Monday, August 22, 2016

Boru hatlarının jeopolitiğinde...

Başarısız darbenin arkasında ABD’nin olduğuna ya da bildiğine ilişkin yadsınması zor bir kanaat var. AB’nin, yakın dostumuz olduğu rivayet edilen kimi Arap ülkelerinin (Fehmi Koru’nun Arap basınından derlediklerine bakınca) aldıkları tutum da bu kanaati destekliyor. Dahası bu kanaatler, bölgede enerji güvenliği projelerinin oluşturduğu jeopolitik resmin içine gayet güzel oturuyor. 

‘BOP’ yeniden...
Yukarda değindiğim jeopolitik resmi anlamlandırabilmek için sanırım en yararlı kavram “Büyük Ortadoğu Projesi” olacaktır.


(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, August 18, 2016

Büyük şaşkınlık

“Bilgi çağı”, “kuşku çağı”, “korku çağı”, hatta “entropi çağı” kavramları kullanılıyor. Bence en uygun kavram “şaşkınlık çağı”.
 
Greenspan yanılmış, Marx haklıymış
Şaşkınlık mali krizle başladı. Mali piyasaların oyuncularının “maestro” (piyasaları bir orkestra gibi idare eden adam) olarak niteledikleri Alan Greenspan (Merkez Bankası başkanı 1987-2006) Kongre Soruşturma Komisyonu’ndaki oturumda, kafasındaki ekonomik modelin gerçek hayatta işlemediğini görünce çok şaşırdığını, “şok geçirdiğini” açıkladı (23/10/2008).
Üç yıl sonra Wall Street Journal, Nouriel Roubini’nin “Biz piyasalar çalışır sanıyorduk. Çalışmıyormuş... Marx haklıydı, kapitalizm bir gün kendi kendini yok edebilir” sözlerini aktarıyordu. Şaşkınlık küreselleşmenin kalıcı olmayabileceğine, sürecin geriye dönmeye başladığına ilişkin, sermaye hareketleri, dünya ticaret verileriyle, gelir dağılımındaki bozulmaya, bizzat kapitalizmin yol açtığına ilişkin araştırmaların (Branko Milanovich, Thomas Piketty) katkısıyla derinleşti. Tabii bir de bir türlü sonu gelmeyen, “uzun durgunluk” gibi, The Washington Post’tan Samuelson’un deyimiyle, “gizemli bir durum” vardı. 

‘Gizemli bir durum’

 Yazının devamını okumak için tıklayınız

Monday, August 15, 2016

Demokrasi mi dediniz?

Liberal demokrasi, serbest piyasa küreselleşme dünyasına gözünü açan 1980 sonrası kuşakların genel eğilimi Demokrasi mi dediniz? Teşekkür ederim istemem yönünde şekilleniyor.

‘Demokratik durgunluk’ 
Freedom House’un “Demokrasinin Durumu” raporu (2016), siyasi özgürlüklerin son on yılda küresel çapta gerilediğini savunuyordu. Financial Times’dan GideonRachman’a göre bir “küresel demokratik durgunluk” yaşanıyor. Dün zamanın ruhunuMandela, Havel, Gorbaçov, Yeltsin temsil ediyormuş. Bugün ise Putin, Erdoğan,Trump gibi isimler var (Financial Times, 08/08/16). 

Dünya Değerler Araştırması’nın 1995- 2014 dönemindeki yıllık bulgularında dayanan bir çalışma (R. Fao & Y. MounkJournal of Democracy Temmuz 2016),bugün “Kuzey Amerika ve Avrupa’da demokratik yönetimleri ayakta tutan değerler,1989’da aniden çöken Doğu Avrupa ve SSCB yönetimlerini ayakta tutan değerler kadar kırılganlaşmış” sonucuna ulaşıyor. 1980 sonrasında doğanların arasında demokratik bir düzende yaşamanın önemine inananların oranı, önceki kuşaklara göre hızla düşerken, demokrasinin kötü bir rejim olduğuna inananların sayısı artarak yüzde 30’lara ulaşıyor. 

Thursday, August 11, 2016

‘Yalnız Kurtlar’

Hazirandan bu yana, Amerika’da,  Avrupa ülkelerinde terör saldırıları hatta katliamlar gerçekleşti. Bu saldırıları yapanlara ilişkin bir taraftan “Yalnız kurt”, “amatör” kavramları kullanıldı; diğer taraftan IŞİD’in savaşı Avrupa’ya taşıdığı vurgulandı. Bu çelişkiyi aşmak için “yalnız” kavramını yeniden düşünmek gerekiyor. 

Yeni bir varoluş boyutu
Kapitalizmin krizi içinde, sermayenin dolaşımını hızlandırma, üretimde maliyet düşürme çabaları otomasyonu; uluslararası tedarik zincirleri, finansallaşma, bilgisayar ve iletişim teknolojilerinin, internetin evrimini hızlandırdı. Kişiler arası özel  sosyal ilişkileri giderek artan oranda birbirine bağlayan çeşitli bilişim ağları üzerinde bir sanal mekân oluştu.
Bu durum, gerçek mekânda yaşanan üretimi, kişisel-toplumsal ilişkileri ortadan kaldırmadı, önemsizleştirmedi. Ancak, gerçek mekân-sanal mekân birlikte işlemeye başlayınca “yalnız” kavramının içeriği değişmeye başladı.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız 

Monday, August 08, 2016

Dış politikada olanaklar, yaşamsal riskler

Dünya düzeninde tarihsel bir dönüşüm yaşanıyor. “Doğu” ile “Batı” arasında stratejik bir noktada bulunan Türkiye’nin yöneticileri, dış politika alanında manevra alanlarının, siyasi projelerini, ekonomik çıkarlarını ilerletmelerini kolaylaştıracak yönde genişlediğini düşünüyorlar. Ancak bu genişleme, yeni olanakların yanı sıra yaşamsal riskler de getiriyor.

Yazının devamını okumak için tıklayınız

Thursday, August 04, 2016

Darbeden sonra: Hubris ve Nemesis

AKP’de temsil edilen Siyasal İslamın en büyük fantezisi başarısız darbe girişiminden sonra gerçekleşiyor. Gerçekleşmenin hızı baş döndürüyor türlü halüsinasyonlar üretiyor: “Artık tüm dünya için Obama’nın ne dediği değil; Recep Tayyip Erdoğan’ın ne dediği önemli. New York Times’ın makalesinin, The Economist’in kapağının cehenneme kadar yolu var; artık Yeni Şafak ne diyor, tüm dünya ona baksın.” Karşımızda vahim bir hubris (Tanrıların karşısında Hubrise -abartılı bir kibre- kapılanları, tanrı Nemesis cezalandırır) var.

‘Son aşama’
Anlaşılan, Siyasal İslamın “pasif devrim” sürecinin, tamamlanması için gereken tasfiyelere, yeniden yapılandırılacak kurumlara ilişkin kapsamlı bir hazırlık yapılmış. Ancak toplum bunların uygulamasına hazır değilmiş.
Aklıma, 1998’de “Neo-con”ların hazırladığı o ünlü raporu geliyor. Rapor radikal bir dış politika adımı (imparatorluk fantezisi) tasarlıyor, ancak halkın, sarsıcı bir olay olmadan bunu kabul etmeyeceğini vurguluyordu.


(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Monday, August 01, 2016

Temmuzun diğer önemli konusu

Kanlı bir darbe girişimi, OHAL, eğitimi, orduyu altüst eden derin tasfiyeler, insan haklarının askıya alınması, geleceğe ilişkin bir korku, temmuzun en önemli konusuydu. Ancak, bizim için yaşamsal öneme sahip olan bu gelişmeleri, çok daha kapsamlı, “küresel düzensizlik” başlıklı bir başka konunun içine koyarak düşünmek gerekiyor.

Küreselleşme biterken
Aslında tanıklık ettiğimiz düzensizlikABD liderliğinde bir kriz yönetim modeli (hegemonya refleksi) olarak 1980’lerden başlayarak dünya halklarına dayatılan küreselleşme sürecinin 2007 mali krizinden sonra tersine dönmeye başlamış olmasının bir semptomu