Thursday, July 21, 2011

“AB ölüm kalım savaşı veriyor” – “ABD yeni bir küresel mali krize koşuyor”

Dört yıl (2007’yi baz alırsak), toplam 12 trilyon doları bulan kurtarma paketleri... Hala uluslararası gazetelerin yorumcularında, yukarıda aktardığım türden saptamalara rastlıyoruz. Bu kriz bir türlü bitmiyor!

Nasıl bitsin? ABD ve AB borç  krizine karşı öyle politikalar uygulamaya çalışıyorlar ki, başarırlarsa, depresyon, başaramazlarsa yine depresyon...

“Çılgın mı bunlar neden böyle yapıyorlar?” Evet çılgınlar ama, bu çılgınlığın arkasında bir mantık var: “Sınıf savaşı”. Uluslararası mali sermaye en gerici siyasetçiler üzerinden tüm diğer sınıflara savaş açmış durumda...

 “Sınıf savaşından” bahsettim diye kimi okuyucular, yine “kırmızı damarı tutmuş” diye düşünebilirler. Kesinlikle haklılar, krizle mücadele etmek adına alınan önemleri düşündükçe... Hiç abartmıyorum. Gelin ABD’nin “yeni bir küresel mali krize koşma” sürecine bakarak başlayalım.

Çöküşe umut bağlamak...
ABD’nin federal (merkezi devlet) borçları, mali sermayeyi kurtarma operasyonları sayesinde 14 triyon doları  geçti, yasal tavana dayandı. Bu tavan 2 Ağustos’a kadar yükseltilemezse, teknik olarak devlet artık yeniden borçlanamayacağı için, kasası boş kalacak, borç servisi aksayacak. Bütün yapılması gereken, Obama yönetimi bütçe açığını azaltacak önlemleri devreye sokarken, Kongre’nin tavanı yükselterek sürecin devam etmesine izin vermesi.

Obama, bütçe açığını azaltmak adına, eğitim, sağlık gibi hemen tüm  federal harcamalarda tarihte görülmemiş oranlarda kesintileri ve toplumun en zengin kesimini hedef alan oldukça sınırlı yeni vergileri içeren bir paket hazırladı. Paket yoksulların yaşam koşullarını allak bullak ederken, zenginlerden de biraz fedakarlık istiyor.

Ancak, son seçimlerden sonra, en gerici kesimin, Çay Partisi’nin egemenliği altına giren Cumhuriyetçi Parti, yeni vergilere kesinlikle karşı. Hatta “Laffer eğrisi” (zenginlerin vergilerini azaltırsanız, devletin gelirleri artar) saçmalığına dayanarak en zengin kesimin vergilerini daha da azaltılmak istiyor, borçlanma tavanının yükseltilmesine izin vermiyor.

Böylece en gerici kesimin, “kriz olsun, işsizlik artsın, faturası Obama’ya çıksın, biz seçimleri kazanalım” mantığı ile, en zengin kesimin, “altta kalanın canı çıksın”, “ben cebime girene bakarım” mantığı birleşerek ABD’yi bir iflas olasılığına itiyor. Öyle ki, kredi değerlendirme kuruluşu Moodys’in ardından Standart & Poors da ABD’nin halen “AAA” olan kredi notunu sorgulamaya başladığını açıkladı.
Eğer federal hükümet temerrüde düşerse (borç servisini aksatırsa), kredi notu düşecek, borçlanma maliyeti (faizler) artacak, daha şimdiden kaygılarını dile getirerek, alacaklıların korunmasın talep eden Çin’in yanı sıra Rusya gibi elinde yüksek dolar rezervleri olan ülkelerin dolara güveni daha da sarsılacak. Uzmanlar bu koşullarda 2007/8 mali krizi ve resesyonunu aratacak yeni krizin ve bir depresyonun kaçınılmaz olduğunu düşünüyorlar.

Aslında, Obama, temerrüde düşmeyi önleyebilir. Ancak bunu başarabilmesi için federal harcamaları her ay 100 milyar dolar azaltması gerekecek. Böylece yılsonuna kadar harcamalardaki toplam daralma 500 milyar doları bulacak. Finans sitesi “Streetlight”da yazan bir mali analiste göre, harcamalarda bu çapta, bir daralmanın yılın ikinci yarısında büyüme hızını yüzde -5 ile -10 arasında bir yere çekmesi kaçınılmaz. 2008-2009 döneminde, ekonomi yüzde 4 daralırken, işsizlik yüzde 10’a çıkmıştı. Bu kez yüzde çok daha yüksek düzeylere çıkablilir.

Bu, belki aşırı sert bir senaryo ama, Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adaylığına aday  Michele Bachman umudunu bu senaryoya bağlamış görünüyor. Bir televizyon programında Bachman’a  “Bu yüksel işsizlik oranları seçilme şansınız artırır mı?” diye sorduklarında “öyle umuyorum” demiş. Bachman, Obama’nın temerrüde düşmeden, borçları servis etmesine olanak verecek kaynakları harcamalardan gereken kesintileri yaparak sağlayabileceğine inanıyormuş. Washington Post’tan Dana Milbank, Bachman’ın, 2012 seçimlerinde şansını arttırabilmek için “bir ekonomik çöküşe” umut bağladığını, borçlanma tavanının artmasına izin vermeyerek de bu çöküşü hazırladığını söylüyor.

“AB’de Kıyamete yürüyor”
AB’de devletlerin mali krizi, Temmuz’da yeniden derinleşmeye başladı. Birbiri ardına devreye giren kurtarma paketleri, kemer sıkma politikaları, İrlanda,  Portekiz, Yunanistan ve İspanya’da hem borç yükünü arttırdı hem de bu ülkelerde ekonomik durgunluğu derinleştirdi.  Geçen hafta Financial Times, AB liderliğinin, Yunanistan’ın borçlarının yeniden düzenlenmesi (iflasının) gerektiğini nihayet kabul etiklerini yazıyordu.

Aynı günlerde, kredi kurumları da İrlanda ve Portekiz, bonolarının kredi notunu “Junk” (işe yaramaz) düzeyine düşürüyordu. Gazetelerde, sırada İspanya ve  İtalya bonolarının olduğu, bunları da Belçika’nın izleyebileceği tartışılıyordu. Bu ortamda İtalya borsası 1-10 Temmuz arasında yüzde on’dan fazla değer kaybetti. Artık kriz İtalya’nın kapısına dayanmıştı. The Scotsman’ın yorumuna göre “AVRO için kıyamet günü yaklaşıyordu” (14/06)

Ancak,  ABD ve Japonya’dan sonra dünyanın 3. büyük bono piyasasına sahip olan, Avro bölgesinin toplam üretiminim yüzde 20’sini gerçekleştiren İtalya, AB’nin 3. büyük ülkesiydi, toplam devlet borçları 2.45 triyon dolara ulaşıyordu (The Guardian, 13/06). Kısacası, İtalya kurtarılamayacak kadar büyüktü; başının çaresine bakmak zorundaydı.  Geçen hafta piyasalardan ancak yüzde 4,95 faizle  borç alabilmesi, borç stokunun hızla büyümeye devam edeceğini gösteriyordu.

İtalyan hükümeti Cuma günü 45 milyar Avro’luk bir kemer sıkma paketiyle kendi başının çaresine bakmaya, ya da Apulia bölgesi Valisi, Ekoloji Partisi Lideri Nich Vendola’ya göre,  Yunanistan, İrlanda ve Portekiz’in atladığı uçuruma atlamaya karar verdi (The Guardian 14/06). Vendola haklı, İtalya’nın, küçülerek borçlarını ödemesi olanaklı değil.

Amaç, ne pahasına olursa olsun, Alman ve Fransız bankaların alacaklarının hiç olmazsa bir kısmını kurtarmak. İtalya’nın tüm uluslararası borçlarının yüzde 84’ü Fransız ve Alman bankalarına. Fransız Bankalarının alacakları 98 milyar dolara, Alman Bankalarınınkiler de 51.2 milyar dolara ulaşıyor. Japon bankalarının bile 29 milyar dolar alacağı var İtalya’dan (Financial Times 13/06). İtalya, salt Avrupa’nın değil, dünya mali sisteminin önemli bir parçası.

Bu krizi derinleştikçe, ABD’yi etkileyecek. Çünkü,  genelde pek dikkat çekmeyen bir konu daha var: Bank of International Settlements’in Haziran’da yayımlanan bir raporundaki veriler önde gelen ABD bankalarının, CDO (kredi sigortası türevleri) yoluyla AB üyelerinin devlet borçlarını sigorta etmiş ederek, ciddi risk altına girmiş olduklarını gösteriyor (Streetlights). AB ülkeleri temerrüde düştükçe, CDO satmış olan ABD bankaları ödeme yapmak zorunda kalacaklar. AB mali krizi bu kanaldan ABD’ye bulaşmak üzere derinleşmeye devam ediyor. Uluslararası piyasalar açısından ilginç bir haftaya giriyoruz.

No comments: