Tuesday, January 03, 2012

‘Putin’siz Rusya’ mı?

02 Ocak 2012 -

Moskova’da 10 Aralık’ta Bolotnaya Meydanı’nda, 24 Aralık’ta Sakharov Bulvarı’nda gerçekleşen protesto gösterileri, başta ABD medyası olmak üzere Batı’da büyük yankı yaptı. Gösterilere katılanlar, 4 Aralık Duma (meclis) seçimlerinde yapıldığı iddia edilen hileleri protesto ediyor, Putin’in yeniden devlet başkanı olmasını istemiyorlardı.

Bu protestoların ABD ve Batı medyasını bu kadar heyecanlandırmasının arkasında, on binlerce Moskovalının katıldığı gösterilerde “Putin’siz Rusya” sloganının egemen olmasının yanı sıra, katılanların toplumsal özelliklerinin, muhalefet teknolojisinin Tunus ve Mısır “olaylarını” anımsatması yatıyordu. Acaba, bu muhalefet Putin’in 4 Mart’ta başkanlık seçimlerini kazanarak “geri dönmesini” engelleyebilir miydi?

‘Ofis planktonları’ 
Gerçekten de Bolotnaya Meydanı’na, Sakharov Bulvarı’na toplanan kalabalıklara bakınca, Tahrir, Porto Del Sol meydanlarını, Zucotti Park, St Paul’deki işgali anımsamamak elde değil. Örneğin, New York Times, Washington Post, Foreign Policy gibi yayınlarda ABD medyasının Rusya “uzmanlarına” göre katılanlar çoğunlukla gençlerden, 30’lu yaşlarda eğitimli profesyonellerden, çalışanların “yeni orta sınıf” olarak adlandırılan kesimlerinden oluşuyordu.

Wall Street Journal’ın, Lavado adlı Rus kamuoyu araştırması kurumunun bulgularına dayanarak aktardığına göre, protesto gösterilerine katılanların yüzde 46’sı “uzmanlardan” (yüksek vasıflı emek harcayarak çalışanlar), yüzde 17’si şef düzeyinde yöneticilerden, yüzde 8’i beyaz yakalılardan (düşük vasıflı emek...), yüzde 12’si öğrencilerden, yüzde 8’i de iş sahibi girişimcilerden oluşuyormuş. Katılanların üçte biri 25-39 yaş, dörtte biri 18-24 yaş arasındaymış.

Bu gözlemlerden, verilerden hareketle, yine karşımızda, Rusya’da, popüler kültürde “ofis planktonu” olarak da adlandırılan, “yeni beyaz yakalılar”ın ya da ekonomide, dijitalleşmenin, “siber ağların” yaygınlaşmasına paralel olarak işçi sınıfı içinde başlayan yeni şekillenmelerin ürünü kesimin olduğunu görüyoruz...

Bu kesim, harekete geçtiği her yerde hükümetleri sarsıyor, Tunus’ta ve Mısır’da olduğu gibi, işçi sınıfının geleneksel kesiminin, sendikaların katılımını da sağlarsa, “rejimleri” yıkabiliyordu. Şimdi de sıra, Rusya’da, Putin’in “güdümlü demokrasi” rejiminde miydi?

Putin döneminin çocukları 
Bolotnaya Meydanı’na, Sakharov Bulvarı’na toplanan muhalefetin yukarda aktardığım özelliklerine bakınca, bu kesimin 2000 yılında Rusya Devlet Başkanı seçilen Putin döneminde yaşanan ekonomik toplumsal yeniden yapılanma sürecinin ürünü olduğunu kolaylıkla ileri sürebiliriz.

Tarihin bir ironisi olsa gerek. Bu protesto olayları, SSCB’nin bir idari birim olarak resmen ortadan kalktığı haftanın tam 20. yıldönümünde gerçekleşiyordu. 20 yıl önce SSCB, kapitalizmle komünizm arasındaki süreçte tıkanıp kalmış olmanın sonuçlarını yaşarken, Gorbaçov’un “beceriksizliği”, “korkaklığı”, egemen sınıfın, çoktan kendine güvenini, toplumdaki meşruiyetini, korunma refleksini yitirmiş olması gibi nedenlerin katkılarıyla çökmüş, ekonomi yeniden küresel serbest piyasaya, uluslararası sermayeye açılmıştı. Hemen arkasından, muazzam bir yıkım, SSCB egemen sınıfının bir kesimiyle uluslararası sermayenin işbirliği içinde gerçekleştirdiği bir talan dönemi başladı, “oligark” denen mafioz bir süper zenginler tabakası oluştu. Bu dönemde işsizlik hızla arttı, GSMH’nin yarısı yok oldu, ortalama yaşam beklentisi yarı yarıya düştü.

Bu “oligark” kesim, gelişmekte olan piyasa ilişkileri içinde şekillenmeye başlayan yeni girişimciler kuşağının önünü tıkarken, ülkenin enerji ve mineral kaynaklarını uluslararası sermaye transfer etmeye başlıyordu. Rusya, Yeltsin döneminde, liberal ekonomistlerin “şok” politikaları altında, bir süper güç konumundan, bir geri kalmış, “yeni-sömürge” ülkeye dönüşüyordu.

Putin bu koşullarda ve halkın bu koşullara tepkisinin, yeni sınıf şekillenmelerinin üzerinden devlet başkanı seçildi. Ülkede ekonomik ve siyasi istikrarı yeniden sağladı, oligarkların gücünü kırdı, ülkenin enerji ve mineral kaynaklarının yabancı sermaye tarafından talan edilmesini önledi, yönetimini merkezileştirdi, güçlendirdi.

Tüm bunar Batı’da “güdümlü demokrasi” olarak adlandırılan, denetimli, baskıcı bir rejimle gerçekleştirildi. Dahası, Putin döneminde, Rusya kısa sürede bir enerji devine, yeniden uluslararası alanda etkili, zaman zaman Batı’nın planlarına uymayan, direnen bir güce dönüştü.

Ekonomi toparlandı, piyasa derinleşti, yaygınlaştı, yabancı sermayenin, yeni teknolojilerin girişi hızlandı... Bu süreç kaçınılmaz olarak yeni sınıf şekillenmeleri getirdi. Meydanları dolduranlar da bu şekillenmelerin ürünü... Peki Putin’in geri dönmesini engelleyebilirler mi?

‘Anarşistler – monarşistler’ 
Birçok nedenden, “Şimdilik olanaklı görünmüyor” diye düşünüyorum.

Birincisi, muhalefetin siyasi yapısıyla ilgili. Karşımızda, bir ucunda anarşistler, öbür ucunda monarşistler olan bir siyasi yelpaze var. Ortada da, komünistler, liberaller, ırkçı ulusalcılar, halkçı ulusalcılar gibi karmakarışık bir gruplaşma. Bu muhalefet blokunun “Putin’siz Rusya”, “yolsuzluklara son”, “demokrasi” vb. slogan ve taleplerden öte, bir toplumsal programı, liderliği yok hem de toplumsal tabanı çok zayıf. Lavado’nun araştırmasına göre, protesto gösterilerine katılanların yüzde 38’i, oy tabanı yüzde 4’e bile ulaşmayan liberal Yabloko Partisi’ni destekliyor, yüzde 18’i milyarder Prokhorov’a oy vereceğini söylüyor (Wall Street Journal 27/12). Ancak Lavado’nun 22 Haziran araştırması, Putin’in partisi Birleşik Rusya’nın toplumsal desteğinin hâlâ yüzde 48 düzeyinde olduğunu gösteriyor. Putin’in toplumsal desteğiyse hâlâ yüzde 60’ın üzerinde. (Migranyan, The National Interest, 28/12)

İkincisi, New York’taki Demokrasi ve İşbirliği Enstitüsü’nün direktörü, Moskova Üniversitesi uluslararası ilişkiler profesörlerinden Migranyan’ın, The National Interest’te vurguladığı gibi, Medvedev-Putin yönetimi muhalefetin kimi taleplerine cevap verecek adımları atmaya, “halkçı-ulusalcılar”ın olumlu karşılayacağı Rogozin gibi siyasetçileri öne çıkartmaya başladı.

Üçüncüsü, Kommersant’ta Maksim İvanov’un vurguladığı gibi, protesto gösterileri, muhalefet liderlerini korkutmuş görünüyor. Tek bir ortak başkan adayı etrafında birleşmek bir yana, bu partiler, bu başkanlık seçimlerine, yine aynı “önceki seçimleri kaybetmiş” adaylarla giriyorlar (24/12). Bu koşullarda, Migranyan’ın işaret ettiği gibi, Putin 4 Mart seçimlerinde yüzde 38 oy bile alsa I. turda rahatlıkla devlet başkanı seçilebiliyor...

Son olarak, uluslararası sermayenin, Putin’den çok da şikâyetçi olmadığını görmek gerekiyor. Christian Science Monitor’da David Speedie’nin aktardığına göre, PepsiCola’nın kurucularından, Donald Kendall “Ben 1959’dan bu yana Rusya’yla iş yapıyorum. Putin, bu ülkenin bugüne kadar ürettiği en iyi lider” diyormuş. (15/12)

No comments: