Küresel ısınma üzerine “Taraflar Konferansı” (COP30) Brezilya’da toplandı. Otuz yıl sonra, küresel ısınmanın artık güncel bir tehlike olduğu kesinleşti. Isınma çoktan yarattığı belirsizliklerle bir krize dönüştü. İngiltere’de Meteoroloji Ofisi’nin, gelecek hafta (kasım ortasında!) sıcaklıkların 35 dereceye kadar çıkabileceğine (?!) ilişkin uyarısı başka nasıl yorumlanabilir?
ARTIK TEORİK BİR SAV DEĞİL
2025 yılı kapanırken kapitalist uygarlığın en büyük başarısızlıklarından birine tanık oluyoruz. Dünya Meteoroloji Örgütü’ne göre 2023, 2024 ve 2025 kayıtlı tarihin en sıcak yılları oldu. İklim krizini engellemek için kritik eşik olan 1.5°C aşıldı. Dünya, geri dönüşü çok zor bir sınırı geçti. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in COP30’un açılışında söylediği gibi, karşımızda “ahlaki bir başarısızlık ve ölümcül bir ihmal”var.
İklim krizi artık soyut, teorik bir sav değil. 2024’te 450 milyar ton buzul eridi. Kuraklık, sel, orman yangınları normalleşti. Kenya’daki Kasigau karbon projesi gibi yıllarca örnek gösterilen ekolojik girişimler bile çöktü; karbon piyasalarının sahte vaatleri, “Piyasalar çözer” fantezileri iflas etti. Yüz milyonlarca insanın geçim kaynağı kurudu. Küresel güney ülkelerine, COP29’da söz verilen 1.3 trilyon dolarlık iklim finansmanı gerçekleşmedi. Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro, “Trump ABD ekonomisini karbondan arındırmazsa çöküş kaçınılmaz” diyor. Yani çöküş kaçınılmaz!
Diğer taraftan kimi bilim insanları, sıcaklık 1.5°C’yi geçse bile yüzyıl sonuna dek yeniden bu seviyenin altına inilebileceğini söylüyorlar. Bunun için hem “teknolojik devrimi” hem de siyasi iradeyi hızlandırmak gerekiyormuş.
Bu noktada, ABD değil, Çin umut verici bir örnek. Son on yılda yaptığı yatırımlarla güneş paneli, pil ve elektrikli araç maliyetlerini yarı yarıya düşürdü. Artık birçok ülkede güneş enerjisi kömürden ucuz. Çin, Paris Anlaşması’nı fiilen ayakta tutan ana güç haline geldi.
Batı’daki siyasi gerilemeye rağmen, bu teknolojik dönüşüm yeni bir enerji düzeni yaratıyor. Ama aynı zamanda, küresel eşitsizlikleri de büyütebilecek bir rekabet dönemine işaret ediyor. Temiz enerjiye geçiş sürecinin başarılı olabilmesi için yalnızca karbon salımı değil, sosyal adaleti de gözetmesi gerekiyor.
UMUT ARAYIŞLARI
COP30’un ev sahibi Lula da Silva, “Artık bilimin uyarılarını ciddiye almanın zamanı” derken yerli halkların doğayla uyumlu yaşam biçimlerinden ilham alınmasını önerdi. Brezilya’nın açıkladığı Tropical Forest Forever girişimi, 25 milyar dolarlık yatırım hedefiyle ormanları korumayı amaçlıyor. Yenilenebilir enerji yatırımları küresel ölçekte rekor kırıyor. Bilimsel çözümler çoğalıyor, toplumsal farkındalık artıyor.
(...)
Dünya, iklim felaketinin ve jeopolitik felaketlerin kıyısında. Felaketleri önlemek veya etkilerini azaltmak, bilimin ilerleyiş hızına, dayanışmanın, diplomasinin güçlenmesine bağlı. Ancak ilkim krizine karşı işbirliği giderek zorlaşıyor. Çünkü küresel jeopolitik de özellikle ABD’nin hegemonya restorasyonu çabaları birbiri ardına iflas ettikçe, kurulu düzeni sarsıldıkça şekillenen tepkilerle “ısınıyor”. Trump’ın popülaritesi yerlerde sürünürken, Steve Bannon, “seçimleri kaybedersek hepimizi hapse atarlar” derken, Trump Venezüella, Meksika ve Nijerya’ya askeri müdahaleden, nükleer silah testlerine başlamaktan söz ediyor. Rusya’nın Venezüella’ya hipersonik füze gönderme çıkışı, ”küçük” savaşlarla “büyük savaş”arasındaki eşiğin hızla yaklaşmakta olduğunu düşündürüyor)
(...)
Yazın8n tamamını okumak için...
(
No comments:
Post a Comment