Tuesday, May 19, 2020

Cumhuriyet “Olayı” ve iki çalışma


Son yıllarda, daha doğrusu, Türkiye ekonomisinin, 1980’lerden başlayarak uluslararası sermayenin kullanımına, giriş, çıkışın, değer transferlerinin öndeki tüm engeller kaldırılarak açılmasına, bu açılmanın getirdiği toplumsal sarsıntıyla birlikte siyasal İslam’ın yükselmesine paralel olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş anının özellikleri yeniden, tartışmaya açıldı.
Bu tartışmalarda bir kesimin, “resmi tarihin” teşhir edilmesi adı altında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş olayına ilişkin yerleşik hakikati sorguluyor. Bunu, olayın, izlerini, yapının içine yeniden entegre ederek imha etme, “silme” çabası olarak da yorumlayabiliriz.
Ancak bu çabaya karşı toplumda güçlü bir direniş de yok değil. Bu, Cumhuriyet olayının hakikatini, bağımsız çağdaş bir ulus devlet ve ekonomi inşa projesinin doğuş anı olarak anlayan ve bu projeye sadık kalmaya kararlı olanların direnişi.
Bu bağlamda, Alev Coşkun’un Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay (Cumhuriyet Kitapları, Kasım 2008)  ve Serdar Şahinkaya’nın Cumhuriyet Ekonomisinin İnşası (ODTU yayıncılık, Mayıs 2009) başlıklı çalışmaları birbirlerini çok ilginç bir biçimde tamamlıyor, Cumhuriyet olayını ve ona olan sadakati düşünme çabalarına önemli bir katkı oluşturuyorlar.
Alev Coşkun’un çalışması, olaya yol açacak olan “durumun” özelliklerini ama en önemlisi, bu olayın gerçekleşmesini sağlayan öznenin içindeki en etkin bireyin, Mustafa Kemal’ın, “gerçekleşme” sürecine katılımının ilk altı ayının 450 sayfalık ayrıntılı bir çözümlemesini yapıyor.
Serdar Şahinkaya’nın çalışmasıysa, olay gerçekleştikten sonraki döneme, olayın hakikatine sadık öznenin, olayın dağıttığı yapının yerine yenisini koyma çabalarına, özellikle de ekonomik inşa sürecine ilişkin. Birinci çalışmada, öznenin oluşma “anını”, ikincisindeyse olaydan sonraki yaratıcı eylemini ve sadakatinin ahlakını izleyebiliyoruz.
Böyle iki farklı çalışmanın birbirlerini bu kadar uygun bir biçimde tamamlıyor olmalarını da, yaşamaya devam eden sadakatin, gücünün bir örneği olarak görüp, açıklama sürecine eklemek de mümkün.

“Durum” ve “Olay” ve “Özne”[[1]]

Bu iki çalışmayı birlikte değerlendirebilmek için durum, olay ve özne ilişkinin materyalist diyalektiğini kısaca anımsamakta yarar olabilir.
Olayların en önemli özelliği öngörülemez oluşlarıdır. Olaylar tarihsel oldukları ölçüde de verili hesapları/ bilgileri alt üst ederler. Olay, durum içinden doğar ama duruma ait değildir. Durumun içinde “olay alanları” vardır. Ama olayın durumu yoktur.  Çünkü, durum yapılandırılmıştır, tanımlanabilir bir “küme” oluşturur. Olay ise bu yapının içinden çıkmakla birlikte yapının istikrarını bozduğundan yapıyı oluşturan kümeye ait değildir. Olay kendini olanaklı kılan yapıyı bozar.
Ancak olayın yeniden yapının içine asimile edilebilir. Böylece olay, olay statüsünü kaybeder sıradan bir biçime dönüşür. Bu açıdan bakınca olayın aslında bir kararsızlık noktası olduğunu görebiliriz. Olay durumun içinde kendini bir olasılık olarak sunar; gerçekleşme isteyen bir olasılık… Bundan sonra gerçekleşmesi, uygun bir öznenin eylemine bağlı olacaktır. Burada en önemli nokta, bu öznenin herhangi bir özne değil, olaya ait bir özne olmasıdır. Bu özneyi olayın oluş süreci yaratır…

6 Ay:  Olay alanı ve özne

Alev Coşkun’un çalışması,  Olay öncesindeki durumun yapısını, olay alanlarını ve öznenin doğuşunu anlamak açısından çok yararlı bir çalışma.
Durumun yapısının özelliklerini şöyle tanımlayabiliriz. Evrensel kümeyi, Kapitalist dünya sistemin krizi, hegemonya ve paylaşım savaşları oluşturuyor. Osmanlı imparatorluğu bir alt küme olarak bir durum ve olay alanı oluşturuyor: Çünkü, yapısı istikrarını kaybetmiş, çözülme noktasına gelmiştir. İşgal altındadır. Bu yapının desteklediği bireyler çeşitli krizler yaşamaktadır. Ancak bir olayın olacağına bunun Cumhuriyet biçimi alacağına ilişkin bir öngörü yoktur. Genelde, hakim olan, imparatorluğu kurtarma, restorasyon refleksidir. Ancak durumun yapısı buna açık değildir, kendini sunan olay Cumhuriyet’tir. Ama önce gerçekleşmesi ve geriye doğru tanımlanması adlandırılması gerekecektir.
 6 Ay, bu olay alanının merkezine, İstanbul’a odaklanıyor. Böylece, sürece restorasyon olasılığıyla başlayıp, uluslararası ilişkiler, imparatorluğun güç dengeleri, bunların sunduğu olasılıklar içinde giderek, restorasyonun olanaksızlığını, yapının dışına çıkmadan, bir çözüm bulunamayacağını kavramaya başlayan öznelerden, tarihte en önemli yeri alacak olanının Mustafa Kemal’in karar sürecini anlatıyor.
Yapının dışına çıkmak, ise yapıyı ve yapının evrense kümeyle ilişkilerinin yıkılması ve yeniden şekillendirilmesini gerektirecektir. Böylece 6 Ay’in sonunda, özne, olayın teklifini kabul ederek olay alanın merkezini terk eder ve olay da böylece gerçekleşmeye başlar. Başkaları bu olaya sadak göstermeseydi, özne olarak katılmasaydı, bu olay söner, bileşenleri yapıya geri dönebilirdi. Ya da olay tamamlandığında, Cumhuriyet değil, şu veya bu ülkenin sömürgesi, mandası gibi bir siyasi yapı şekillenmiş olabilirdi, üstelik bu yönde müdahale ederek olayı engellemeye çalışan güçler de yok değildi. Ama hepsi yapıya aittiler, restorasyoncuydular, olay  Cumhuriyet oldu…

Olay ve sadakat

Olay gerçekleşir, tamamlanır, katılanlar üzerinde iz bırakır. Olay karşısında üç tavır söz konusudur. Yeni, bir şey olmuyormuş gibi davranmak. İkinci tavır, olayın dağıtığı yapıya geri dönmek, buradan kaynaklanan çıkarları korumak için olayın izlerine karşı, onu silme, yok etme mücadelesidir. Üçüncü tavır ise, bir olayı saptamak, bunun yarattığı hakikati benimsemek ve bu hakikate sadakat açıklayarak onu evrenselleştirmek için mücadele etmektir.
Serdar Şahinkaya’nın çalışması, bu üçüncü tutumun doğuşuna, ilk eylemlerine ilişkin öyküyü anlatıyor. Şahinkaya’nın çalışmasında, olay’ın izi, yeni hakikat ve ona sadakatin anlamı bizzat bu olayın yarattığı öznelerin ve en etkili öznenin ağzından, eylemlerinden (kararlar, yasalar tartışmalar vb…) hareketle aktarılıyor.  Böylece da karşımıza Cumhuriyetin hakikati olarak, bağımsız (kendi çıkarlarını kendi belirleyecek iradeye sahip), ama dünya ekonomisinin parçası olmayı yadsımayan, halkçı, ulusal, ama kapitalist bir ekonomi projesinin prototipidir. Bu sadakatin ahlakının en önemli bileşeniyse Laiklik olacaktır. Laiklik ilkesi, bu sadakatin aslında bir başka sadakatin, aydınlanma devrimine sadakatin devamı, teorik ve pratik mirasçısı olduğunun da göstermektedir.  
Prototipidir çünkü, yapılanın teorisi henüz yoktur, yapılan türünün ilk örneğidir. Bu yönde diğer çabaların ilk örneklerini (gelişme ekonomisi, kapitalist olmayan yol, ithal ikameci kalkınma, Bağımlı gelişme teorileri gibi) görebilmek için II. Dünya Savaşının sona ermesini, yeni bir yapının oluşmasını, sömürgelerin bağımsızlığa kavuşmasını, sanayileşmeye, tarımın geliştirilmesine ilişkin ulusal kalkınma projelerinin gündeme gelmesini beklemek gerekecektir.
Burada protip ile sonraki örnekleri arasında dikkat edilmesi gereken bence en önemli fark, ulusal proje olarak kapitalist gelişme yolunu seçen deneylerim hemen hepsinin, belki Küba, Vietnam gibi bir iki örneğin dışında,  daha baştan içinde olmalarıdır. Cumhuriyet olayıyla gündeme gelen ulusal projenin başlangıçta, tarihsel koşulların da yardımıyla yapının dışında kalmayı başardığını, ancak yeni bir yapı kurulmaya başladıktan sonra yavaş yavaş, yeni yapının egemenlik bağımlılık ilişkileri içine çekildiğini görüyoruz.
Ancak Şahinkaya’nın çalışmasında aktardığı örnekler dikkatle izlendiğinde, II.Dünya Savaşı sonrası oluşan yapının iç dengelerinin iki kutup durumunun, bu prototipin bir çok ekonomik , sınıfsal özelliğin, daha önemlisi yarattığı sadakatin yaşmasına izin verecek nitelikte olduğu görülebilir.
 II.Dünya Savaşından sonra kurulan yapının krize girmesiyle birlikte,  bu özelliklerin hızla ortadan kalkmaya başladığını, dünya ekonomisinin bir önceki döneminden kalan sadakatlerin, şimdi dayanılmaz, hale geldiğini, çünkü o zaman olduğu gibi bu gün de yapının istikrarını, kendini yenileme reflekslerine (restorasyon) pratik yada ideolojik direnç noktaları oluşturduklarını görüyoruz. Ve yine, Cumhuriyet olayı karşısında şekillenmiş ittifakların da yeniden kurulmaya başladığını da…
Alev Coşkun’un ve Serdar Şahinkaya’nın çalışmaları, bu gün Cumhuriyet olayının hedef alınmasının, izlerinin imha edilmeye çalışılmasının, o olayın iktidardan dışladığı, marjinalleştirdiği dinci entelijansiya sınıfının[[2]] şimdi tekrar, iktidara talip olma çabaların arkasında yatanları da düşünmeye yardımcı oluyor.


[1] Bu yazıda kullandığım teorik kavramlar sistemini esas olarak Alain Badiou’nun Being and Event, (varlık ve olay), ve Logics of worlds (dünyaların mantıkları) çalışmalarına borçluyum. Bu metinde yapacağım özetiyse, Allan Pero’nun “The Chiasm of Revolution: Badiou, Lacan, and Lefebre” (The Syptom No:10, Bahar 2009 )başlıklı denemesinden kısaltarak aktarıyorum.
[2] Siyasal İslam’ın yükselişi sırasında, neredeyse hakim olan görüş, seçkinlerin iktidardan dışladığı halkın yeniden iktidara döndüğüne ilişkindi. Bu yüzden yaşananlar kolaylıkla demokrasi olarak sunulabiliyordu. Halbuki iktidardan dışlanan dini entelijansiya sınıfıydı, ve şimdi o iktidarını restore etmeye çalışıyordu. Olay demokrasiyle değil seçkinler arşındaki, daha doğrusu iki farklı hakikat rejimine (Aydınlanmaya ve Müslümanlığın mesajına) sadık iki farklı seçkinler arasındaki bir çatışmada, halkın ne tarafta tavır alacağının belirlenmesiyle ilgiliydi. Marjinal ve egemen entelektüeller, bunların sınıf refleksleriyle ilgili çok yararlı teorik bir çalışma için bkz: George Konrad & Ivan Szelenyi, The Intellectuals on the road to power, Harvester pres, 1979. Bu kitabın bir ilginç yanı da Glaznots ve Prestorika’yı daha on yıl önceden olmadan tanımlamaya başlamış olmasıdır

No comments: