Hindistan’da,19 Nisan’la 1 Haziran arasında yaklaşık 1 milyar seçmenin katıldığı genel seçimler yapıldı. İnsanlık tarihinin bu en geniş katılımlı seçimlerinin sonuçları 2014’ten bu yana Hindistan’ı yöneten BJP lideri Başbakan Modi için bir düş kırıklığı oldu. Modi’nin meclisteki sandalye sayısı 303’ten 240’a düştü. Modi 543 üyeli mecliste çoğunluğu sağlayamadı. Modi’yi destekleyen ittifakın iskemle sayısı az da olsa artarak 49’dan 53’e yükseldi. BJP ve bağlaşıklarının oluşturduğu Ulusal Demokratik İtifak (UDİ) blokunun toplam iskemle sayısı 293’e ulaştığından yeni hükümeti yine Modi kuruyor.
BOŞ UMUTLAR YERSİZ KORKULAR
Hindu milliyetçisi Başbakan Modi’nin rejiminin karakterini nihayet anlamaya, onu “otoriter”, “illiberal” sıfatlarıyla tanımlamaya başlamış olan ana akım Batı medyasında, seçim sonuçları sevinçle karşılandı: “Demokrasi Modi’ye ayar vermişti”, “Kanatları kırpılmıştı”, “Bu, Hindistan demokrasisinin zaferiydi”.
Ana akım medya, karşısında, tarihin en eski faşist projelerinden Hindutva’nın olduğunun adeta farkında değildi. Modi bu projenin bağrından gelen bir militandı.
Dahası o medya, seçimlerin ağır baskı altında, milyonlarca Müslüman seçmeni kâh dışlayarak kâh sandığa gitmelerini, gidebilenlerin oy vermesini şiddet yoluyla engelleyerek gerçekleştiğini, hatta BJP’nin sokak zorbalarının, yandaş polisin muhalefet politikacılarına yönelik şiddetini çoktan unutmuştu.
Ana akım medya gerçekleri görmeye de niyetli değildi: Modi ve BJP, 2014’ten bu yana devlet kurumlarını adım adım ele geçirdi. Eğitim sistemi Hindu dini ve mitolojileri üzerinden, diğer inançları ve seküler disiplinleri geriye iterek, hatta bastırarak, tarihi yeniden yazarak (“Hitler’in ülke içindeki başarıları” filan), ülkeye bağımsızlığını kazandıran seküler cumhuriyetçi geleneği unutturmaya çalışarak yeniden şekillendirildi. Medya, üniversite yönetimleri Ulusal Seçim Kurulu (YSK gibi) BJP’nin denetimi altına girdi. BJP militanlarının, muhalifleri, Müslümanları, Sihleri, Hıristiyanları terörize etmesine göz yumulur oldu. Evet seçimler yapıldı ama devleti ele geçirmiş, dinci ırkçı ve açıkça soykırımcı Hindutva faşizminin kitlesel, kurumsal, kültürel “mimarisi” yerli yerinde duruyordu.
Bu boş umutlara karşın hem realitenin bir parçası olan hem de realiteyi çok iyi temsil eden uluslararası sermayenin temsilcilerinin refleksi çok anlamlıydı.
(...)
Buna karşılık umut var ama başka yerde; örneğin 2020 Eylül’ünde, Modi hükümetinin gündeme getirdiği tarım yasalarına karşı çiftçilerin kitlesel protestolarla kazandıkları zaferde.
(...)
No comments:
Post a Comment