Kanadalı kültür kuramcısı Prof. Henry A. Giroux, “Culture as a Pedagogical Battlefield in the Fight Against Authoritarianism” başlıklı yazısında kültürü pedagojik bir savaş alanı olarak tanımlıyor, faşizmin günümüzde estetik, medya, yapay zekâ gibi araçlarla nasıl normalleştirildiğini gösteriyor.
Baskı artık yalnızca copla, yasayla, sansürle değil, medya, sosyal ağlar, okul müfredatları, dijital platformlar aracılığıyla da işliyor. Böylece neye öfke duyulacağını, kimden nefret edileceğini, kime sessiz kalınacağını sistematik biçimde öğreten bir “pedagojik rejim” kuruluyor. Faşizm yalnızca bir yönetim tarzı değil, bir düşünme biçimi, bir duygu rejimi, gündelik yaşamın içine sinmiş bir kültür haline geliyor.
Giroux, “kültürel faşizm” olarak adlandırdığı rejimin merkezinde işleyen şeyin bir tür pedagojik şiddet olduğunu vurguluyor: Düşünceyi, empatiyi, hafızayı, alternatif geleceklere dair düşünmeyi bastıran bir kültürel aygıtlar sistemi (“disimajinasyon”) -tahayyül bastırma, makineleri yani televizyon ekranları, sosyal medya, eğitim politikaları, sansür mekanizmaları- toplumsal hayal gücünü felce uğratıyor. Neoliberal kültür endüstrisinin bireyciliği yücelten, toplumsal olanı küçümseyen, dayanışmayı “zayıflık” sayan dilinin içinde faşizm artık yalnızca devleti ele geçirmekle kalmıyor, hafızayı da işgal ediyor.
(...)
Madımak’ı hatırlamanın “provokasyon”, bir karikatürü çizmenin “tahrik”, bir yürüyüşte gökkuşağı bayrağı taşımanın “sapıklık” olarak kodlanması, yalnızca hukuki değil, aynı zamanda kültürel bir mühendislik sürecine işaret ediyor. Giroux’nun vurguladığı gibi faşizm yalnızca yasalarla değil, alışkanlıklarla, imgelerle, dil oyunlarıyla da işliyor. Günümüzde faşizm bir “hafıza rejimi”dir. Ne hatırlanacağına, neyin unutulacağına, neye ağlanıp neye sevinileceğine dair bir kültürel kılavuz dayatır.
HAFIZAYI SAVUNMAK, GELECEĞİ SAVUNMAKTIR
Giroux için demokratik yaşam biçimi; düşünme cesaretiyle, hakikatin izini sürme ısrarıyla, ortak hafızayı canlı tutan bir yurttaşlık etiğiyle mümkündür. Bu yüzden kültür, siyasetin yalnızca yansıması değil, kurucu zemini, hegemonik aygıtıdır. Kültür üzerinden inşa edilen baskı ancak kültür üzerinden verilecek bir direnişle aşılabilir.
(...)
Ne var ki 23 yıllık CHP pratiğinin, (özellikle Kılıçdaroğlu döneminde) laiklikten, yasallıktan verdiği ödünler (anayasaya aykırı ama olsun, mühürsüz ama olsun, Ekmeleddin ama olsun), sol akımların, kültürekonomi diyalektiğini yadsıyan, kültür savaşlarından kaçınan tutumu, bu hegemonik çöküşte pay sahibidir.
(...)
Hatırlamak bir eylemdir. Unutturmaya karşı direnmek, bir yurttaşlık görevidir. Direniş, kültürle başlar çünkü faşizm artık sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir kültürdür. Muhalefet lideri, ahlak, adalet, cesaret, laiklik temalarını (kültür), açlık, yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, güvencesizlik temalarıyla birleştirmeye başladığı için rejim sallanmaya başlamıştır.
No comments:
Post a Comment