Son haftalarda, hem Ortadoğu’ya hem de küresel
sisteme ilişkin jeopolitik gelişmelere ilişkin tartışmalarda belirgin
bir yoğunlaşma oldu. Kendi tartışmalarımız içinde yoğrulurken bunları da
gözden kaçırmayalım.
Mart ayındaki bir yazımda, öngörülebilirlik yokluğu; düzensizliğe, kaosa düşme eğilimi olarak tanımlanabilecek olan “entropi”nin
hem küresel, hem bölgesel hem de Türkiye düzeyinde artmaya başladığını
savunmuştum. Gerek Suriye’de Fetih Cephesi’nin, IŞİD’in kazanımları,
IŞİD’ın Libya’da Sirte limanını ele geçirerek “denize açılması”, Suudi
Arabistan’da patlayan bombalar, Suudilerle İsrail arasındaki
yakınlaşmanın iyice açığa çıkması, ABD’nin Irak’a yeniden asker
göndereceğine, İngiltere ve İtalya’nın da katkı yapacağına ilişkin
haberler, nihayet Türkiye’deki genel seçimlerin sonuçları, Diyarbakır’da
patlak veren çatışmalar, Tel Abyad’da ortaya çıkan durum, bu trendin
güçlenerek devam ettiğini düşündürüyor.
Doğal olarak bizi, kendi
ülkemizdeki gelişmeler öncelikle ilgilendiriyor. Biz de bunları yoğun
biçimde tartışıyor, anlamaya ve olası gelişmeleri öngörmeye çalışıyoruz.
Ancak Türkiye bölgesel ve de küresel bir sistemin parçası. Bu anlamda
yaşadıklarımızı, bu iki sistemin dinamiklerinden soyutlayarak ne anlamak
ne de yönlendirmek olanaklı. Buralardan gelen beklenmedik bir etki bir
anda var olan hesapları altüst edebiliyor. Ya da bu dinamiklerle uyumlu
politikaların başarılı olma şansı artabiliyor.
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız
No comments:
Post a Comment