Friday, December 05, 2025

“Ulus Devlet çok gerekli ama sizin için değil!”

 2025 Ulusal Güvenlik Stratejisinde, ABD ulus devleti yeniden siyasetin ve güvenliğin merkezine yerleştiriyor. Egemenlik, sınırlar, kültürel birlik, teknolojik kapasite ve ekonomik korumacılık artık anahtar kavramlar. Neoliberal dönemin “sınır aşan dünya”sı kapanırken ulus devlet, yeniden hem kapitalist birikimin hem güvenliğin hem de ideolojinin temel platformu hâline geliyor.

Fakat tam da bu noktada, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’in sözleri çarpıcı bir emperyalist paradoksu gün yüzüne çıkarıyor. Barrack, “Akdeniz’e açılan çok sayıda fosil yakıt kaynağının bulunduğu Hazar Denizi’miz var ve Yunanistan ile Türkiye bize bir kapı; ancak 1919’dan beri ulus devletler tarafından engelleniyoruz. Yeni bir bölgesel düzenlemenin zamanı geldi” diyerek, ABD’nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisinde önem verdiği ulus devletin başka ülkeler, bölgeler söz konusu olduğunda aslında nasıl bir engel olarak görüldüğünü açıkça dile getiriyor.

Barrack’ın sözler, yeni küresel düzenin gerçek dinamiğini ele veriyor: Ulus devleti yücelten Yeni Ulusal Güvenlik Strateji, aslında ulus devletleri ABD’nin emperyal çıkarlarıyla çeliştikçe aşılacak hatta yıkılacak engeller olarak görüyor.

Bir yandan ulus devlet kutsanıyor; öte yandan Türkiye ve Iran gibi ülkelerin egemenliği, ABD’nin Hazar-Akdeniz enerji koridoruna dair jeopolitik hesaplarına “tarihsel engel” olarak görüyor.

Neoliberal dönem, ulus devletleri küresel pazarın gerekleri adına geri plana itiyordu. Yeni dönem ise ulus devleti yeniden konumlandırıyor ama tutarlı bir egemenlik savunusuyla değil; enerji, teknoloji, güvenlik ve ticaret koridorlarının yeniden paylaşımı üzerinden.

 1919 vurgusu tesadüf değil: ABD’nin gözünde Hazar’dan Akdeniz’e enerji akışı, ulus devletlerin ortaya çıkışıyla kesintiye uğramış bir “doğal hakkın” restorasyonu gibi sunuluyor. Bu, klasik bir yeniden paylaşım söylemidir.

Hazar Denizi’nden Akdeniz’e uzanan enerji güzergâhı, ABD açısından yalnızca bir ekonomik alan değil; Çin’i çevrelemenin, Rusya’yı sınırlamanın ve Avrupa’yı bağımlılaştırmanın stratejik bir parçası. Bu nedenle Türkiye bir ortak olmaktan çok, yeniden paylaşım denkleminde konumlandırılması gereken bir jeopolitik geçit olarak değerlendiriliyor. 

Yeni güvenlik stratejisinin ulus devleti yükselten dili ile Barrack’in ulus devletleri aşmayı, hatta yıkmayı ima eden çıkışı arasındaki gerilim, aslında şunu gösteriyor:

Ulus devlet  ABD için çok önemli, vaz geçilme bir ilke ama sizin için değil!

Enerji koridorlarının yeniden tasarlandığı, teknoloji sermayesinin yeni hegemonik sınıf olarak yükseldiği ve küresel rekabetin sertleştiği bir dönemde, bu paradoks daha da görünür hâle geliyor.

Ulus devlet, emperyalizmin ihtiyaç duyduğu sürece kutsaldır; aksi hâlde aşılması, yıkılması gereken bir engeldir.

Bu da bizi kaçınılmaz bir sonuca getiriyor: Neoliberal küreselleşme bitti, şimdi  büyük güçlerin ulus devletleri jeopolitik yap-boz parçaları gibi gördüğü yeni bir paylaşım çağındayız..

 

No comments: