değiştirmek olan bir parti hükümeti kuracak kadar oy alıyor, işe koyuluyor. Bir siyasi parti (SYRİZA örneğin) hükümeti kurduktan sonra, seçimlerden önce verdiği sözleri tutmaya kalkınca, büyük baskıyla tehditlerle karşılaşıyor. Çünkü bu parti çıkarları ekonomik, siyasi iktidarınkilerle uyuşmayan bir seçmenin çoğunluğunun oyunu alıyor ve işe koyuluyor.  


(...)

yazının devamını okumak için tıklayınız 

Tuesday, August 11, 2015

Yavaşlarken parçalanıyor (II)

Dün dünya ekonomisinde düşük büyüme eğilimine, “Küreselleşme”den dağılmaya geçiş sürecine işaret ettikten sonra, Yükselen Piyasalar (Emerging Markets) kavramına değinmiştim. Bu kavram küreselleşme konusuyla eşzamanlı ve o olgunun önemli bir bileşeni olduğundan, “emperyalizmin” yerine geçen “küreselleşmenin” hikâyesinin sonuna getiriyordu.

‘Küreselleşme’den... 
Bu kavram “küre gibi sınırsız ve mükemmel bir yüzey oluşturma” anlamında dünya ekonomisinin, uluslararası mali sermayenin kullanımına en uygun biçimde yeniden düzenlenmesi anlamına geliyordu. Bu düzenleme, ilk önce 1980’lerin başında, borçlu ülkelerin ödeme kriziyle başladı. Bu ülkeler, yeniden borçlanabilmek için IMF’nin dayattığı, ticareti, sermaye hareketlerini serbestleştirme, kamu mallarını satışa hazırlama, sert bir devalüasyonla bunların fiyatlarını düşürme, ihracatı teşvik etme, tüm kaynakları öncelikle borç ödemeye yönlendirme koşullarını kabul ettiler. Böylece, dünya ekonomisi merkez sermayenin çevreye doğru “avlanma alanlarını” genişletme gereksinimlerine göre şekillenmeye, “küreselleşmeye” başladı 
Doğu Bloku yıkılınca, Çin ekonomisi hariç tüm sınırlar geçirgenleşti. Artık “küreselleşme kavramı” literatüre hakkıyla girebilir, “yükselen piyasalar” yükselmeye başlayabilirdi. Uluslararası sermaye hareketleri, dünya ticaretinin büyümesi hızlandı. Bu hızlanmayı da desteklemek üzere, bono (borç) piyasasında “süper cycle” olarak adlandırılacak olan uzun genişleme süreci başladı. Internet, iletişim alanında gelişmelerde bu hızlanma ve genişlemenin teknolojik altyapısını oluşturdu. Lafı daha fazla uzatmadan, hemen bu sürecin çarptığı mali kriz duvarına gelelim.
(...)

Monday, August 10, 2015

Yavaşlarken parçalanıyor (I)

Geçen haftanın ekonomi tartışmaları, dünya ekonomisinde düşük büyüme eğilimine, “Küreselleşme”den dağılmaya geçiş sürecine işaret ediyordu. 

(...)

--- Bu gelişmeler için, Morgan Stanley’in, Yükselen Piyasalar Bölümü’nün direktörü Ruchir Sharma, “2002- 2010 dönemi şimdi bir anormallik gibi duruyor. Zaten tarihsel olarak, gelişmekte olan ekonomilerden gelerek gelişmiş ülkeler arasına katılmak çok ender görülen bir durumdur” diyor. Sharma’ya göre bu son gelişmeleri “normale dönüş olarak düşünmek gerekir” 

(...)

Bu “normale dönüş” de bizi emperyalizmin yerine geçen “küreselleşmenin” hikâyesinin sonuna getiriyor. ...

Yazının tamamını okumak için tık layınız  

Thursday, August 06, 2015

Peki şimdi ne olacak? - II

Bu sorunun içeriği, kapsamı üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Çünkü Türkiye toplumu çok kritik bir noktada, hatta bir “eşikte...”

(...)

Tehlike ve fırsat 
Cumhuriyet tarihinin çeşitli anlarında bütünsellik iddiasının dayandığı fantezilerin hemen hepsinin artık çözülmeye başladığını yazmıştım. Eğer bu “tanı” doğruysa, bu çözülmeye bağlı olarak toplumun tanımlanabilir olmasına olanak sağlayan “tutarlı bütünselliğini” hızla kaybetmeye başladığı savunulabilir. 
Bu sav aynı zamanda bir kaos olasılığına işaret eder. “Toplumsal kaos” durumu, yok olma, dağılma olasılığının yanı sıra, düzen getirme eğilimlerinin de gündeme geleceğini, birbirinden farklı düzen getirme eğilimlerinin, şiddete dayalı senaryoları da içerebileceğini söyler. Osmanlı toplumu tanımlanabilir bütünselliğini kaybederken oluşan kaostan Cumhuriyet çıkmıştı, düzen kurulurken de şiddet çeşitli oranlarda, aşamalarda devreye girmişti. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Tuesday, August 04, 2015

Peki şimdi ne olacak?

“Gezi”den bu yana gerginlikleri, çelişkileri derinleşmekte olan “toplumsal yapı”, Suruç katliamıyla “durum” değiştirdi. Suruç katliamının bilgisi, duyguları, anıları ise şimdi, yeni “durum” içinde öldürülenlerin sayısı hızla artarken, uzaklaşan bir trenin giderek yok olan görüntüsü gibi... 
 
Şimdi “Çözüm Süreci” yerini savaşa, imhaya, misillemeye bıraktı. Ülkenin 12 yıldır şekillenen simgesel evrenindeki (aslında o biçimiyle bir “imkânsızlık” olan) bir “şey” yok oldu, büyük bir delik açıldı. Gezi’den seçimlere giderken yok olan, bir başka “şey”in (diğer inançlara, “dünyalara” saygılı İslam - bir başka “imkânsızlık”) yerinde açılan delik de şimdi hızla büyüyor. 

Biraz ‘tarihsel’ baksak...

(...)

yazının tamamını okumak için tıklayınız 

Monday, August 03, 2015

Zeitgeist şimdi de İngiltere’de

Avrupa’da muhafazakâr, sosyal demokrat partileri, SYRİZA, Podemos gibi işkence aletleriyle taciz eden Zeitgeist (zamanın ruhu) nihayet İngitere’ye de geldi, İşçi Partisi başkan adaylarından, beyaz sakallı, sakin, mütevazı Jeremy Corbin’in bedeninde...
(...)
Muhafazakâr partide bakanlık, Meclis grup başkanlığı yapmış deneyimli bir siyasetçiAndre Mitchel, Corbin için “Seçmen arasında gerçek/ otantik olmanın değeri artarken o başı dik yürüyor” demiş.

Zeitgeist’in Corbin’in kimliğinde kendini göstermesi de bu saptamada yatıyor. 

(...)

Yazının tamamını okumak için "tık"layınız