Yine emperyalizmin bir “yeniden paylaşım” dönemindeyiz. Bu dönemde, “merkezde” ve “çevrede” ulus-devlet birbirine zıt iki basınç altında dönüşmeye zorlanıyor.
TERCİH DEĞİL YASA
Sermayenin kendi coğrafi merkezinin dışına taşma eğilimi tercih değil, zorunluluktur. Aşırı üretim krizleri, kârı tehdit eden sınıf mücadeleleri ya da yeni teknolojilerin gerektirdiği madenler, enerjiler, veri akışları, sermayeyi yeni alanlara doğru iter. Tarihsel olarak bu, sömürgecilik, emperyalizm olarak gerçekleşti. Bugün de öyle...
(...)
Sömürgecilik, emperyalizm yeni biçimler sergiliyor: Küresel tedarik zincirlerinin kontrolü, finansal “şantaj-şiddet”, borç tuzakları, yaptırımlar, dijital gözetim ve vekâlet savaşları. Artık sadece toprak ya da ucuz işgücü değil, lityum, kobalt, yarı iletkenler, “büyük veri”, su gibi stratejik kaynaklar hedefte.
(...)
ULUS DEVLET-ÇİFTE STANDART
Bu bağlamda, ulus-devlet, stratejik bir önem kazanıyor. Kapitalizmin merkezlerinde ulus-devlet yeniden silahlandırılıyor. Sanayi politikaları geri döndü. Ticaret engelleri, yatırım kontrolleri, baskıcı uygulamalar, milliyetçilik yükseliyor: Kapitalizmin merkezlerimde ulus-devlet sermayenin yeni genişleme evresi için hem içerden hem de dışarı doğru tahkim ediliyor.
(...)
Emperyal güçler kendi devletlerini yeniden inşa ederken çevredeki toplumların da kendi ulus-devletlerini savunması gerekiyor. Egemen bir ulus-devlet; sermayeyi denetleyebilir, gıda sistemlerini koruyabilir, ekolojik yıkımı tersine çevirebilir, sanayi inşa edebilir ve bölgesel/küresel dayanışma ağları kurabilir, var olanlara katılabilir. Ulusdevlet emperyalizme karşı etkin bir savunma hattı kurabilir. Ancak bu hattın, yaşayabilmesi için etnik milliyetçilikten, dinci cemaatçilikten arındırılması, yurtseverlik, laiklik, dayanışma, eşitlik, adalet, direnç için ve halkın, özellikle de emekçi sınıfların desteğiyle gerçekleşmesi gerekiyor.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
No comments:
Post a Comment