Thursday, February 27, 2025

Sağa kayış devam ediyor

 


Almanya’da genel seçimlerde Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU/ CSU) oyların yüzde 29’unu olarak birinci parti oldu, yeni hükümeti kurmaya hak kazandı. Ancak seçimlerden en kazançlı çıkan partilerin faşist AfD ve sol Linke olduğu söylenebilir. AfD oylarını önceki seçimlere kıyasla 10 puan artırarak yüzde 21’le ikinci büyük parti konumuna yerleşti. Şimdi Meclis’te CDU/CSU’nun 208 iskemlesine karşılık AfD’nin 152 iskemlesi var. Solda Linke oylarını 6 puan artırarak yüzde 9 ile barajı geçti; 64 iskemle kazandı.

MERKEZ ERİDİ

Merkez partilerinden Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller ve Liberal Demokrat Parti oy ve iskemle kaybettiler: SPD 9 puan oy kaybetti, iskemle sayısı 120’ye düştü; bu oranlar Yeşiller için 3 puan ve 85 oldu, Ulusalcı sol olarak tanımlanan BSW barajı geçemedi ama solun aldığı oy toplam yüzde 14’e yaklaştı. Kısacası merkez partiler eridi.

(..)

TARİH DE UMUT VERMİYOR

(...)

Almanya tek örnek değil ve genel olarak egemen sınıflar açısından faşist seçeneklerin artmakta olması de ilk değil.

İngiltere “imparatorluğu” çözülürken ABD’nin ve karşısında Almanya’nın yeni hegemonya adayları olarak öne çıktığı, dünyanın kaynaklarının yeniden paylaşma arzusu güçlenmeye başladığı, 19. yy sonunda ırkçılık, milliyetçilik yabancı düşmanlığı, göç dalgası yükseliyordu. Faşizm, düşünce ve hareket olarak şekilleniyordu. Elektrikli aletler, otomotiv, savaş sanayi, havacılık, haberleşme alanlarında, kimya, nükleer fizik alanlarında bilimsel, teknolojik gelişmeler hızlanmıştı. Bu ortamda, “yeniden paylaşım” arzusu I. Dünya Savaşı’na yol açtı. Savaşın yıkıntıları üzerine gelen pandemi, tüm çelişkileri daha da sertleştirdi, küreselleşme parçalanmaya başladı finansal kriz ekonomileri çökertti, toplumsal, uluslararası kutuplaşmaları derinleştirdi.

(...)

Yazunun tamamı için. ntıklayınız

Monday, February 24, 2025

TÜSİAD ve öteki sınıf

 Rejimin TÜSİAD’in eleştirilerine verdiği tepki AKP’yi neoliberal kapitalizmin partisi sananların kafasını karıştırdı. Bu kesim bir iktidar (sınıflar) blokundan söz ediyordu ama bu blokun içindeki sınıflardan yalnızca birini büyük sermayeyi tanıyordu. Peki blokun öteki ortağı hangi sınıftı? Bu sorunun cevabına, geçen hafta, rejimin siyasi pratiğinde tanık olduk. 

ESKİ VE YENİ

Rejimin tepkisinin siyasi, tarihsel arka planını Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eski Türkiye’yi özlüyor olabilirsiniz ama yeni Türkiye’de haddinizi bileceksiniz.” ... “Eski Türkiye’de siyaseti istedikleri gibi dizayn ediyorlardı. Gazete manşetleri vasıtasıyla iktidarlara ayar veriyorlardı. Biz buna dur dedik” ifadeleriyle ortaya koydu. 

Cumhurbaşkanı, iki “gerçeği” hatırlatıyordu: Birincisi artık bir “yeni Türkiye”var. İkincisi “eski Türkiye’de” “siyaseti dizayn eden, gazete manşetleri yoluyla iktidarlara ayar veren” bir güce, toplumsal konuma sahip TÜSİAD artık başka bir şeydir; “Eski Türkiye’de” siyasal iktidarın yanı sıra kültür endüstrisi yoluyla da iktidar olan bir “kesim” bugün artık bu konumunu kaybetmiştir; şimdi “haddini bilmelidir.” “Yeni Türkiye’de” siyasi iktidar ve medya üzerinden, topluma kültürel müdahale olanağı başka bir “kesimin” elindedir. Özel olarak rejimin, genel olarak siyasetin ve kültür savaşlarının merkezinde bu “kesimin” iradesi yatmaktadır. 

(...)


Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, February 20, 2025

Trump’ın gölgesinde Almanya

 


Almanlar pazar günü sandık başına gidiyorlar. Bu seçimlerin sonucu yalnızca Almanya’nın geleceğini belirlemekle kalmayacak, Avrupa Birliği’nde ilerici güçlerin “süreç olarak faşizme” direnme kapasitesini de etkileyecek. 

Hem Almanya için Alternatif (AfD) partisi yükseliyor hem de Avrupa’da faşist hareketler Trump yönetimi altında yeni bir enerji kazandılar. AfD’nin göçmen karşıtı faşist söylemleri, Avrupa şüpheciliği, Alman seçmenler arasında giderek daha fazla yankı buluyor. Ancak partinin son dönemdeki kazanımları yalnızca ekonomik sorunların, toplumsal huzursuzluğun bir yansıması değil. Trump yönetiminin Avrupa’daki faşist hareketlere verdiği açık destek, AfD’nin yükselişini de pekiştiriyor. 

Geçen hafta, Münih Güvenlik Konferansı, ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in, Şansölye Scholz’u ve şansölye adayı Marz’ı, görmezden gelerek AfD lideri Weidel ile görüşmesi, bu karanlık ittifakı gözler önüne serdi: ABD, artık liberal demokrasiyi savunmuyor, Vance’in konferanstaki konuşması da transatlantik ittifakında radikal bir çatlağa işaret ediyordu. 

(...)

Vance, ırkçı, faşist propagandayı engelleyen yasalara referansla Avrupa liderlerini, ifade özgürlüğünü bastırmakla suçluyor, birkaç gün sonra da Trump Ukrayna savaşından Zelenskidolayısıyla Avrupa’yı sorumlu tutuyordu. Bu söylem, Trump yönetiminin Macaristan’da Viktor Orbán, İtalya’da Giorgia Meloni ve Hollanda’da Geert Wilders gibi faşist liderlerle kurduğu yakın ilişkiler, küresel siyaseti otokratik, hatta faşist yönetimler lehine dönüştürme, Avrupa Birliği’ni istikrarsızlaştırma, demokratik kurumları zayıflatma yönünde kasıtlı bir girişim olarak okunabilir. 

(...)

Trump yönetiminin dış politikası sadece Almanya için değil, uluslararası “düzen” için bir tehdit oluşturuyor. Faşist rejimleri, partileri desteklerken ABD’nin geleneksel müttefiklerini dışlayan Trump yönetimi, küresel güçler dengesini Ukrayna’ya askeri yardım karşılığında maden kaynaklarına el koyma teklifinin, ülkeyi, Avrupa’yı (Almanya’yı) es geçerek Rusya ile paylaşma girişiminin gösterdiği gibi yeniden, emperyalist ilişkiler zemininde şekillendirmeye çalışıyor. Demokratik değerleri ve uluslararası hukuku hiçe sayan bu emperyalist dış politika anlayışı, gücün hukukun önüne geçtiği bir dünya yaratıyor. Avrupa ise artık en güçlü müttefikinin bir rakibe dönüşme ihtimaliyle yüzleşmeye hazırlanıyor. 

(...)

yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, February 17, 2025

Bir çağ kapanıyor

 


Gazze’deki soykırım, Trump’ın II. döneminde ABD’deki faşizm, geçen hafta yapay zekâ (YZ) ile ilgili güvenlik konularının ele alındığı “Paris zirvesinde” ve Atlantik ittifakının güvenlik sorunlarını tartışan Münih zirvesinde yaşananlar “Bir çağ kapanıyor” savını destekliyor. 

HEGEMONYA BİTTİ

Trump yönetiminin USAİD’i kapatması, “sorunlu” rejimlerin yönetimlerini, liberal demokrasiyi yayma adına değiştirmeye çalışmaktan, Paris ve Münih zirvelerindeki tutumu ABD’nin, artık Avrupalı müttefiklerinin rızasını almaktan vazgeçtiğini, ülke içinde başlayan anayasa tanımaz yönetim tarzı da “liberal demokrasi” alanında örnek olma kapasitesinin tükendiğini gösteriyor. Bunun bir göstergesi de Trump yönetiminin Avrupa’da, liberal demokrat yönetimler yerine kendi ideolojisine yakın “süreç olarak faşizm” içinde olan rejimlerle ilişki kurmasıdır. Örneğin, Münih Konferansı sırasında Vance, Almanya’da gelecek seçimlerde şansölye olacak CDU lideri Merz yerine AfD lideri Weidel ile görüşmeyi seçti. Trump yönetimi ABD hegemonyasının restorasyonu yerinde dayatma, şantaj, askeri tehdit politikalarına öncelik veren “klasik emperyalist” bir politikayı benimsiyor. 

(...)

TEKNOLOJİK MUTASYON

Yeni bir çağın başladığını düşündüren bir diğer gelişme teknolojik zeminde başlayan radikal değişim, hatta mutasyondur. Yuval Noah Harari’nin, gözlemlerinden yararlanırsak 

  • Tarih boyunca dil her zaman insanlara aitti. İlk kez insan olmayan bir varlık, YZ dili kontrol edebiliyor, üretip şekillendirebiliyor. Bu da uygarlığın temel yapı taşlarının, insan olmayan bir güç tarafından yeniden programlanabileceğini düşündürüyor. 
(...)
  • Uzmanlar, AGI geliştirilmesine ara verilmesini, YZ sistemlerinin kırmızı çizgileri (örneğin, kendi kendini kopyalama) aşmamasını sağlayacak daha sıkı düzenlemeler talep ediyorlar. Paris Zirvesi bu amaçla yapıldı, bir deklarasyon üretildi. Ancak ABD ve İngiltere, “Kapsayıcı ve sürdürülebilir YZ” çağrısında üretilen, Fransa, Çin, Hindistan ve Kanada dahil 60 ülke tarafından desteklenen deklarasyonu imzalamayı reddettiler. 

(...)

yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, February 13, 2025

Üç ‘izm’den sonra nostalji

 


Postmodernizm, neoliberalizm, globalizm düşünce akımları olarak artık tükendiler. Tabii ki bunların dayandığı maddi eğilimler daha bir süre ayaklarımıza dolanmaya devam edecekler.

KISA BİR UFUK TURU

(...)

O makalenin bir değeri de postmodernizm ile neoliberalizmin aslında bir madalyonun iki yüzü olduğunu göstermesiydi. Gerçekten de zaman içinde önce postmodernizmin, siyasi seçenek üretmeye izin vermeyen, rölativist, “hakikatleri” (büyük anlatıları) yadsıyan yaklaşımı sönümlendi; Açılan boşlukta, etnik milliyetçilik (ırkçılık), dinci cemaatçilik, demokrasinin eleştirisi üzerine kurulu bir nostalji (“Karanlık Aydınlanma”: Dark Enlightenment) yükseldi. Bu yükselişe ben “süreç olarak faşizm” diyorum. Finansal krizi de (2008) 1980’lerde sermaye birikim rejiminin krizine cevap olarak şekillenen neoliberalizm ve globalizmin tükendiğini gösterdi. Burada da karşımıza, elitlere yönelik bir öfke, ticari korumacılık, sanayi politikası, toprak genişletme arayışı çıkıyor.

DEVLET, TOPLUM, KORPORASYON

(...)

(1) Devlet, bütün sınıfların birlikte yaşamasına sağlayacak bir korporasyon gibi çalışmalıdır.

(2)“Karanlık Aydınlanma”.

Birincisi, şirketlerin faaliyetini sınırlayan (çevreyi, tüketici ve işçinin sağlığını korumayı, küresel ısınmayı engellemeyi amaçlayan, iş güvenliğini sağlayan, çocuk işçi kullanımını yasaklayan) yasalar değişmelidir. Tüm sınıfların birlikte yaşayabilmesi için devlet de bir şirket/ korporasyon mantığı ile işletilmelidir.

İkinci yaklaşım da Aristotales ve Machiavelli’nin özgün bir okumasıyla, demokrasinin esas olarak kaosa açıldığını, bu kaosu aşabilmek için ABD halkının diktatörlük fobisinden kurtulması gerektiğini savunuyor. 

(...)

Yazının tamamını okumak için

Monday, February 10, 2025

Almanya’da büyük tehlike

   

Gazze’de soykırım, ABD’de faşizm, Türkiye’de aniden artmaya başlayan baskı derken önemli bir konuyu gözden kaçırmayalım: 23 Şubat 2025’te Almanya, son yılların en kritik federal seçimlerinden birini yaşayacak. Seçim sonrasında şekillenecek siyasi tablo, sadece Almanya’nın iç politikasını değil, Avrupa ve dünya siyasetini de derinden etkileyecek. 

(...)

AfD’nin yükselmesinin hızlanmasında, göçmen karşıtı havanın, artan ırkçılığın yanı sıra Almanya’nın ekonomisindeki uzun durgunluk, enerji maliyetlerinin yüksek seyretmesi ve sanayi üretiminde düşüş önemli bir rol oynuyor. Bu koşullarda seçmen giderek ekonomik kaygılara odaklanırken AfD’nin ucuz enerji için Rusya ile ilişkileri düzeltme, sanayiyi canlandırma adına küresel ısınmaya karşı önlemleri ikinci plana itme önerileri ilgi çekiyor, CDU, şirketler için vergi indirimi ve yatırım dostu politikalar sunarken, SPD ve Yeşiller’in yeşil enerji yatırımlarını savunmaları, iki farklı ekonomi politikası eğilimini temsil ederken CDU ile AfD politikaları arasındaki benzerlikler giderek artıyor. 

(...)

AfD’nin büyüyen gücü, merkez partilerin koalisyon oluşturmadaki zorlukları, ekonomik belirsizlikler, “Almanya, demokrasiyi, Avrupa’daki liderlik rolünü koruyabilecek mi, yoksa AfD’nin yükselişi faşizmin devlete erişmesine olanak verecek yeni bir dönemin kapısını mı açacak” gibi soruları gündeme getiriyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Thursday, February 06, 2025

‘Güçlü olan haklıdır’ çağı

 


Modern zamanlarda, emperyalist toprak ilhakları hep “kılıfına uydurulur”, meşruiyet arayan gerekçelere dayandırılırdı. Sömürgecilik “uygarlaştırıcıydı”, BOP demokratikleştirecek, terörün kültürel ekonomik köklerini kazıyacaktı. Hitler bile Polonya’ya girerken tarihsel gerekçeler ileri sürüyordu. Şimdi, Amerika First (uber alles) diyerek iktidara gelen ABD faşizmi açıkça söylüyor: Panama, Kanada ve Grönland topraklarını ve kaynaklarını istiyoruz; Gazze’yi ilhak edeceğiz halkı da başka yerde yaşasın. Artık “Güçlü olan haklıdır” (‘La raison du plus fort est toujours la meilleure’, La Fontain)! “Emperyalist Yeniden Paylaşım” çağına hoş geldiniz.

GELECEĞİN RESMİ OLARAK AFRİKA

Son 10 yıldır Afrika’da yaşananlar dünyanın nereye doğru gittiğine ilişkin önemli ipuçları sunuyor.

Afrika’da 1940’lardan bu yana görülmemiş, son on beş yılda iki kat artmış bir şiddet dalgası yaşanıyor (Wall Street Journal, 31/12 2024). Kuzey Nijerya, Somali, Doğu Kongo, Etiyopya ve Sudan’daki çatışmalara ek olarak Sahel bölgesi, El Kaide ve IŞİD gibi cihatçı grupların savaş alanına dönüştü.

Afrika’daki krizlerin temelinde, geçmişin sömürgecilik mirası olduğu kadar günümüzde, ABD, Rusya ve Çin gibi büyük güçler arasında kaynaklar ve ticaret yolları üzerine derinleşmekte olan rekabet yatıyor. 

(...)

Büyük güçler arası rekabet aslında, “nüfuz alanları” üzerinde bir hegemonya mücadelesidir. Çin’in ekonomik yatırımları, Rusya’nın güvenlik alanındaki müdahaleleri, Batı’nın diplomatik askeri hamleleri, Afrika ülkelerini büyük güçlerin politik oyunlarının piyonlarına dönüştürüyor. Bir, “yeni-sömürgecilik” süreci daha da belirginleşiyor.

BİR KAYNAK SORUNU

Yeni teknolojilerin, yenilenebilir enerji sektörünün yükselişi Afrika’nın önemini daha da artırdı. Batı, Çin ve Rusya gibi güçler, Afrika’nın lityum, kobalt, bakır ve nadir toprak elementleri gibi elektrikli araç bataryaları, güneş panelleri ve yarı iletkenler için kritik kaynakları üzerindeki kontrolü ele geçirmek için kıyasıya rekabet ediyorlar. 

(...)

Bu yazıyı, Afrika yerine Büyük Ortadoğu, Asya, Latin Amerika ülkelerinden birini koyarak da okuyabiliriz. Artık, güçlü devletlerin, zayıf devletlerin topraklarına göz diktiği, “emperyalist yeniden paylaşım”, savaşlarının, faşizmin giderek kanıksandığı, güçlü olanın hep haklı olduğu bir dünyada yaşıyoruz!


yazının tamamını okumak için tıklayınız


Monday, February 03, 2025

Dijital kapitalizm demokrasiye karşı

 



GPT, DeepSeek gibi gelişmeler teknolojik gelişme ile toplumsal ilerleme arasındaki ilişkinin sanıldığı kadar yakın olmadığını düşündürüyor. Örneğin “bilgi çağında”, dijitalleşmenin, internetin, sosyal medya platformlarının, bilgi üretimini, bilgiye ulaşımı “demokratikleşmesi” beklenirken tam tersi oluyor. Teknoloji-finans kompleksi ekonomik-kültürel bir oligarşi yaratıyor. Sosyal medya platformları, algoritmalar, Batı’da “süreç olarak faşizmi” besliyor. Devletlerin izleme, disiplin ve yönlendirme araçları daha da etkinleşiyor; totaliter rejimin teknolojisi oluşuyor. Muhalefeti, bastırma “çatlak sesleri”susturma konusunda dün faşist milislerin üstlendiği işlevi bugün faşizmin “trol” orduları yerine getiriyor. 

'DEMOKRASİDEN' FAŞİZME

Bu gelişmeler liberal demokratik rejim içinde başlıyor, giderek “süreç olarak faşizme” dönüşüyorlar. Tarihçi Lawrence Britt’e göre bu dönüşümü kimi öncü göstergeleri de var.: 


Yazının tamamını olmak için tıklayınız