Monday, May 31, 2021

‘Yeni bir modernite’… mi?


Peker ile “Gelin… Daha neler olacak” ile yerlerde sürünüyoruz. İsterseniz biraz da yükseklerde uçalım. Marx, “Katı olan her şey eriyor”, şair Hugo von Hofmannsthal, “Ayaklarımın altında zemin kayıyor” sözleriyle modernite dönemini betimliyorlardı: O zaman, hızlı dönüşümler insanın bilişsel haritasını dağıtıyor, olanaksız görülen şeyler hızla sıradanlaşıyordu. Son yıllarda siyasi, ekonomik, teknolojik süreçlerdeki hızlanma, aklıma “yeni bir modernite (karanlık yüzüyle birlikte) mi” sorusunu getirdi.

(...)

Modernite döneminde, Darwin, Marx, Nietzsche, Freud insan, toplum, tarih hakkındaki varsayımları sarsmışlardı: İnsan tek hücreli hayvanlardan başlayan bir evrimin sonuncuydu; kapitalizm, tarihteki gelmiş geçmiş üretim tarzlarından yalnızca biriydi; sırada başkaları da vardı; “Tanrı ölmüştü”, insan artık yalnızdı; özne de sanılanın aksine, rasyonel bir varlık değildi, ayırdında olmadığı dürtülerin etkisindeydi.  

Kendi ayakları üzerinde durmaya başlayan kapitalizm, dünya pazarında “ekolojik hâkimiyetini” kurmuştu, artık küresel bir üretim tarzıydı. Kapitalizm emperyalizme dönüşürken savaş ekonomileri, finans krizleri liberal kapitalizmi devlet kapitalizmine dönüştürüyordu. Emperyalist kapitalizm içinde, hegemonya transferi, komünizm ve faşizmden oluşan üçlü bir dinamik, “yeniden paylaşım savaşlarını” gündeme getiriyordu; hem de tren, otomobil, uçak, telgraf, telefon, radyo, sinema, tank mitralyöz, el bombası, zehirli gaz gibi teknolojik “gelişmelerin” hızlandırdığı bir zamanın içinde…   

(...)

Bu yeni dünya, “gözetleme-denetleme-veri madenciliği kapitalizminin”, insansız hava araçlarının, kendi kendine karar verebilen savaş makinelerinin, hipersonik füzelerin, uzay yarışlarının, tekno-totaliterizmin, hatta Yeni Faşizmin dünyasıdır.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, May 27, 2021

Rejim yine bir yol ayrımında mı?

İslamın AKP rejiminin yine bir yol ayrımına geldiğini düşündürüyor. Ancak bu yol ayrımından sonra, “Rejim yine yeni bir hatta geçerek ilerlemeye devam edecektir” demek, “Yeni hatta geçerken ‘araba’ devrilir mi? Devrilirse ortalığa neler saçılır” gibi sorulara cevap verebilmek kolay değildir. Çünkü, “istikrarsızlıkların istikrarı” bozulup da “durumun” çeperi geçirgenleşince “olasılıklar yelpazesi” hızla genişlemeye başlıyor. 

(...)

Peker’in açıklamalarıyla birlikte oluşan durum, şimdi şu soruyu akla getiriyor: Siyasal İslam, geleneği kendisininkinden farklı olan bu son kesimle de yollarını ayırmaya ve siyasal İslamın en radikal unsurlarına, Milli Görüş taraftarlarına dayanarak rejimde de bu yol ayrımına uygun dönüşümleri gerçekleştirerek ilerlemeyi mi planlıyor?

Olabilir ama bu kez farklı. Bundan önceki tüm yol ayrımları AKP’nin yükselme ve rejimin ilerleme süreci içinde yaşandı. Bundan önceki “15 Temmuz” olayının gösterdiği gibi gerileme süreci başladıktan sonra yol ayrımlarını aşmak giderek zorlaşıyor.

(...)

CHP’nin solundaki hareketlere ve gruplara gelince: Kapitalizm ve emperyalizme karşı mücadele etmeye kararlı olduklarını her fırsatta vurguluyorlar ama karmaşık örüntüleri ifade eden soyutlamalar olan “kapitalizme” ve “emperyalizme” karşı doğrudan ve genel olarak mücadele edilemeyeceğini unutuyorlar. Mücadele, kapitalizmin ve emperyalizmin bugün burada, siyasi ve kültürel alandaki egemenliğinin somut biçimlerini, bunların aktörlerini hedef alırsa anlamlıdır. Bugün bu biçimlerin aktörü, Türkiye’de siyasal İslamın (kültürel) rejimini (siyasi) “süreç olarak faşizm” olgusu içinde temsil eden AKP ve liderliğidir. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, May 24, 2021

‘Ateşkes’ ama bu kez farklı

 

İsrail, 16 yıl önce Gazze’den çıktığından bu yana altı büyük çatışma yaşandı. En uzunu dört ay (2006) en kısası 72 saat (2019) süren çatışmaların ilk beşinden sonra taraflar, “statükoya” (“Oslo Barış Süreci Çerçevesi”, iki devletli, çözüm umudu) geri döndüler. Cuma günü ateşkes ilan edilen altıncı çatışmadan sonra, bu kez durum farklı görünüyor.

İLK İZLENİM YANILTICI

Son çatışmaları değerlendirince, Hamas daha da güçlendi, Netanyahu can çekişen siyasi yaşamını biraz daha uzatma olanağı buldu. FKÖ ve Filistin yönetiminin silikleşme süreci devam ediyor. Arap ülkelerinde ve Türkiye’de Filistin’e sahip çıktığını iddia eden sesler, sık sık Yahudi düşmanlığı da sergileyen sesler olarak kaldılar. ABD yönetimi ve Avrupa devletleri “İsrail kendini koruma hakkına sahiptir”, “bir an evvel ateş kesilsin” gibi genellemelerle yetindiler. 

Kısacası ilk bakışta “ortada farklı bir durum yok” denebilir. Ancak daha dikkatli bakınca kimi önemli değişimlerin işaretlerini görmek olanaklı.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, May 20, 2021

Hata mı, yoksa politika mı?


“Adamlar”, eninde sonunda ülkelerini yangın yerine çeviriyorlar. Ülkelerinin saygın yorumcuları da hayretle soruyor: Neden bu hataları yapmakta ısrar ediyorlar? 

‘Adam’ kazanırken ülkesi kaybediyor

Örneğin, İsrail’de kimi yorumculara göre Şeyh Cerrah Mahallesi’nde, Şam Kapısı’ndan Mescid-i Aksa’da yapılan provokasyonlarla patlak veren, Hamas’ın füzeleri, İsrail’in hava saldırıları ile tırmanmaya devam eden, Yahudilerle İsrail vatandaşı Filistinliler arasında yaygınlaşan çatışmalarla, gündemdeki genel grev çağrısıyla İsrail’i bir iç savaşın eşiğine getiren olaylar, Netanyahu’nun ve güvenlik bürokrasisinin hatalarının sonucudur.

(...)

Olsun! Netanyahu iktidardan düşme sürecini durdurdu ya. Dediğim gibi adamlar yakıp yıkmadan gitmezler...

(...)

Hata değil, politika

Türkiye’de de rejimi yönetenler, kimi yorumculara göre özellikle ekonomi alanında sürekli hata yapıyorlar. “Büyük sermaye” rejimin ekonomi politikalarından, sık sık değişen kararlarından rahatsızdı. Şimdi, bugüne kadar rejimi desteklemiş olan “Anadolu sermayesi”, esnaf da şikâyetçi. 

Bu kesimler kaynak sıkıntısı çekerken, havaalanı, köprü, otoyol gibi büyük projeler, Avrupa’nın çöpleri, bir avuç şirketin devleti soyma “Adamları besleme” aracına dönüştü. Arsa yaratma adına ülke ormanları yok ediliyor, yeni kuşak yaratma adına eğitim perişan. Suç örgütleri rejimin işlerine taşeron olmuş. 

Peki, ya bunlar hata değil de Türkiye kapitalizminin, sermaye birikim süreci üzerine yapışmış, asalak (değer üretimi sürecinde yer almayan) bir sınıf/tabakanın (siyasal İslamın egemen sınıflarının) yaşam koşullarının politikalarıysa? 

(...)

Yazının tamamını okumak içişn tıklayınız

Monday, May 17, 2021

‘Peker-Ağar’ Rejimin ‘semptomudur’

 

Kapitalist bir ülkede “güçler ayrılığı”, “denetleme dengeleme” kurumları işlevsizleşmiş, devlet kurumlar arası ilişkilerden “adamlar” arası ilişkilere dönüşmüşse yasadışı “piyasaların”, güç simsarlığı faaliyetinin hızla genişlemesi de kaçınılmazdır. İşte bu nedenle, Peker-Ağar çatışması Rejimin genel karakterinin bir semptomudur. Kimi yorumcuların işaret ettiği gibi bu bir “iç hesaplaşmanın” dışa vurumu olsa da benzer rejimlerin işleyişine ilişkin bir semptom olmaktan öteye geçmez.

AMA YARARLI BİR ‘SEMPTOM’… 

Ancak bu belli ki medyanın ve muhalefetin, vatandaşların dikkatini, Rejim açısından bir fiyaskoya, halk açısından bir felakete dönüşmüş pandemiden ve dünyanın “en kırılgan ekonomisinin” eli kulağında borç krizinden uzaklaştıran yararlı bir “semptomdur”. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, May 13, 2021

‘Adamlar’ yakıp yıkmadan gitmiyor

 

Filistin sorunu geçen haftalarda yeniden canlandı, jeopolitik dengeleri yeniden sarsacak bir savaş olasılığıyla hem bölgenin hem de dünyanın gündemine oturdu. Olaylar, İslamcı hareketi ve Hamas ilişkilerini de içeren Birleşik Arap Listesi’nin de desteğiyle bir koalisyon hükümetinin kurulma olasılığı güçlenirken patlak verdi. Ben olayların bu, bize çok tanıdık gelecek boyutuna bakmaya çalışacağım.

‘Adamın’ stratejisi...

İsrail Başbakanı Netanyahu, 21 Kasım 2019’dan bu yana rüşvet almakla, görevi kötüye kullanmakla suçlanıyor. Dava, 20 Mayıs 2020’de Kudüs Bölge Mahkemesi’nde başladı. Netanyahu başlangıçta meclisten (Knesset) kendisine dokunulmazlık getirecek bir yasa geçirmeyi denedi ama çoğunluğu bulamayacağını görünce geri çekti. O günden bu yana kurulan hiçbir koalisyon hükümeti yaşamadı...

(...)

Benim de aklıma bir başka zamanda, bir başka yerde patlayan bombalar, yüzlerce kurbanın cesedi, sonuçsuz koalisyon pazarlıkları ve bir başka adamın seçim “başarısı” geliyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, May 10, 2021

Bir ‘büyük yenilgi’

 

İngiltere’de geçen hafta yapılan belediye seçimleri ve kısmi ara seçimler İskoçya’da, Galler’de, tek tek ele almaya değer ilginç sonuçlar yarattı. Ancak en önemli sonuç, milletvekilliği ara dönem seçimlerinde, İşçi Partisi’nin (İP), 1964’ten bu yana elinde tuttuğu Hartlepool kentinde hezimete uğramasıydı. Muhafazakâr Parti’nin oy oranı yüzde 51’in üstüne çıkarken İP’nin oy oranı yüzde 29’da kaldı. 

Şimdi sağ medya, İşçi Partisi’nin sağ kanadı, “İşçi sınıfı artık sağ partileri tercih ediyor” savıyla İP’yi daha da sağa itmeye, partinin sosyalist kanadını tamamen tasfiye etmeye çalışıyor. Bu eğilim, parti lideri Keir Starmer’nın yetersizliklerine karşın, yenilginin aslında Corbyn döneminin mirası olduğunu iddia ediyor. Bu savlarda bir doğruluk payı var ama “öykü” salt bunlarla sınırlı değil.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, May 06, 2021

Biden’ın ilk 100 günü

 

Geçen hafta Biden yönetiminin “100. günü!” tamamlandı. Biden ilk kez Senato ve meclisin ortak toplantısında konuştu; yaptıklarını, bundan sonra yapmayı planladıklarının arkasındaki mantığı açıkladı. Böylece “Neo-liberalizm geride mi kalıyor”, “Gündemde yeni bir ekonomik model mi var” soruları etrafında tartışmalar yoğunlaştı.

(...)

Neo-liberalizm, salt bir özelleştirme, serbestleştirme, refah devletini (sosyal yardımları) çözerek kaynakları sermayeye aktarma paketi değildi. Neo-liberalizm, devletle, ekonomi ve toplum, siyasi iktidarla piyasa arasında özgün bir ilişki ve bu ilişkiyi kabullenecek hatta benimseyecek öznellikler (kültür) boyutuyla birlikte şekillenen bir kriz yönetim biçimiydi. Şekillenmesi de 1970’lerin ortasında başladı.  

Bu neo-liberalizm, “New York eyalet krizinde” olgunlaşan IMF koşullarıyla şekillenmeye başladı, ABD’de hava trafik kontrolörleri grevinin, İngiltere’de madenciler grevinin yenilmesiyle ilerledi, borç krizinin basıncı ile çevre ekonomilerinin yeniden yapılandırılmasıyla pekişti. Yeni öznellikler, müziğiyle, TV dizileriyle, filmleriyle, gazete başlıklarıyla, postmodern savlarla, 1980’ler boyunca yaratıldı ve 1989’da SSCB’nin çöküşü, süreci tamamladı. 

Neo-liberal modelin yönetim biçimi içinde devlet küçülmedi,

(...)

Bir ‘yeni model’ kolay değil

Biden uygulamaları ekonomide olumlu sonuçlar veriyor. Borsa, özellikle teknoloji şirketlerinin hisseleri yükselmeye devam ediyor. Ekonomik büyüme hızlandı. İşsizlik geriliyor, ücretler de artmaya başladı. Kamu harcamalarını dengelemek için vergilerde, mali sermayeyi ve şirketleri hedef alan artışlar toplumda olumlu karşılanıyor.

(...)

Financial Times’da cuma günü Chris Giles, “Sol, tartışmayı kazanıyor” başlıklı yorumunda, Reagan - Thatcher ikilisine atıfla “Eskiden radikal düşünceler sağdan gelirdi, şimdi soldan geliyor” diyordu.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, May 03, 2021

Rejim böyle, peki ya muhalefet?

 

Siyasal İslamın AKP rejiminin liderliğinin, dinci entelijansiyanın, kafalarındaki hayalleri gerçek sandıklarını birçok kez vurgulamıştım. Geçen haftaki yazımda da bu “gerçeklik” sorununun, ülkenin jeopolitik sermayesini nasıl tükettiğini örneklemiştim. Rejim böyle, peki ya muhalefet, özellikle ana muhalefet partisinin liderliği?

Bu soruya cevap vermeye çalışmadan önce “1 Mayıs” kutlamalarını önlemeye çalışan polisin baskısına, orantısız şiddet uygulamalarına kararlı biçimde direnen gençleri, geleceğin işçi sınıfını, sol entelijansiyanın katkılarını kutlamak istiyorum. 1 Mayıs geleneğini bu yıl da yaşattılar. Gerçekten de yazının devamındaki saptamaların da göstereceği gibi, gelecek bu gençlerin elinde; bugünkü siyasi “liderlerin” değil!...

(...)

Kabul etmek gerekir ki Kılıçdaroğlu, Rejim’in biçimine ilişkin çok yerinde tespitler yapıyordu: “Türkiye’de demokrasi askıya alınmıştır, anayasa askıya alınmıştır, hak ve özgürlükler askıya alınmıştır.” … “bizim ülkemizde demokrasi yok!”

(...)

Kısacası, Kılıçdaroğlu’nun deyişiyle “Ülkede demokrasi yok!” Peki, ne var? 

Demokrasi yoksa, seçimler nasıl olacak? “Nasıl olsa bütün bunların tamamı değişecek” iddiasının dayanağı nedir? 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız