Çin liderliğinin iki yol ayrımı önünde tercih yapması gerekiyor. Bu yol ayrımlarından birincisi, ülke içindeki ekonomik kriz eğilimleriyle ilgili. İkincisi de bu eğilimlerin dünya ekonomisine yansımasının olası siyasi etkileriyle... Yapılacak tercihin küresel düzeyde kritik sonuçlar üretmesi kaçınılmaz. Çünkü Çin dünyanın en büyük ekonomisi, sanayi malları üreticisi ve ihracatçısıdır.
PLAN MI, PİYASA MI?
Çin’de üretici fiyatları enflasyonu, Ekim 2022’den bu yana negatif bir eğilim sergiliyor. Diğer bir deyişle, ekonomi yönetimi deflasyonla mücadele ediyor. Financial Times’ın bir başyazısına göre deflasyon yalnızca talep yetersizliğinden kaynaklanmıyor, bir aşırı kapasite sorunu da var. Öyleyse, Çin (devlet) kapitalizmi klasik bir aşırı üretim krizi ile karşı karşıya. Yıllardır süren devlet teşvikleri, yerel yönetimlerin GSYH büyüme hızına odaklı yatırımları ve Çin Komünist Partisi’nin ekonomik büyümeyi “yeni üretici güçler” üzerine kurma söylemi, elektrikli araçlardan bataryalara kadar birçok teknolojik sektörde giderek artan bir kapasite fazlası yaratmış. Buna karşılık, sosyal güvenlik sistemi yetersiz. Bu yetersizliğin beslediği güvensiz ortamda hane halkının, “kara günü” düşünen yüksek tasarruf eğilimi iç talebi sınırlıyor. Eksik tüketim, bu aşırı üretimin karşısında, değerlenme ve kârların gerçekleşme sürecinde yapısal bir fren haline geliyor.
Guanghua İşletme Fakültesi’nde uygulamalı ekonomi doçenti olan Tang Yao’ya göre, “Önceki aşırı kapasite krizlerinde Pekin devlete ait ağır sanayi işletmelerini kapatarak veya konsolide ederek müdahale edebiliyordu. Bugün ise sorun elektrikli araç, güneş paneli, batarya gibi özel sektör ağırlıklı yüksek teknoloji alanlarında yoğunlaşıyor. Eski yöntemlerle merkezi planlama yoluyla kapasiteyi kısmak çok daha zor.”
(...)
Bir diğer yol da daha sıkı kapsamlı bir planlama ve devlet kontrolüyle ilgili: Sosyal hizmetler sistemini güçlendirmek, görece verimsiz işletmeleri denetimli olarak tasfiye etmek ya da uygun olan durumlarda birleşmeye zorlamak, dolayısıyla, kapasite fazlasını yukarıdan aşağıya yönetmek. Ancak bu yönetim, özel sermayenin direnişiyle, alan dışına kaçma eğiliminin basıncıyla karşılaşacağından, ÇKP devlet kapitalizmini daha da genişletmek zorunda kalacaktır. Bu emekçi halkın demokratik katılımına dayanan bir süreç olmayacağından daha baskıcı ve kontrolcü bir rejime açılacaktır.
AÇILMA MI, KAPANMA MI?
Aşırı üretim (kapasite fazlası), talep yetersizliği, Çin kapitalizmini dış pazarlara yönelmeye zorluyor. Ancak bu noktada ikinci bir baskı devreye giriyor: ABD, AB, Hindistan ve Brezilya gibi büyük ekonomiler, kendi sanayilerini, Çin mallarının rekabetçi basıncının deflasyonist etkisinden, tarifeler ve kotalarla korumaya çalışıyorlar. Dünya pazarı, Çin’in kapitalizminin üretim fazlasını eskisi kadar kolaylıkla emecek gibi görünmüyor. Bu da ikinci yol ayrımını oluşturuyor.
(...)
Aşırı üretim krizi, Çin liderliğini, yalnızca kendi halklarının değil, hepimizin geleceğini belirleyecek, kritik kararlar almaya zorluyor.
Yazının tamamını oku ak içn tıklayınız