Monday, November 10, 2025

Demokrasi ve emperyalizm


Middle East Institute’den Gönül Tol, New York Times’ta “Avrupa, pratik güvenlik ve istikrar konularında giderek daha fazla Türkiye’ye dayanırken, ilişkilerin çıkar temelli bir alışverişe indirgenip demokratik ilkelerin göz ardı edilmemesi gerektiği” konusunda uyarıyor. Tol’a göre, “Türk demokrasisinin dayanıklılığı hem Türkiye hem de Batılı müttefikleri için hayati önem taşımaya devam ediyor”. Tam anlamıyla “fantastik” bir uyarı.

Emperyalist sistemin ABD, AB gibi merkezlerinin Türkiye gibi çevre ülkelerle ilişkilerinde demokrasi arzusu hiçbir zaman gerçek bir faktör olmadı. Bu ilişkiler her zaman çevre ülkenin ekonomik, jeopolitik açıdan kullanılabilir olma ilkesine dayandı.

‘İMPARATORLUĞUN VİTES KOLU’

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra emperyalist kapitalizm iki kutup ve “yeni-sömürgecilik” (post colonial) üzerinde yeniden şekillenirken bağımlı ulus devletlerin (post colonial nation state) ekonomik siyasi modellerinin, toplumsal geliş(ememe dinamiklerinin emperyalizm içinde belirlendiği görülüyordu. Bu bağlamda, emperyalizm, devletin yönetimini, ekonominin, popüler kültürün Batı’nın kullanımına, etkisine açık tutması, ulus-devletin iki kutuplu dünyada yeni hegemonya sistemine bağımlı kalması koşuluyla, işbirlikçi bir kesimin yönetmesine itiraz etmiyordu. Emperyalizm, devletin rejiminin açık diktatörlük seçeneğiyle, bir yönetici sınıf fraksiyonunun, diğerinin yerine ikame edilebileceği bir parlamentarizm seçeneği arasında kalmak koşuluyla toplumun kendini ifade etme biçimlerine izin verebiliyordu.

Diğer bir deyişle, “‘post colonial’ ulus-devletin”, emperyalist ekonomik sistemin, egemen sermaye birikim rejimine eklemlenmesi, emperyalizmin tehdit algıları içindeki yeri, “post-colonial” ulus devletin değişmezleriydi. Bu değişmezler veri olmak koşuluyla, siyasi rejim (hatta devletin biçimi) toplumsal muhalefetin özelliklerine bağlı olarak değişebiliyordu. Prof. Kees Van Der Pijl bu sisteme, “imparatorluğun vites kolu” diyor. Emperyalist ilişkilere karşı bir toplumsal muhalefeti bastırmak gerektiğinde açık diktatörlük, toplumsal muhalefet emperyalizme bağımlılık koşullarına itiraz etmediği sürece, yalnızca düzen partilerini ve hükümetlerini içeren bir parlamenter rejim şekillenebiliyordu.

(...)

İLK DÖNEM VE SONRASI

(...)

Bu “İlk dönemden” bir “kopuş” noktasını 2013 yılına, ikinci kopuş noktasını da 2016 yılına koymak olanaklıdır. 2013’te 1 Mayıs için İstanbul’un on binlerce polis ile “işgali” ve “Gezi olayı” demokratikleşme fantezisine son verdi. 2016 da, AB’nin, yılın ilk yarısında göçmenler anlaşmasını imzaladıktan sonra, yılın ikinci yarısında ülkede yaşanacak olanlara gözlerini kapamaya karar verdiğini gösteriyordu.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

No comments: