Thursday, September 27, 2018

Yeni güç eski taktikler

Bazen yaşam, sanatı taklit eder. Bir Çin hastane gemisinin Venezüella’nın La Guaria limanına, çökme noktasına gelen sağlık sistemine destek vermek için bir haftalığına demir atması, aklıma Çin’in başarılı propaganda örneklerinden, Kurt Savaşçı-II filmini getirdi.Filmde bir Afrika ülkesinde, hem Amerikalı kiralık askerlerin kışkırttığı bir iç savaş var hem de Ebola türü bir salgın hastalık. Tüm Batılı diplomatlar gemilerle ülkeyi terk ederken, çevredeki Çin savaş gemileri, limana gelerek kaçmaya çalışan, ancak kimsenin sahip çıkmadığı sıradan insanlara kucak açıyorlar. Bu sırada kahramanımızın liderliğinde bir konvoy, gemilerin tahliye operasyonuna zamanında yetişmeye çalışıyor. Ancak yolunun üzerinde, iç savaşın iki fraksiyonu ölümüne savaşıyor. Kahramanımız Çin bayrağını açıyor ve savaşın içine dalıyor. Hemen silahlar konvoya yol vermek için susuyor. Bir Çinli diplomatın vurguladığı gibi “Afrika’da herkes Çin’in düşman olmadığını, ama, Çin’e saygısızlık etmenin maliyetinin çok yüksek olduğunu biliyor”.

Ödenemeyen borçlar, stratejik imtiyazlar... 
Venezüella ekonomisi ve halkı, gerek Chavez’in gerekse de Maduro’nun sosyalist devrim dedikleri şeyi sonuna kadar götürmeye çekinerek...

(...)

Monday, September 24, 2018

Yerel seçimler ve ekonomik kriz

YEP’in hedefleri gerçekçiymiş ama 120 milyar civarındaki kısa vadeli borçların çevrilebilmesi için gereken kaynağın, ekonominin küçülmeye zorlandığı bir dönemde nereden geleceği belli değil. Ortada ne o “hedeflere” götürecek bir araç ne de belirgin bir yol haritası var. İflaslar, işten çıkarmalar çoğalacak, yoksulluk derinleşecek. Önümüz kış, ülke yakıt ithalatına bağımlı, TL çok zayıf. Günlük yaşam iyice zorlaşacak. 
Muhalefet, CHP’sinden sol harekete kadar, yerel seçimlerde, bu koşullarda (AKP’nin elindeki olanaklar bir yana) krizin altında ezilenlerin oyunu, bugüne kadar izlenen politikalarla alabileceğini, hatta ilgisini çekebileceğini düşünüyorsa yanılıyor. 
 
Kriz ve ezilenler 
Varoufakis’in, faşist partilerin, ekonomik krizlerde kitlelerle kurduğu ilişkisi üzerine gözlemleri işimize yarayabilir:

(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız

Thursday, September 20, 2018

Dengeleri değiştiren 10 yıl -II

Pazartesi günü, finansal krizden bu yana geçen 10 yılda “değişmeyenşeyler” üzerinde durmuştum. Bunlar esas olarak ekonomik dinamiklere ilişkindi. Bu yazıda değişen, gelecek krizi yönetmeyi, öncekine göre çok daha zorlaştıracak olan “değişen şeyler” üzerinde duracağım. Bunlar siyasi dinamiklere ilişkin. Kısaca sıralarsam, (1) “popülizm” olarak tanımlanan, kitlelerin öfkesinin siyasete geri dönüşü. (2) Çin’in ekonomik ve siyasi bir güç olarak yükselişi. (3) Büyük güçler arası, ekonomik ve siyasi rekabetin artmasına paralel, küresel çapta işbirliği olanaklarının azalması.

Finansal kriz ve popülizm
Funke, Schularick ve Telebesch’in (European Economic Review, No 8, 2016) çalışmalarında gösterdikleri gibi kapitalizmin tarihinde finansal krizler ile kitlelerin tepkilerinin, buna bağlı olarak “popülist” partilerin, yükselmesi arasında güçlü bir korelasyon var.

(...)

Monday, September 17, 2018

Dengeleri değiştiren 10 yıl

Amerikan yatırım bankası Lehman Brothers on yıl önce geçtiğimiz hafta sonu batarak küresel kapitalist sistemi bir finansal çöküşün eşiğine getirmişti. Yaklaşık bir haftadır, “Gereken dersler alındı mı?”, “Şimdi hangi noktadayız?” soruları etrafında ilginç tartışmalar yaşanıyor.
O tartışmalardan benim çıkardığım sonuç kısaca şöyle: Gereken dersler alınmamış. O günden bu yana geçen 10 yılda, hem “hiçbir şey değişmemiş”, hem de “çok şey değişmiş”.Değişmeyen şeylerden dolayı, yakın zamanda tekrar gündeme gelecek olan yeni bir finansal kriz (mutlaka gelecektir), değişen şeylerden dolayı çok daha sarsıcı ve derin bir resesyona, çok daha tehlikeli şeylere (!?) yol açacak.

Değişmeyenler
Değişmeyen şeylerin hepsi, finans sektörüne ilişkin. 2008 krizini Lehman Brothers’ın iflası değil, ABD gayrimenkul (morgıç) piyasalarında aşırı borçlanmanın ve onun üzerinde türeyen menkulleştirme hummasının yarattığı spekülatif balonun patlaması başlattı.

(...)


Thursday, September 13, 2018

Faşizme geçit yok

Almanya’nın Chemnitz kentinde patlak veren kitlesel faşist gösteriler, göçmenlere yönelik saldırılar, “1930’lara mı dönüyoruz” tartışmalarını alevlendirdi. “30’lara mı dönüyoruz” sorusu akademik bir tartışma olmaktan öte bir tehlikeyi yansıtıyor: Faşist hareketin yükselişi nasıl durdurulabilir?

Faşist hareket ve devlet 
Faşist hareketin, bir ölüm olayını kullanarak birkaç saat içinde yaklaşık 800 militanı harekete geçirebilmesi, gösterilerini hafta boyunca sürdürebilmesi, binlerce kişinin katıldığı bir miting düzenleyebilmesi, yıllardır mayalanmakta olan faşist hareketin, artık gerçek ve güncel bir tehlike olduğunu gösterdi. 
Gelinen noktada, çeşitli faşist gruplar, AfD, Pegida gibi daha düzen içi gibi görünen siyasi örgütlenmelerle eşgüdüm içinde hareket edebiliyor. 
(...)

Monday, September 10, 2018

Faşizm güncel bir tehlike!

Avrupa’da yükselen sağ popülist (ırkçı, otoriter) dalganın üzerine bir de Almanya’nın Saksonya eyaletinin (eski Doğu Almanya) Chemnitz kentinde patlak veren kitlesel faşist gösteriler, göçmenlere yönelik saldırılar gelince, “1930’lara mı dönüyoruz” sorusu etrafındaki tartışmalar yeniden alevlendi. 1930 denince akla doğal olarak öncelikle Almanya’da ve Avrupa’da, Yahudi soykırımı gibi büyük felaketlere yol açan Nazi rejimi geliyor. Bu nedenle “30’lara mı dönüyoruz?” tartışması akademik bir tartışma olmaktan öte bir gerçekliği yansıtıyor.

1930’lar redux 
1930’ların belirgin özelliklerini şöyle özetleyebiliriz: 1929 finansal krizi, egemen yaygın sermaye birikim rejiminin ve finansallaşma olarak kendini gösteren düzenleme sisteminin iflası anlamına geliyordu. Finansal krizle birlikte yerleşen ekonomik durgunluktan çıkılamıyordu. Durgunluk döneminde gelir dağılımındaki kutuplaşma ve yoksulluk daha da derinleşmişti. Buna karşılık, küreselleşme süreci sona ermiş, dünya pazarı parçalanmaya başlamıştı. Dönemin hegemonya sistemi dağılmıştı. Küresel çapta bir yükselen güçler, iktidar boşluğu, güçler dengesi ortamı vardı.
(...)

Monday, September 03, 2018

‘Büyük badire’ - ‘Büyük resim’

Türkiye ekonomisi bir sert daralma sürecine girdi. Döviz krizi, enflasyonu hızla yukarı iterken, dolar cinsinden borçlanmış işletmeleri işçi çıkarmaya, yatırımları, harcamaları ertelemeye, küçülmeye, hatta iflasa zorluyor. Bu sürecin yakın zamanda bir borç ve banka krizine dönüşme olasılığı yüksek. Ancak hâlâ ortada ülkenin finansal krizden çıkmasına yardımı edecek bir yol haritası yok.

‘Bu da geçer’ ama... 
Cumhurbaşkanı, “bu da geçer” diyor. Geçecek ama arkasında bir enkaz bırakacak. Bu nedenle, daha şimdiden, “Bu enkaz, hangi programla ve kaynaklarla nasıl kaldırılacak” diye sormak da gerekiyor. 
Cumhurbaşkanı’nın, “Çok büyük badire atlattık. İki aya kalmaz toparlarız” saptamasıysa gerçeği yansıtmıyor.

(...)