Saturday, September 20, 2025

 AKP- CHP ve Liberal sırnaştıklar

Ortalıkta şöyle bir rivayet dolaşıyor: Liberal işbirlikçiler Akp’yi iktidara taşımışlar? Bu tam bir fantazi ya da çok kolaylıkla görülebilecek bir yalandır.

Gelin bir örnek üzerinden düşünelim.  

Eşekler de odunları köye taşırlar. Ancak ne taşıdıklarını ne de nereye gittiklerini  bilirler. Bu nedenle marifet odunları Köye taşıyan eşeklerde  değil yükü onların sırtına vuran ve yularlarını tutanlardadır.

Sözde liberaller akp’yi iktidara taşırken ne taşıdıkları şeyi ne de o şeyin gitmek istediği yolu ne de ulaşmak istediği durağı biliyorlardı.

Bunlardan biri “demokratik devrim tamamlanıyor” diye düşünüyordu, Bir başkası “demokrasi normalleşıyor” iddiasıyla dolaşıyordu. Kimileri İslamcı “Kalvenizm”den söz ediyordu; kısacası olup bitenlerden bihaberdiler.

Halbuki Siyasal İslam bunların sırtına hegemonya inşasının yükünü yüklemiş, yularlarından tutmuş ve bugünkü rejime doğru yola çıkmıştı.

Bunlar, geldikleri yeri, İşleri bitince çekildikleri ahırı tanımayınca huysuzlandılar “aldatıldık” gibi ya da başka türlü saçmalıklarla durumu açıklamaya çalıştılar.

Dolayısıyla marifet bunlarda değil bunları kullananlarda. sırtlarına yükü vuranlarda, yularından tutarak çekip götürenlerde, bugünkü rejimi inşa edenlerdedir.

Dün AKP’ye alet olanlar, hizmet edenler, hatta faşizme işbirliğine kalkanlar, sonra da bir kenara atılanlar şimdi CHP’ye yanaşmaya çalışıyorlar. Dün marifet başarı bunlarda değill Siyasal İslam’da idi.

“CHP’yi iktidara taşıyacaklar”, “CHP’ye kılavuzluk yapacaklar” iddiası yalnızca – Lenin’in bir değişini ödünç alırsak- “içi gereğinden fazla boş bir fıçı” değil; aynı zamanda çok tehlikeli bir beklenti, umut en doğrusu neoliberal -emperyalist- kapitalizmin bir tuzağıdır.

O metaforumuza dönersek:Eğer oduncular taşınacak yükün niteliği ve gidilicek yerin ne olduğu ve hangi yoldan gidileceği konularında birbirleriyle didişiyorlarsa kendi başına kalan eşeklerin sarp ve dolan baçlı yollarda uçuruma düşmeleri, düşerken oduncuları da beraberinde götürmeleri son derece büyük bir olasılıkdır.

Eğer CHP liderliği harekete geçirdiği kitlelerin arzularına biraz saygı duyuyorsa, eğer tarihten ve Kılıçdaroğlu döneminin hatalarında biraz ders çıkarabiliyorsa, bu tuzağa düşmemelidir.


Thursday, September 11, 2025


ABD yönetimi, yeni savunma stratejisi raporunu, (QDR2001), 11 Eylül 2001 “olayının” tozu yatışmadan açıklamıştı. Bu aslında, bir imparatorluk projesiydi. O zaman, imparatorluk projelerinin iflas edeceğini, liberal demokrasiyi öldüreceğini vurgulamıştık. O günlerden bugüne, özellikle Trump’ın 2. döneminde yaşananlar korkularımızın haklı olduğunu gösterdi.

QDR-2001

QDR-2001 ABD’nin 11 Eylül saldırılarından az önce şekillenmiş bir güvenlik vizyonunu tanımlıyordu. Bu rapor, ABD’nin çıkarlarının küresel nitelik taşıdığını belirtiyor, belirsizlikleri, sürprizleri merkeze alan yeni bir paradigma sunuyordu. QDR-2001 için ABD hegemonyası kalıcı ve “benzersiz” bir gerçeklikti: Kara, deniz, hava ve uzay dahil tüm alanlar ABD’ye açık olacaktı.

(...)

QDR-2001, ABD’nin ulusal çıkarlarını dünya ölçeğinde tanımlayarak, hiçbir coğrafyanın erişime kapalı olamayacağını ileri sürerken, diğer devletlerin ulusal egemenliklerini de ikinci planda görüyordu. Bu, rıza almaya dayanan bir hegemonya projesinin aksine, şiddete ve tehdide dayalı bir imparatorlukprojesiydi.

(...)

YENİ PARADİGMA

Geçen hafta, savunma bakanına sunulan yeni Ulusal Savunma Stratejisi taslağı, yurtiçi ve bölgesel güvenlik görevlerini, Çin ve Rusya gibi rakiplere karşı durma görevlerinin önüne koyuyor. ABD yönetimi, QDR-2001’in, “ABD’ye rakip yeni bir gücün yükselmesini önleme” amacından vazgeçerek iç güvenliğe öncelik vermeye yöneliyor.

(...)

Sonuç olarak 2001’den bu yana ABD’nin imparatorluk projesinin, Ortadoğu’yu ateşe verdikten, İsrail’de dinci soykırımcı, faşist bir rejimin önünü açtıktan sonra iflas etti.

(...)


Yazının tamamını okumak için

Monday, September 08, 2025

Endonezya’da isyan



Endonezya, yaygın protesto gösterileriyle sarsılıyor. Başkent Cakarta’dan ülkenin dört bir yanına yayılan bu olaylar, sadece yerel bir huzursuzluk değil, aynı zamanda küresel kapitalizmin çevre ülkelerde yarattığı derin eşitsizliklerin, devlet şiddetinin bir ürünü. İsyanın temelinde rejimin tüm kilit kurumların, parlamento dahil, içini boşaltmasıyla, demokratik haklarını kaybetmekte olduklarını hisseden geniş kitlelerin tepkisi yatıyor.

NELER OLUYOR?

Endonezya genelinde 30 kente ve kasabalara yayılan protesto gösterilerinde on binlerce insan sokaklara döküldü, parlamenterlerin evleri ateşe verildi, devlet binaları yağmalandı ve polis merkezleri ile parlamento ofisleri hedef alındı. Polis ve göstericiler arasındaki çatışmalarda en az on kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı ve 3 binden fazla kişi tutuklandı. 

(...)

 Bu isyana enerjisini veren sınıf çelişkileri üç başlık altında özetlenebilir. Ekonomik adaletsizlik, rejim elitlerinin şımarıklığı: 

(...)

Devlet şiddeti ve dokunulmazlık: Gösteriler, 28 Ağustos’ta Cakarta’da polisin taktik bir aracıyla motosiklet taksi sürücüsü, “kurye” Affan Kurniawan’ı ezip öldürmesiyle bir isyana dönüştü. Bu olay, aşırı güç kullanımı ve insan hakları ihlallerine, polisin hesap vermezliğine ilişkin kaygıları artırarak reform çağrılarını tetikledi. 

(...)

Elit çatışmaları ve manipülasyon: Kimi gelişmeler, protestoların hakiki ve spontane halk olayları olmakla birlikte, ortaya çıkan şiddetin kimi örnekleri oligarşik elitin güçlü fraksiyonları tarafından kışkırtılmış olabileceğini de düşündürüyor. Askeriyenin yağmaya çok az müdahale etmesi, bazı askeri üniformalı kişilerin kalabalığa para dağıtırken filme alınması, 1998’de, Suharto’nun düşüşüne yol açan olayları hatırlatıyor. Mevcut cumhurbaşkanı, Suharto’nun damadı, Subianto, eski Cumhurbaşkanı Jokowi ve PDİ-P lideri Megawati arasındaki özellikle polisi ve rant kaynaklarını kontrol etmeye yönelik bir güç mücadelesi yaşanıyor. Olayların mevcut polis şefini görevden almak için bir bahane olarak kullanmak üzere manipüle edilmiş olabileceği yönünde spekülasyonlar var.

SON DURUM NE?

Cumhurbaşkanı Subianto, başlangıçta “hainler” ve “teröristler” diyerek sert bir dille başlamış olsa da daha sonra geri adım atarak parlamenterlerin ayrıcalıklarını keseceğini, bir soruşturma başlatacağını duyurdu. Ancak aynı zamanda güvenlik güçlerine “en sert önlemleri” uygulama talimatı verdi, yaralı polis memurlarını ziyaret ederek terfi ettirilmelerini istedi. Cuma günü (...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, September 04, 2025

Küreselleşmeden sonra, üç fotoğraf

 


“Küreselleşme” yerini parçalanmaya bırakıyor, bir yeni-jeopolitik şekilleniyor. Medyada üzerinde çok konuşulan üç fotoğraf bu şekillenmenin temel özelliklerini sergiliyordu.

BİR HEGEMONYASI GERİLERKEN...

ABD hegemonyası, değişen ekonomik dengelerin, “neoliberal küreselleşmenin” çözülmeye başlamasının, yükselen güç merkezlerinin etkisiyle geriliyor. Küresel ticaret, finans ve güvenli mimarisinde yaşanan değişimler, çok daha istikrarsız bir uluslararası ortamı da beraberinde getiriyor.

ABD Başkanı Trump’ın 2. döneminde devreye giren yaygın gümrük tarifeleri, bu gerileme sürecini hızlandırdı. Bu korumacılık eğilimi, ABD’nin uluslararası konumunu güçlendirmek yerine, dünya genelinde, müttefiklerinin ABD’ye yönelik güvensizliğini artırdı, yeni işbirliklerini teşvik etti. Böylece küresel güvenlik dengesi, ittifakların mimarisi, ABD’yi giderek yalnızlaştıran bir yönde değişmeye başladı.

ÜÇ FOTOĞRAF

Birinci fotoğraf, AB liderleriyle Trump’ın Oval ofisteki görüşmesiyle ilgiliydi. Trump’ın masasının karşısında oturan AB liderlerini, birçok yorumcu “bir okul müdürünün önündeki okul çocuklarına” benzetti, “küçük düşürücü”olarak niteledi. Ancak AB liderlerinin Trump’ı dizginlemek, zaman kazanmak için böyle bir tutumu kabullendiklerini düşünmek de olanaklıydı. Gerçekten de sosyal medyada da çok ilgi gören o fotoğraf, bir baskı ve aşağılama pratiğine işaret ettiğinden, ABD’nin liderlik yapma, örnek olma özelliğinin, dolayısıyla hegemonyasının ne kadar zayıfladığını da belgeliyordu.

İkinci fotoğrafta, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Çin’de yapılan toplantısında, Hindistan Başbakanı Modi ile Çin devlet Başkanı Şi 7 yıl sonra ilk kez bir araya gelerek el sıkışıyor; Rusya Devlet Başkanı Putin, yüzünde bir tebessümle izliyordu. Trump yönetiminin, Hindistan’a yönelik ülkeyi Rusya ve Çin’den uzaklaştırmak niyetiyle dayattığı ekonomik ve diplomatik baskılar fena halde geri tepmişti.

Üçüncü fotoğraf Çin’de gerçekleşen bir askeri törenle ilgiliydi.

(...)

Yazının tamamını okumak içn tıklayınız

Monday, September 01, 2025

ABD’de faşizm ve direniş

 


Trump’ın 2. başkanlık döneminde yaşananlar, faşizme ve direniş olasılıkları açısından önemli dersler sunuyor.

ŞAŞIRMANIN ALEMİ YOK

Trump, seçim kampanyası boyunca, diktatör olmak dahil tüm arzularını açıkça söyledi. Dahası, Heritage Foundation “Project 2025” başlığı altında 900 sayfalık bir faşist devlete geçiş programı yayımladı. Bu program, devlet bürokrasisindeki özellikle de güvenlik bürokrasisindeki, “kurumsalcıları” ve “anayasalcıları” tasfiye ederek yerlerine başkana sadık olanları atamayı planlıyordu.

Demokratik Parti, sol, liberal medya bu programı ayrıntılı biçimde analiz etti, bir “otoriter-totaliter” rejime geçişin yol haritası olarak tanımladı. Heritage Foundation daha şimdiden, programa sadık binlerce personel yetiştirdiği de biliniyordu. O sırada Trump’ın, hareketin sosyal tabanı (faşist MAGA) radikal dinci bir beyaz üstünlüğü söylemiyle avaz avaz “mass deportation” (sığınmacıları kitlesel olarak sınır dışı edin) sloganı atıyordu. Trump seçildi, Beyaz Saray’a oturur oturmaz bir haftada 200+ kararname yayımlayarak hem tasfiye hem kitlesel sınır dışı etme sürecini başlattı. FBI, CIA, İç Güvenlik, Birleşik İstihbarat Bürosu’nun ve Pentagon’un başına Trump’a sadakatleri kuşkusuz tipleri atadı. Binlerce bürokratın görevine son verildi (mahkeme bunları görevlerine iade etti ama gerginlik sürüyor). Trump’ın bu kararnameleri hazırlayacak ne enerjisi ne de aklı vardı ama muhalefetteki yorumcular, Trump’ın arkasındaki büyük hazırlığı, geniş örgütlenmeyi görmek istemiyordu hâlâ “Trump yapıyor” havasında gidiyorlardı.

ICE, GESTAPO’YU ANIMSATIYOR

“Süreç olarak faşizm” karşısında direnişin zayıflığı dönüşümün hızlanmasını kolaylaştırdı. 

(...)

Şimdi Trump’ın devlet kurumlarını ele geçirirken, üniversiteleri, hukuk bürolarını tehdit ederken, en güçlü şirketlere devleti zorla ortak ederken, ara seçimleri erteleme olasılığından, anayasaya rağmen 3. kez seçilmeye hazırlandığından söz ediliyor; diğer taraftan aklen ve fiziki olarak çok hasta olduğu, JD Vance’ın devralmaya hazırlandığı vurgulanıyor. Kentlerinin sokaklarında askerlerin dolaşmaya başlaması, her an bir kriz çıkartarak “olağanüstü duruma” (bir üst aşamaya) geçme fırsatını besliyor. “Süreç olarak faşizme” bu aşamasında, demokratik yollarla direnme olasılığı hızla sönümleniyor; Demokrat Parti de ne yapması gerektiğini bilemiyor, adeta felç olmuş durumda.


Yazının tamamını okumak için