Monday, March 24, 2025

Bir külüstür kamyon

 




Türkiye’de gelişen son “durum” aslında çok korkutucu olasılara işaret etmekle birlikte çok uzun bir zamandan beri ilk kez umudu yeşertecek bir dinamik de içeriyor.

BURAYA NASIL GELDİK?

İmamoğlu’nun tutuklanması, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne, hatta ana muhalefet partisi CHP’ye kayyum atama hazırlıkları, “süreç olarak faşizmin” ilerleme çabalarının sonucudur. Rejimin, evrim sürecinin bu geri dönülemez noktaya gelmesi kaçınılmazdı. Oluşan bu “durumun” içinde yeni olan ana muhalefet partisi CHP’nin de artık geri dönülemez bir noktaya gelmiş olmasıdır.

Rejim, artık “ya hep ya hiç” noktasındadır; bu “durumdan” çıkabilmek için “ileri doğru kaçmaktan” başka seçeneği yoktur: 20 yıllık, külüstür kamyon girdiği bu kaygan ve virajlı yolda hızlanmaya devam edecektir. Üstelik galiba frenleri de patladı.

Bu saptamalar CHP ve genel olarak muhalefet için de geçerlidir. CHP bir an duraklar, hatta geri adım atabilir izlenimi verirse kurumsal yapısını ve kadrolarını kaybetmektenkurtulamayacaktır. Trajik olan şu ki CHP’nin, hatta ülkenin bu yaşamsal noktaya gelmesinde öncelikle, projesi başından beri belli (...)

TARİHTEN DERS ÇIKARTMAK GEREKİR

İlerleyebilmek için tarihten doğru dersleri çıkartmak gerekir. CHP’nin, son 20 yıllık tarihi önemli derslerle doludur.

CHP süreç olarak faşizmin devleti ele geçirme ve değiştirme hamleleri karşısında, önce 2007 seçimlerinin sonuçlarını son derecede yanlış okuyarak “mağduriyet” yaratmamak, “Siyasal İslamın tabanını kazanmak gerekir” derslerini çıkarttı. Bu böylece girdiği yolda her dönemeçte (2007- 2010-2017) CHP liderliği hep süreç olarak faşizmin önünü açacak politikaları benimsedi. CHP, kritik seçimlerde yanlış adaylarla yarıştı (2014-2018- 2023). Çıkardığı bu yanlış derslerin etkisiyle halk hareketlerini (Gezi, 2017 referandumu) örgütleyemedi, Kürt seçmenin taleplerini gündemine almadı. CHP, seçim gecelerinde stratejik hatalar yaptı (2017, 2018, 2023); hile hurdaya direnmek yerine başka yöne bakmayı seçti. Özetle CHP, rejim karşısında muhalefet edermiş gibi yaparken genellikle pasif hatta (dokunulmazlıkların kaldırılması, mühürsüz oyların sayılması, “Adam kazandı” korkaklığı) teslimiyetçi politikalar izledi.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayıınıuz

Thursday, March 20, 2025

Faşizm ve dil

  

Faşizm ve Dil

Faşist hareketler, rejimler ülkelerinin diline savaş açarlar. Hitler’in propaganda bakanı Goebbels “kültür sözcüğünü duyunca silahıma sarılırım” dermiş.

Trump rejimi de aynı yolda


ABD’de süreç olarak faşizm de bu yönde hızla ilerliyor.  Başkan Yardımcısı JD Vance, “Üniversiteler savaş alınımızdır profesörler düşmanımız” diyor, büyük alkış topluyordu. Trump rejimi, ilk ve orta öğretimde, üniversitelerde, ABD tarihinin kölecilik,  yerli  soykırımı dönemlerinin öğretilmesini yasaklamaya çalışılıyor. Eğitim Bakanlığı'nı ortadan kaldırmak ve yoksul öğrencileri etkileyecek yönde programlardan fonları kesmeyi amaçlıyor. Üniversitelerdeki özgür tartışma ortamını, antisemitizmle mücadele adına hedef alıyor;  Eğitim Bakanlığı 60 üniversiteyi soruşturarak akademide ifade özgürlüğüne yönelik baskıyı güçlendiriyor., Trump, CNN ve MSNBC haber kanallarının yasa dışı olduğunu iddia ediyor. Trump rejimi devlet dairelerinde, yazışmalarda, web sitelerinde 199 sözcüğün kullanılmasını yasakladı. İşte bunlardan bazıları.

 

(...)


Mann and Klemperer

Almanya’da Naziler’in dili bir iletişim aracı olmaktan çıkarıp bir propaganda, manipülasyon, baskı silahına dönüştürmelerini , bunlar yaşanırken irdeleyenler arasında Thomas Mann ve Victor Klemperer’in katkıları özellikle önemlidir. 

 (...)


Yazunun tamamını kumak içn tıklayınız


 

Monday, March 17, 2025

Aptallıktan söz açılmışken

 


Aptallık, bir tür bilişsel, ahlaki körlüktür. Aptal, gerçeği kabul etmek istemez, onu mantıkla, bilimle ikna etmek de zor, hatta imkânsızdır. 

Aptallıktan söz açılmışken totaliter rejimleri, liderleri (kapitalizm de bunlara faşist demek gerekir) destekleyenlerin yanı sıra totaliter bir rejim kurmaya ya da yönetmeye çalışan elitlerin aptallığını da konuşmak gerekir. Bunların aptallığı halkların başına büyük dertler açıyor. 

Bu tiplerde en sık görülen aptallık türü, bir alanda başarılı olunca, her alanda konuşabileceğine inanmaktır. Başarılı bir iş insanı, sporcu hatta siyasetçi, sanat, askerlik, ekonomi gibi alanlarda da bilgiçlik taslayabileceğine inanabilir. Bu çoğu zaman gülünç düşmekle, kimi zaman da ekonomik siyasi felaketlerle sonuçlanır. 

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Thursday, March 13, 2025

Aptallığın Teorisi

 


Günümüzde, “süreç olarak faşizm”, gerek Hıristiyan gerekse Müslüman dünyada kitleselleşerek yükselirken Protestan papaz, Dietrich Bonhoeffer’i, Nazi hapishanesinde, idam edilmeden önce yazdığı mektuplarda geliştirdiği “Aptallığın Teorisi”ni anımsamamak elde değil.

(...)

TEMEL FİKİRLER

Aptallık bir entelektüel zaaf değildir, ahlaki bir sorundur. Zekâ eksikliğinden kaynaklanmaz, zeki insanlar da aptallaşabilir. Asıl sorun, bireyin eleştirel düşünme, ahlaki muhakeme yapma yetisini kaybetmesinden kaynaklanır.

Aptallık bireysel değil, toplumsal bir olgudur. Birey yalnızken aptallık nadiren ortaya çıkar. İnsanlar grup içindeyken daha kolay manipüle edilir, otoriteye itaat etmeye meyilli hale gelir. Otoriter rejimler ve propaganda mekanizmaları, insanları bağımsız düşünmekten alıkoyarak aptallığı yaygınlaştırır. En büyük tehlike kötülük değil, aptallıktır çünkü aptal insan kötü olanı desteklediğini fark etmez.

Aptal insanın, gerçeğe karşı bağışıklığı vardır. Aptallık bir tür bilişsel, ahlaki körlüktür. Aptal kişi, gerçeği kabul etmek istemez, bilgi veya mantıklı argümanlar, aptal bir insana ulaşmaz; onu mantıkla, bilimle ikna etmek zor, hatta imkânsızdır. Çünkü bunlar onun dünya görüşünü, duygusal ve ideolojik gerçekliğini, bu gerçeklik içinde şekillenmiş kimliğini tehdit eder.

Aptallık baskıcı rejimler altına yaygınlaşır. Aptallık özellikle tek adam rejimlerinin, yükseldiği dönemlerde, diktatörlükler altında yaygınlaşır. İnsanlar özgür düşünceyi bırakıp güçlü bir lidere ya da ideolojiye bağlandıklarında aptallaşırlar. Friedrich Kellner de Nazi rejimi altında tuttuğu güncelerinde bu aptallaşmanın günbegün ilerleyişini sergiler.

VE ‘YARARLI SALAKLAR’

“Aptallığın teorisi”, özellikle Nazizm döneminde Almanya’da insanların faşizme nasıl boyun eğdiğini, aptallaştığını açıklamak için geliştirilmişti. Bu analiz, günümüzde de “süreç olarak faşizm” yükselirken yalnızca büyük kalabalıklar değil kimi entelektüeller, sanatçılar bağlamında da hâlâ geçerliliğini koruyor.

(...)

Aptallık sadece bir bilgi eksikliği değil, ahlaki bağımsızlığın kaybıdır. Bu yüzden, eğitimle ya da mantıklı tartışmalarla üstesinden gelinemez. Yalnızca bir özgürleşme eylemi aptallığı yenebilir. Bir kişi, kendisini baskılayan dış güçlerden kurtulmadıkça, içsel olarak değişemez. O zamana kadar, onu ikna etmeye çalışmak beyhude bir çabadır.

“Süreç olarak faşizm” yükselirken eleştirel düşünceyi (Sapere Aude-kendi aklınla düşünmeye cesaret et) yücelten Aydınlanma geleneğine dayanan eğitim sistemlerine saldırır, cahilliği yüceltir. Örneğin Trump yönetimi eğitim bakanlığını kapatıyor, eşitliközgürlük-dayanışma paradigmasına ait birçok kavramın federal bürokraside kullanılmasını yasaklıyor. Türkiye’de müfredat, evrim teorisini dışlayarak hurafelere dayanmak üzere yeniden yazılıyor.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, March 10, 2025

Yeni bir küresel kriz kapıda mı?

 


ABD, Avrupa medyasında ABD Başkanı Donald Trump’ın uyguladığı korumacı ekonomi politikaları, ticaret savaşları ve müttefiklerini yüzüstü bırakması, küresel ölçekte şekillenmeye başlayan belirsizlik, 1930’ların karanlık günleri konuşuluyor. Avrupa, Trump’ın NATO’ya olan bağlılığını sorgulaması ve Rusya’ya yakın durması nedeniyle yeniden silahlanmaya başlarken “Küresel ekonomi ciddi bir siyasi-askeri krizin eşiğine mi geldi” sorusuna cevap aranıyor. 

KORUMACILIK VE KÜRESEL SONUÇLARI

Çin, Meksika, Kanada ve Avrupa Birliği’ne yönelik yeni gümrük tarifeleri derken uluslararası ticaret ağları parçalanmaya başladı. Başta “Wall Street” olmak üzere dünyada mali piyasalar bu gelişmelerin getirdiği belirsizliklere şiddetle tepki verdiler. İndeksler hemen her yerde ciddi oranlarda gerilediler. Trump’ın korkarak geri adım atma çabaları belirsizlikleri daha da artırıyor. 

Wall Street Journal’a göre tarifeler, borsalarda başlayan dalgalanma ABD’de, The Economist’e göre de küresel düzeyde bir resesyon olasılığına işaret ediyor. Trump yönetiminin mahkeme kararlarına uymama eğilimi, devlet bürokrasisinde on binlere varan tasfiyeler, sosyal harcamaları kısma planları da tarifelerin iç fiyatlar üzerindeki etkilerine eklenince, resesyonun ötesinde, bir stagflasyon, hatta depresyon olasılığı gündeme geliyor. 

(...)

Tarihsel deneyimler, merkez ülkelerde başlayan, bu tür gümrük tarifeleriyle (ticaret savaşları), ekonomik izolasyon politikalarının, genelleşmiş bir depresyona, büyük felaketlere yol açtığını gösteriyor. Örneğin ABD’de 1930’larda Smoot-Hawley Tarifeleri, korumacılık eğilimlerinin genelleşmesine, küresel ticaretin parçalanmasına, Büyük Buhran’a, Almanya’da Nazilerin iktidara gelmesine, tüm Avrupa’da faşist hareketlerin, rejimlerin çoğalmasına, II. Dünya Savaşı’na yol açmıştı. Bugün de benzer bir senaryonun tekrarlanma olasılığı var. 

MİLİTARİZM

Trump’ın Rusya’ya yakınlaşması, Ukrayna’ya askeri desteği kesmesi, Avrupa’daki güvenlik dengelerini kökten değiştirdi. NATO üyeleri, ABD’ye artık güvenemeyeceklerini fark ederek kendi güvenliklerini sağlama almak için hızla silahlanmaya başladılar. 

Özellikle Almanya, “savunma” harcamalarına, altyapı yatırımlarıyla birlikte 900 milyar Avro harcamayı planlıyor, Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez, ABD’den bağımsız bir savunma politikası yaratmayı, Fransa ve İngiltere’nin nükleer şemsiyesi altına girmeyi düşünüyor. FT’ye göre “Silah şirketlerine olan ilgi hızla artıyor” The Economist “Alman savunma sanayi hisseleri el yakıyor” diyor. 

Avrupa Birliği de askeri yatırımlarını artırabilmek için 150 milyar Avro’ya kadar çıkabilecek bir ortak savunma fonu kurmayı tartışıyor. Başta Fransa olmak üzere bazı ülkeler NATO’dan bağımsız bir Avrupa ordusu fikrini yeniden gündeme getiriyorlar. Yorumcular savunma harcamalarının ABD’den silah almak yerine, bağımsızlığı sağlamak üzere yerel üretimi canlandırmakta kullanılması gerektiğini savunuyorlar. Böylece ABD ve Avrupa arasında yeni bir çatlak oluşuyor. Tüm bunlar Avrupa’nın, diplomasi odaklı geçmişinden koparak “sert güç” yaratma politikasına yöneldiğini gösteriyor. 

(...)

Yazınınn tamamını okumak içn tıklayınız

Thursday, March 06, 2025

Trump ve otogolpe




Otogolpe “süreç olarak faşizmin” belirleyici anlarından biridir. Hemen her zaman faşist hareket devleti bu yolla ele geçirir. Bugün ABD’de Trump rejimi tam anlamıyla bir otogolpe örneğidir. Bir farkla...

“Otogolpe” (İspanyolca kökenli) terimi, bir devlet başkanının veya yürütme erkini elinde tutan kişinin, mevcut anayasal düzeni devre dışı bırakarak kendi yetkilerini genişletmesi anlamına gelir. Otogolpe, yürütme gücünün hukuku çiğnemesi, yasama organını işlevsiz bırakması ve muhalefeti baskı altına alması yoluyla gerçekleşir. 

OTOGOLPE

Trump daha göreve başlamadan Yüksek Hâkimler Kurlu, başkanın uygulamalarından dolayı yargılanamayacağına karar verdi. Böylece dokunulmaz, yargılanamaz konuma yükselen Trump, artık her istediğini yapabilirdi. Trump’ın yapacaklarını Proje 2025 bağlamında daha önce tartışmıştık.

Özetle: Bürokrasiyi, seçilenleri anayasa kapsamında denetleyen, bağımsız, profesyonel bir kurum olmaktan çıkarıp partizan bir yürütme aracına dönüştürmek. Başkanın gücünü daha da pekiştirecek biçimde, kurumsal kontrolleri azaltmak, yürütmeyi neredeyse otoriter bir ofise dönüştürmek, rejimi (süreç olarak faşizmi) sağlamlaştırmak için mahkemeleri kullanacak konuma gelmek. Yasama, yargı ve yürütme arasındaki dengeleri, yürütme lehine değiştirerek devleti yeniden yapılandırmak. Böylece denetimsiz, keyfi, bir başkanlık düzeni kurmak. Trump ilk altı haftada bunların hemen hepsini gerçekleştirdi ya da gerçekleştirmeye başladı.

BİR FARKLA Kİ

Bu otogolpe, ABD’yi geleneksel müttefiklerinden kopararak ulusal güvenlik sistemini ve dış politikasını belli bir yönde değiştiriyor. İşte bu değişimin kimi ana başlıkları.

Yabancı Etkinin Denetlenmesini Zayıflatma: Trump’ın Adalet Bakanı Pam Bondi, ABD’deki yabancı ajanları izleyen Yabancı Etki Görev Gücü’nü kapattı. Yabancı Ajanlar Kayıt Yasası (FARA) yaptırımları kaldırıldı. Bu, 2016 seçimlerinde Rusya bağlantılı olduğu belirlenen tiplerin işine yaradı. Rusya’ya yönelik kripto yaptırımlarını uygulayan bir görev gücü de feshedildi.

(...)




Monday, March 03, 2025

Trump ve yeni jeopolitik

 


Cehennemin kapısında “Buraya girenler, bütün umudu terk edin” yazıyormuş. Jeopolitik kapısında “Girince, ahlak, adalet, dostluk, kavramlarını geride bırakın. Burada sadece güç var” yazıyor. 

Geçtiğimiz hafta, ABD, Birleşmiş Milletler’de, Avrupalı müttefiklerine karşı Rusya ile birlikte oy kullandı. Trump ve Vance, Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’yi Oval Ofis’te pusuyu düşürüp canlı yayında fena halde “fırçalayarak”aşağıladılar. Rusya’da Medvedev “kendini bilmez domuz Oval Ofis’te şamarı yedi” derken Avrupa başkentlerinde şok yaşanıyordu. Böylece ABD, Avrupa’nın stratejik dayanağı olma rolünü terk ediyor, 1945 sonrası dünya düzeni çöküyor. Tüm bunlar dünyanın güç, şantaj, pazarlık, haraç üzerine kurulu yeni bir düzene sürüklenmekte olduğunu gösteriyor. 

(...)

ABD-AVRUPA İTTİFAKININ SONU MU?

ABD-Avrupa ittifakı, “Batı dünyasının” temel taşı olmuş, ortak “güvenlik”, ABD hegemonyası altında karşılıklı bağımlılık ilişkileri üzerine inşa edilmişti. NATO, AB-ABD ortaklığı, Balkanlar, Ortadoğu ve Doğu Avrupa’daki “krizlere” ortak tepkiler bu hegemonya ve ittifak ilişkileri üzerinde oluşuyordu. Şimdi, Trump’ın BM’de Avrupa karşı Rusya ve Kuzey Kore ile aynı safta yer alması, 1945’ten bu yana benzeri görülmemiş bir kopuşa işaret ediyor. Bu kopuş, Almanya’nın yeni şansölye adayı Merz’in, “Haziran ayına kadar NATO ölmüş olabilir” uyarısını güçlendiriyor. 

Gerçekten de ABD, Avrupa güvenliğinin artık yalnızca Avrupa’nın sorunu olduğunu söylüyor, Trump Ukrayna’yı kapsayan güvenlik garantilerini reddediyor, Avrupa liderlerine karşı küçümseyici bir tavır sergiliyor. 

‘MAFYA TARZI SİYASET’ İLE ÜÇ KUTUPLU DÜNYA

Şimdi Avrupa’da Macron, Starmer, Merz gibi liderler tarihi bir karar vermek zorunda olduklarını düşünüyor, bu üç kutuplu dünya düzeni içinde “AB bağımsız bir küresel güç olabilir mi” sorusuna cevap arıyorlar. 

(...)

Büyük güçlerin dışında kalan ülkelerin ulusal egemenlikleri, toprak bütünlükleri de artık tehlikededir. Faşizm yükselirken militarizm, sömürgecilik eğilimi de yükseliyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Thursday, February 27, 2025

Sağa kayış devam ediyor

 


Almanya’da genel seçimlerde Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU/ CSU) oyların yüzde 29’unu olarak birinci parti oldu, yeni hükümeti kurmaya hak kazandı. Ancak seçimlerden en kazançlı çıkan partilerin faşist AfD ve sol Linke olduğu söylenebilir. AfD oylarını önceki seçimlere kıyasla 10 puan artırarak yüzde 21’le ikinci büyük parti konumuna yerleşti. Şimdi Meclis’te CDU/CSU’nun 208 iskemlesine karşılık AfD’nin 152 iskemlesi var. Solda Linke oylarını 6 puan artırarak yüzde 9 ile barajı geçti; 64 iskemle kazandı.

MERKEZ ERİDİ

Merkez partilerinden Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller ve Liberal Demokrat Parti oy ve iskemle kaybettiler: SPD 9 puan oy kaybetti, iskemle sayısı 120’ye düştü; bu oranlar Yeşiller için 3 puan ve 85 oldu, Ulusalcı sol olarak tanımlanan BSW barajı geçemedi ama solun aldığı oy toplam yüzde 14’e yaklaştı. Kısacası merkez partiler eridi.

(..)

TARİH DE UMUT VERMİYOR

(...)

Almanya tek örnek değil ve genel olarak egemen sınıflar açısından faşist seçeneklerin artmakta olması de ilk değil.

İngiltere “imparatorluğu” çözülürken ABD’nin ve karşısında Almanya’nın yeni hegemonya adayları olarak öne çıktığı, dünyanın kaynaklarının yeniden paylaşma arzusu güçlenmeye başladığı, 19. yy sonunda ırkçılık, milliyetçilik yabancı düşmanlığı, göç dalgası yükseliyordu. Faşizm, düşünce ve hareket olarak şekilleniyordu. Elektrikli aletler, otomotiv, savaş sanayi, havacılık, haberleşme alanlarında, kimya, nükleer fizik alanlarında bilimsel, teknolojik gelişmeler hızlanmıştı. Bu ortamda, “yeniden paylaşım” arzusu I. Dünya Savaşı’na yol açtı. Savaşın yıkıntıları üzerine gelen pandemi, tüm çelişkileri daha da sertleştirdi, küreselleşme parçalanmaya başladı finansal kriz ekonomileri çökertti, toplumsal, uluslararası kutuplaşmaları derinleştirdi.

(...)

Yazunun tamamı için. ntıklayınız

Monday, February 24, 2025

TÜSİAD ve öteki sınıf

 Rejimin TÜSİAD’in eleştirilerine verdiği tepki AKP’yi neoliberal kapitalizmin partisi sananların kafasını karıştırdı. Bu kesim bir iktidar (sınıflar) blokundan söz ediyordu ama bu blokun içindeki sınıflardan yalnızca birini büyük sermayeyi tanıyordu. Peki blokun öteki ortağı hangi sınıftı? Bu sorunun cevabına, geçen hafta, rejimin siyasi pratiğinde tanık olduk. 

ESKİ VE YENİ

Rejimin tepkisinin siyasi, tarihsel arka planını Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eski Türkiye’yi özlüyor olabilirsiniz ama yeni Türkiye’de haddinizi bileceksiniz.” ... “Eski Türkiye’de siyaseti istedikleri gibi dizayn ediyorlardı. Gazete manşetleri vasıtasıyla iktidarlara ayar veriyorlardı. Biz buna dur dedik” ifadeleriyle ortaya koydu. 

Cumhurbaşkanı, iki “gerçeği” hatırlatıyordu: Birincisi artık bir “yeni Türkiye”var. İkincisi “eski Türkiye’de” “siyaseti dizayn eden, gazete manşetleri yoluyla iktidarlara ayar veren” bir güce, toplumsal konuma sahip TÜSİAD artık başka bir şeydir; “Eski Türkiye’de” siyasal iktidarın yanı sıra kültür endüstrisi yoluyla da iktidar olan bir “kesim” bugün artık bu konumunu kaybetmiştir; şimdi “haddini bilmelidir.” “Yeni Türkiye’de” siyasi iktidar ve medya üzerinden, topluma kültürel müdahale olanağı başka bir “kesimin” elindedir. Özel olarak rejimin, genel olarak siyasetin ve kültür savaşlarının merkezinde bu “kesimin” iradesi yatmaktadır. 

(...)


Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, February 20, 2025

Trump’ın gölgesinde Almanya

 


Almanlar pazar günü sandık başına gidiyorlar. Bu seçimlerin sonucu yalnızca Almanya’nın geleceğini belirlemekle kalmayacak, Avrupa Birliği’nde ilerici güçlerin “süreç olarak faşizme” direnme kapasitesini de etkileyecek. 

Hem Almanya için Alternatif (AfD) partisi yükseliyor hem de Avrupa’da faşist hareketler Trump yönetimi altında yeni bir enerji kazandılar. AfD’nin göçmen karşıtı faşist söylemleri, Avrupa şüpheciliği, Alman seçmenler arasında giderek daha fazla yankı buluyor. Ancak partinin son dönemdeki kazanımları yalnızca ekonomik sorunların, toplumsal huzursuzluğun bir yansıması değil. Trump yönetiminin Avrupa’daki faşist hareketlere verdiği açık destek, AfD’nin yükselişini de pekiştiriyor. 

Geçen hafta, Münih Güvenlik Konferansı, ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in, Şansölye Scholz’u ve şansölye adayı Marz’ı, görmezden gelerek AfD lideri Weidel ile görüşmesi, bu karanlık ittifakı gözler önüne serdi: ABD, artık liberal demokrasiyi savunmuyor, Vance’in konferanstaki konuşması da transatlantik ittifakında radikal bir çatlağa işaret ediyordu. 

(...)

Vance, ırkçı, faşist propagandayı engelleyen yasalara referansla Avrupa liderlerini, ifade özgürlüğünü bastırmakla suçluyor, birkaç gün sonra da Trump Ukrayna savaşından Zelenskidolayısıyla Avrupa’yı sorumlu tutuyordu. Bu söylem, Trump yönetiminin Macaristan’da Viktor Orbán, İtalya’da Giorgia Meloni ve Hollanda’da Geert Wilders gibi faşist liderlerle kurduğu yakın ilişkiler, küresel siyaseti otokratik, hatta faşist yönetimler lehine dönüştürme, Avrupa Birliği’ni istikrarsızlaştırma, demokratik kurumları zayıflatma yönünde kasıtlı bir girişim olarak okunabilir. 

(...)

Trump yönetiminin dış politikası sadece Almanya için değil, uluslararası “düzen” için bir tehdit oluşturuyor. Faşist rejimleri, partileri desteklerken ABD’nin geleneksel müttefiklerini dışlayan Trump yönetimi, küresel güçler dengesini Ukrayna’ya askeri yardım karşılığında maden kaynaklarına el koyma teklifinin, ülkeyi, Avrupa’yı (Almanya’yı) es geçerek Rusya ile paylaşma girişiminin gösterdiği gibi yeniden, emperyalist ilişkiler zemininde şekillendirmeye çalışıyor. Demokratik değerleri ve uluslararası hukuku hiçe sayan bu emperyalist dış politika anlayışı, gücün hukukun önüne geçtiği bir dünya yaratıyor. Avrupa ise artık en güçlü müttefikinin bir rakibe dönüşme ihtimaliyle yüzleşmeye hazırlanıyor. 

(...)

yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, February 17, 2025

Bir çağ kapanıyor

 


Gazze’deki soykırım, Trump’ın II. döneminde ABD’deki faşizm, geçen hafta yapay zekâ (YZ) ile ilgili güvenlik konularının ele alındığı “Paris zirvesinde” ve Atlantik ittifakının güvenlik sorunlarını tartışan Münih zirvesinde yaşananlar “Bir çağ kapanıyor” savını destekliyor. 

HEGEMONYA BİTTİ

Trump yönetiminin USAİD’i kapatması, “sorunlu” rejimlerin yönetimlerini, liberal demokrasiyi yayma adına değiştirmeye çalışmaktan, Paris ve Münih zirvelerindeki tutumu ABD’nin, artık Avrupalı müttefiklerinin rızasını almaktan vazgeçtiğini, ülke içinde başlayan anayasa tanımaz yönetim tarzı da “liberal demokrasi” alanında örnek olma kapasitesinin tükendiğini gösteriyor. Bunun bir göstergesi de Trump yönetiminin Avrupa’da, liberal demokrat yönetimler yerine kendi ideolojisine yakın “süreç olarak faşizm” içinde olan rejimlerle ilişki kurmasıdır. Örneğin, Münih Konferansı sırasında Vance, Almanya’da gelecek seçimlerde şansölye olacak CDU lideri Merz yerine AfD lideri Weidel ile görüşmeyi seçti. Trump yönetimi ABD hegemonyasının restorasyonu yerinde dayatma, şantaj, askeri tehdit politikalarına öncelik veren “klasik emperyalist” bir politikayı benimsiyor. 

(...)

TEKNOLOJİK MUTASYON

Yeni bir çağın başladığını düşündüren bir diğer gelişme teknolojik zeminde başlayan radikal değişim, hatta mutasyondur. Yuval Noah Harari’nin, gözlemlerinden yararlanırsak 

  • Tarih boyunca dil her zaman insanlara aitti. İlk kez insan olmayan bir varlık, YZ dili kontrol edebiliyor, üretip şekillendirebiliyor. Bu da uygarlığın temel yapı taşlarının, insan olmayan bir güç tarafından yeniden programlanabileceğini düşündürüyor. 
(...)
  • Uzmanlar, AGI geliştirilmesine ara verilmesini, YZ sistemlerinin kırmızı çizgileri (örneğin, kendi kendini kopyalama) aşmamasını sağlayacak daha sıkı düzenlemeler talep ediyorlar. Paris Zirvesi bu amaçla yapıldı, bir deklarasyon üretildi. Ancak ABD ve İngiltere, “Kapsayıcı ve sürdürülebilir YZ” çağrısında üretilen, Fransa, Çin, Hindistan ve Kanada dahil 60 ülke tarafından desteklenen deklarasyonu imzalamayı reddettiler. 

(...)

yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, February 13, 2025

Üç ‘izm’den sonra nostalji

 


Postmodernizm, neoliberalizm, globalizm düşünce akımları olarak artık tükendiler. Tabii ki bunların dayandığı maddi eğilimler daha bir süre ayaklarımıza dolanmaya devam edecekler.

KISA BİR UFUK TURU

(...)

O makalenin bir değeri de postmodernizm ile neoliberalizmin aslında bir madalyonun iki yüzü olduğunu göstermesiydi. Gerçekten de zaman içinde önce postmodernizmin, siyasi seçenek üretmeye izin vermeyen, rölativist, “hakikatleri” (büyük anlatıları) yadsıyan yaklaşımı sönümlendi; Açılan boşlukta, etnik milliyetçilik (ırkçılık), dinci cemaatçilik, demokrasinin eleştirisi üzerine kurulu bir nostalji (“Karanlık Aydınlanma”: Dark Enlightenment) yükseldi. Bu yükselişe ben “süreç olarak faşizm” diyorum. Finansal krizi de (2008) 1980’lerde sermaye birikim rejiminin krizine cevap olarak şekillenen neoliberalizm ve globalizmin tükendiğini gösterdi. Burada da karşımıza, elitlere yönelik bir öfke, ticari korumacılık, sanayi politikası, toprak genişletme arayışı çıkıyor.

DEVLET, TOPLUM, KORPORASYON

(...)

(1) Devlet, bütün sınıfların birlikte yaşamasına sağlayacak bir korporasyon gibi çalışmalıdır.

(2)“Karanlık Aydınlanma”.

Birincisi, şirketlerin faaliyetini sınırlayan (çevreyi, tüketici ve işçinin sağlığını korumayı, küresel ısınmayı engellemeyi amaçlayan, iş güvenliğini sağlayan, çocuk işçi kullanımını yasaklayan) yasalar değişmelidir. Tüm sınıfların birlikte yaşayabilmesi için devlet de bir şirket/ korporasyon mantığı ile işletilmelidir.

İkinci yaklaşım da Aristotales ve Machiavelli’nin özgün bir okumasıyla, demokrasinin esas olarak kaosa açıldığını, bu kaosu aşabilmek için ABD halkının diktatörlük fobisinden kurtulması gerektiğini savunuyor. 

(...)

Yazının tamamını okumak için

Monday, February 10, 2025

Almanya’da büyük tehlike

   

Gazze’de soykırım, ABD’de faşizm, Türkiye’de aniden artmaya başlayan baskı derken önemli bir konuyu gözden kaçırmayalım: 23 Şubat 2025’te Almanya, son yılların en kritik federal seçimlerinden birini yaşayacak. Seçim sonrasında şekillenecek siyasi tablo, sadece Almanya’nın iç politikasını değil, Avrupa ve dünya siyasetini de derinden etkileyecek. 

(...)

AfD’nin yükselmesinin hızlanmasında, göçmen karşıtı havanın, artan ırkçılığın yanı sıra Almanya’nın ekonomisindeki uzun durgunluk, enerji maliyetlerinin yüksek seyretmesi ve sanayi üretiminde düşüş önemli bir rol oynuyor. Bu koşullarda seçmen giderek ekonomik kaygılara odaklanırken AfD’nin ucuz enerji için Rusya ile ilişkileri düzeltme, sanayiyi canlandırma adına küresel ısınmaya karşı önlemleri ikinci plana itme önerileri ilgi çekiyor, CDU, şirketler için vergi indirimi ve yatırım dostu politikalar sunarken, SPD ve Yeşiller’in yeşil enerji yatırımlarını savunmaları, iki farklı ekonomi politikası eğilimini temsil ederken CDU ile AfD politikaları arasındaki benzerlikler giderek artıyor. 

(...)

AfD’nin büyüyen gücü, merkez partilerin koalisyon oluşturmadaki zorlukları, ekonomik belirsizlikler, “Almanya, demokrasiyi, Avrupa’daki liderlik rolünü koruyabilecek mi, yoksa AfD’nin yükselişi faşizmin devlete erişmesine olanak verecek yeni bir dönemin kapısını mı açacak” gibi soruları gündeme getiriyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Thursday, February 06, 2025

‘Güçlü olan haklıdır’ çağı

 


Modern zamanlarda, emperyalist toprak ilhakları hep “kılıfına uydurulur”, meşruiyet arayan gerekçelere dayandırılırdı. Sömürgecilik “uygarlaştırıcıydı”, BOP demokratikleştirecek, terörün kültürel ekonomik köklerini kazıyacaktı. Hitler bile Polonya’ya girerken tarihsel gerekçeler ileri sürüyordu. Şimdi, Amerika First (uber alles) diyerek iktidara gelen ABD faşizmi açıkça söylüyor: Panama, Kanada ve Grönland topraklarını ve kaynaklarını istiyoruz; Gazze’yi ilhak edeceğiz halkı da başka yerde yaşasın. Artık “Güçlü olan haklıdır” (‘La raison du plus fort est toujours la meilleure’, La Fontain)! “Emperyalist Yeniden Paylaşım” çağına hoş geldiniz.

GELECEĞİN RESMİ OLARAK AFRİKA

Son 10 yıldır Afrika’da yaşananlar dünyanın nereye doğru gittiğine ilişkin önemli ipuçları sunuyor.

Afrika’da 1940’lardan bu yana görülmemiş, son on beş yılda iki kat artmış bir şiddet dalgası yaşanıyor (Wall Street Journal, 31/12 2024). Kuzey Nijerya, Somali, Doğu Kongo, Etiyopya ve Sudan’daki çatışmalara ek olarak Sahel bölgesi, El Kaide ve IŞİD gibi cihatçı grupların savaş alanına dönüştü.

Afrika’daki krizlerin temelinde, geçmişin sömürgecilik mirası olduğu kadar günümüzde, ABD, Rusya ve Çin gibi büyük güçler arasında kaynaklar ve ticaret yolları üzerine derinleşmekte olan rekabet yatıyor. 

(...)

Büyük güçler arası rekabet aslında, “nüfuz alanları” üzerinde bir hegemonya mücadelesidir. Çin’in ekonomik yatırımları, Rusya’nın güvenlik alanındaki müdahaleleri, Batı’nın diplomatik askeri hamleleri, Afrika ülkelerini büyük güçlerin politik oyunlarının piyonlarına dönüştürüyor. Bir, “yeni-sömürgecilik” süreci daha da belirginleşiyor.

BİR KAYNAK SORUNU

Yeni teknolojilerin, yenilenebilir enerji sektörünün yükselişi Afrika’nın önemini daha da artırdı. Batı, Çin ve Rusya gibi güçler, Afrika’nın lityum, kobalt, bakır ve nadir toprak elementleri gibi elektrikli araç bataryaları, güneş panelleri ve yarı iletkenler için kritik kaynakları üzerindeki kontrolü ele geçirmek için kıyasıya rekabet ediyorlar. 

(...)

Bu yazıyı, Afrika yerine Büyük Ortadoğu, Asya, Latin Amerika ülkelerinden birini koyarak da okuyabiliriz. Artık, güçlü devletlerin, zayıf devletlerin topraklarına göz diktiği, “emperyalist yeniden paylaşım”, savaşlarının, faşizmin giderek kanıksandığı, güçlü olanın hep haklı olduğu bir dünyada yaşıyoruz!


yazının tamamını okumak için tıklayınız


Monday, February 03, 2025

Dijital kapitalizm demokrasiye karşı

 



GPT, DeepSeek gibi gelişmeler teknolojik gelişme ile toplumsal ilerleme arasındaki ilişkinin sanıldığı kadar yakın olmadığını düşündürüyor. Örneğin “bilgi çağında”, dijitalleşmenin, internetin, sosyal medya platformlarının, bilgi üretimini, bilgiye ulaşımı “demokratikleşmesi” beklenirken tam tersi oluyor. Teknoloji-finans kompleksi ekonomik-kültürel bir oligarşi yaratıyor. Sosyal medya platformları, algoritmalar, Batı’da “süreç olarak faşizmi” besliyor. Devletlerin izleme, disiplin ve yönlendirme araçları daha da etkinleşiyor; totaliter rejimin teknolojisi oluşuyor. Muhalefeti, bastırma “çatlak sesleri”susturma konusunda dün faşist milislerin üstlendiği işlevi bugün faşizmin “trol” orduları yerine getiriyor. 

'DEMOKRASİDEN' FAŞİZME

Bu gelişmeler liberal demokratik rejim içinde başlıyor, giderek “süreç olarak faşizme” dönüşüyorlar. Tarihçi Lawrence Britt’e göre bu dönüşümü kimi öncü göstergeleri de var.: 


Yazının tamamını olmak için tıklayınız

Thursday, January 30, 2025

‘İlginç zamanlarda’ yaşıyoruz




Bir Çin bedduası “Dilerim, ilginç zamanlarda yaşarsın” der. Malum, türlü acılara, sıkıntılara yol açan toplumsal altüst oluş dönemleri, tarihe “ilginç zamanlar” olarak geçerler.

Son bir hafta içindeki gelişmeler gerçekten de “ilginç” zamanlarda yaşadığımızı düşündürüyordu. Türkiye’de rejim “sen ha bana ha” şaşkınlığı ile “ölüm korkusu” arasında yaşadığı Gezi travmasını hâlâ atlatamadı, 12 yıl sonra, hâlâ insanlardan, Gezi hesabı soruyor. Bu durum, dünyanın geri kalanında yaşananlara kıyasla tabii ki o kadar “ilginç” değil ama “herkes kendi nasırını vuran ayakkabıdan yakınır”.

Dünyanın geri kalanında, “Acaba bir kırılma noktasında mıyız” sorusunu gündeme getiren bir olaylar dizisi söz konusu. 

(...)

KÜRESEL GÜÇ DENGELERİ

Bu olaylar kümesi içinde potansiyel olarak uzun dönemde en sarsıcı etkiyi yapmaya aday olanı, sanırım, Çinli yapay zekâ şirketi DeepSeek’in “reasoning” (akıl yürütme) modelidir. 

(...)

DeepSeek, yalnızca bir şirket hikâyesi değil. DeepSeek, aynı zamanda bir küresel hegemonya rekabeti içinde, özellikle de bu rekabet için tutum alması beklenen BRICS ülkelerinin gözleri önünde, ABD’nin ekonomik modeliyle Çin ekonomik modelini karşı karşıya getiren bir gelişme.

(...)

 İşte o zaman Terminatorfilminin senaryolarını andıran, “gerçekten ilginç zamanlarda” yaşamaya başlayabiliriz.

yazının tamamını okumak için tıklayınız


Monday, January 27, 2025

Amerika’da faşizm ve ‘Kuzuların Sessizliği’

 

Demokrat Parti, önce Cumhuriyetçi Parti’nin başkanlık seçimlerini çalmaya hazırlandığını, Project 2025 ve Trump ilişkisi üzerinden faşizmin kapıda olduğunu iddia etti. Sonra, cinsel istismarcı, beyaz milliyetçilerin önünü açmış bir demagog, kendi yardımcıları tarafından “özüne kadar faşist” olarak tanımlanan Trump, ABD Yüksek Mahkemesi sayesinde geniş bir dokunulmazlıkla Beyaz Saray’a geri döndü.

BUNLARI KİM HAZIRLADI?

Trump yemin ettikten sonra, devleti şekillendirmeye yönelik 26 kararname imzaladı, yenilerini imzalamaya devam ediyor. Bu kararnamelerin arkasında, Trump’ın kendisi hazırlamadığına göre, belirli bir siyasi program, bu programı hayata geçirmek üzere hazırlanmış personel olmalı. 

(...)

Akla hemen Heritage Foundation ve 900 sayfalık, devleti yeniden yapılandırma planı “Project 2025” geliyor. Tüm bunlara isim iliştirmek istersek projenin lideri olmakla övünen J.D. Vance’ı (Trump’ın yardımcısı), Trump’ın, “İdare ve Bütçe Ofisi”nin başına atadığı Russell Vought’u (Project 2025 yazarlarından) ve Financial Times’ın geçen hafta Trump’ın “baş uygulayıcısı” olarak tanımladığı Stephen Miller’i düşünebiliriz. FT, Miller’i “Donald Trump’ın ikinci dönem politika gündeminin mimarı, göçmen karşıtı ideolog” olarak tanımlıyor. Yemin töreninde Miller, sekiz dakikalık ateşli konuşmasını bitirirken “Bu hareketi ezeceklerinden o kadar emindiler ki ... ama bugün buradayız, MAGA her zamankinden daha güçlü, daha birleşik, daha kararlı” vurgusuyla herkesten daha çok alkış almış.

(...)

CEPHEDEN SALDIRI

Trump’ın imzaladığı kararnameler, liberal demokrasiye cepheden bir faşist saldırı olarak görülebilir. 

(...)

Faşizm kapıdan içeri girdi ama Demokrat Parti, “Kuzuların Sessizliği” misali suspus. “Dört yıl sonra seçimlerde ...” hayaliyle avunuyorlar. Dört yıl sonra karşılarında, medyayı (sosyal, geleneksel) susturmuş, bürokraside, güvenlik kurumlarında kadrolaşmış, yargıyı eline geçirmiş bir rejim ve devlet olanaklarıyla beslenmiş çok daha güçlü bir faşist hareket (MAGA) olacak.

yazının tamamını kumak için tıklayınız


Thursday, January 23, 2025

Ön sıradakiler

 



“Bir resim bin sözcüğe bedelmiş.” Donald Trump’ın yemin töreninde arkasında, ön sırada, yeni yönetimin bakanları değil, seçim kampanyasına ve yemin törenine bağışta bulunmuş teknoloji milyarderleri duruyordu. Üçünün serveti, nüfus piramidinin alt dilimlerindeki yüzde 50’sinin servetine eşit. Bu resim bize egemen sermayenin bileşimine, Trump döneminde ülke içinde ve dünyada yaşanması olası gelişmelere ilişkin önemli ipuçları veriyor.

KARMAŞIK BİR ‘KOMPLEKS’

Başkan Eisenhower 1961’de ulusa veda konuşmasında askeri sınai komplekskavramıyla, ordu ile sanayi arasındaki yakın ilişkinin dış politika, kamu politikaları, öncelikleri üzerindeki zararlı etkilerine işaret etmişti. Biden, veda konuşmasında teknoloji sınai-kompleksin gücü ve olası etkilerine karşı uyardı. Aslında finansı da eklemesi gerekirdi. 

Sivil teknoloji sektörü olarak gelişen “Silikon Vadisi” şirketleri, savaş yöntemlerinin değişen gereksinimlerine paralel, silah sanayisi, uzay-havacılık- füze üretim şirketlerinin, Pentagon’un (devletin) sunduğu kârlı kontratlara yönelmeye başladılar. Örneğin (...) 

Bu kompleksin finans boyutunu, girişim sermayesinin, özel sermaye yatırımlarına, halka arzlar ve Wall Street’in rolüne, en çarpıcısı, bu şirketlerin teknoloji sektörü indeksi Nasdaq içindeki ağırlığına (yüzde olarak, yaklaşık) bakarak görebiliriz

(...)


‘BÜYÜK OYUN’-HAYDUT DEVLET

“Tarih bize büyük oyunun, büyük savaşlara yol açtığını, faşizmle-haydut devletin aynı madalyonun iki yüzü olduğunu gösteriyor.” Trump’ın imzaladığı ilk kararnameler ve dış politikada sırada bekleyenler bu savı destekler yönde.

ABD’de egemen sermayenin yeni bileşeni, teknoloji sektörünün üretim yapabilmek için nadir toprak elementlerine (Rare Earth Elments-NTE-tantalum, paladyum, lityum, boron, kobalt, tungsten, hafniyum...) ve kurşun, krom, kadmiyum, cıva gibi ağır metallere gereksinimi var. 

(...)

yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, January 20, 2025

Bugün bir ‘taç giyme’ töreni var

 




Bugün Trump, Roma imparatorlarının taç giyme törenlerine rahmet okutacak bir biçimde Beyaz Saray’a çıkıyor. Böylece ABD’de müstehcen düzeyde servet eşitsizliği üzerinde yükselen bir oligarşinin (yeni egemen sermaye) siyasi etkisi, hatta devleti ele geçirme olasılığı hızla artıyor; Trump muhalefeti susturmak için yargıyı kullanacağını açıklamaktan kaçınmıyor, ABD’de basın özgürlüğünün geleceği tartışılıyor; klasik faşizmin kültürünü anımsatan bir “performatif erkeklik” anlayışı yükseliyor. ABD’de “süreç olarak faşizm” yeni bir aşamaya giriyor. 


(...)

FAŞİZMİN ERKEKLİK KÜLTÜRÜ CANLANDI 

Trump’ın, MAGA (Make America great again) hareketinin yükselmesiyle birlikte,erkeklik anlayışında, gözlenen ABD’de, İtalyan, Alman, İspanyol faşizmlerininkültürlerini anımsatan bir dönüşüm Biden’ın uyarılarını destekliyor. Bu anlayışın, tükenmiş bir kapitalizmin kültürel dejenerasyonunun etkisiyle MAGA erkekliği, fiziksel gücü, gösteri ve egemen sembollerle harmanlanarak sunan vülger bir performansa dönüşüyor.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız