Dünyanın efendileri” geleceklerinden endişeli. Bu yıl 23-27 Ocak arasında yapılacak Dünya Ekonomik Forumu Davos zirvesinde bir araya geldiklerinde esas olarak kısa ve uzun dönemde önlerinde duran, ufuklarını karartmaya başlayan “küresel riskleri” konuşacaklar. DEF’ un geçtiğimiz günlerde yayımladığı Küresel Riskler 2008 raporu bu tartışmanın zemini oluşturmayı amaçlıyor. Rapor, bu gün artık geçmiş 20 yılda izlenenlerden daha farklı bir yaklaşımın da gerekli olduğunu vurguluyor.
Rapor, dünyanın en seçkin işadamlarından, siyasetçilerden bilim insanlarından oluşan yüz kişilik bir grubun katkıları üzerinden, Citigroup, Marsh &McLenna Companies, İsviçre Reasürans, Wharton School Risk Merkezi ve Zürich Finansal Hizmetler kuruluşu tarafından hazırlanmış. Diğer bir değişle dünya ekonomi, siyaset ve finans çevrelerinin kaymak tabakasının yakın ve uzak döneme ilişkin beklentilerini ve kaygılarını yansıtıyor.
Dört büyük risk
DEF’ un gecen yılki risk raporu, ABD ekonomisinde resesyon olasılığının artacağını ve bir kredi krizinin patlak verebileceğini yazıyordu. Bu öngörüleri gerçekleşen rapor, 2008’e ilişkin 54 sayfalık analizinde kısa ve uzun döneme ilişkin dört büyük risk saptıyor ve bunlar üzerinde yoğunlaşıyor. Bu riskler sırasıyla Sistemik Finansal kriz, Gıda güvenliği sorunu, Tedarik zinciri kırılganlıkları ve Enerji güvenliği.
Sistemik Finansal kriz, dünya mali sisteminin çökmesi ve küresel bir krize riskiyle ilgili. Rapora göre bu risk, halen geçerli olan mali piyasa modeline ilişkin bir seri temel soruyu gündeme getiriyor. Bundan sonra, belki eskiden olduğu gibi Merkez Bankalarının mali piyasaları tamamen denetledikleri döneme geri dönemeyeceğiz ama, Merkez Bankaları’nın da piyasalara düzen getirmenin yeni yollarını bulmaları gerekiyor. Bunun için, rapor kamu ve özel sektör arasında, stres testi, likidite yönetimi, risk değerlendirilmesi ve önlenmesi için işbirliğinin daha da arttırılması gerektiğini öneriyor. Böylece, Rapor mali piyasaların, kendi sorunlarını kendilerinin çözemeyeceğini de kabul etmiş oluyor. Yeni ve farklı bir yaklaşım talebi de işte bu kabulden kaynaklanıyor.
Bu kısa döneme ilişkin riske ek olarak, Rapor, bir küresel gıda krizi riskinin artmakta olduğuna da dikkat çekiyor. Dünya gıda stoklarının son 25 yılın en düşük düzeyinde olduğunu, fiyatların artmaya devam ettiğini saptayan Rapor, bu dinamiklerin bir çok noktada siyasi istikrarsızlıklara, hatta gıda ayaklanmalarına yol açabileceğine dikkat çekiyor. Rapora göre küresel gıda güvensizliği giderek ağırlaşacak. Küresel tedarik zincirindeki kırılganlıklara ilişkin risklere gelince, Rapor, küreselleşmenin ve teknolojik gelişmelerin bu alanda verimliliği arttırmakla birlikte son derecede karmaşık ve esnekliği düşük tedarik zinciri ağları ve henüz tam olarak kavranamayan riskler yarattığını vurguluyor: Bir şirketin tedarik zincirinin bir halkasının kopması tüm zinciri felç edebilir. Bu sorun ülke çapında güvenlik riskleri de yaratabilir. Nihayet Rapor küresel ekonomi acısından enerji kaynaklarının güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Rapor, enerji üretimi ve akımının güvenliğinin, sera gazlarının azaltılması amacını da gözden kaçırmadan sağlanmasının gerekli olduğuna işaret ediyor. Rapor, önümüzdeki 10 yılda arzın talebin gerisinde kalmasına da bağlı olarak fiyatların yüksek kalacağını, bunun uluslararasi ve yerel düzeyde siyasi-ekonomik riskleri arttıracağına dikkat çekiyor.
Bu riskler karşısında raporun, yeni bir yaklaşıma, daha fazla siyasi liderliğe gerek olduğuna, uluslararasi işbirliğine vurgu yapması da serbest-piyasa paradigmasının Davos’ta da sorgulanmaya başlandığını düşündürüyor.
No comments:
Post a Comment