Trump’la yapılan
bir telefon konuşmasının ardından başlayan ‘Barış Pınarı Harekâtı’, milli
servet ve can kaybına yol açarak, ülkedeki ekonomik istikrarsızlığı, bölgedeki
kaosu besleyerek devam ediyor. Öyleyse, “Cui bono” (kime yarıyor) diye
sormak gerekiyor.
Ne ABD’ye ne Türkiye’ye…
Trump’ın
“askerlerimizi Suriye’den çekiyoruz” açıklamasını, tutarlı bir dış politika stratejisi
kapsamında yaptığını söylemek çok zor. O açıklama, daha çok bir seçim yatırımına
benziyor. Zaten tüm ABD güvenlik bürokrasisi, Pentagon, her iki partiden
dış politika uzmanları ortada, vahim bir hata olduğundan söz ediyorlar; AKP
Türkiye’sine yönelik birtakım yaptırımların, devreye girmeye başlamasının
gösterdiği gibi Trump üzerindeki baskılar giderek artıyor.
ABD güvenlik
bürokrasisinin, uzmanlarının, Trump’ın ABD askerlerini, IŞİD’e karşı en önemli
müttefiki olan Suriye Demokratik Güçlerini, esas olarak Kürtleri, kendi kaderlerine
terk ederek, Suriye’den çekme kararını eleştirmelerinin arkasında iki gerekçe var.
(1) Bu karar, ABD’nin bölgedeki etkisinin gerilediğine ilişkin inancı
güçlendiriyor. (2) ABD’nin en yakın müttefiklerini yalnız bırakma eğiliminin,
halen yeniden şekillenmekte olan uluslararası dengeler içinde çok olumsuz sonuçlar
yaratacağına inanılıyor. Suudi Arabistan’da Aramco’yu hedef alan büyük
saldırıdan sonra Krallık, ABD’den İran’a yönelik bir misilleme beklemişti. Pazartesi
gün gazeteler, Suudi Arabistan’ın Putin’i alay-ı vala ile ağırlamakta
olduğunu yazıyor, “bir şeyler başlıyor” yorumları yapılıyordu.
Kürtler de “ABD
sırtımızdan bıçakladı” diyerek bölgede konumlarını Rusya’dan ve Suriye
rejiminden yana değiştirmek üzere gözden geçirdiler. Pazartesi günü, Kürtlerin
Suriye’deki geleceğine ilişkin stratejik bir anlaşmanın gerçekleştiğinden söz
ediliyor, Suriye rejiminin askerleri Kürt bölgelerine bu kez kurtarıcı olarak geri
geliyordu.
AKP Türkiye’si,
Trump’tan aldığına inandığı “yeşil ışık” üzerine Suriye topraklarına girince, aniden,
derdini kimseye anlatamadığını gördü. ABD, Avrupa Birliği, NATO bu harekata
karşı olduklarını, silah satışlarını askıya aldıklarını söylüyorlar, biteviye,
“saldırı”, “istila”, ÖSO için de “Türkiye’nin kiralık askerleri” kavramlarını
kullanılıyorlar. Trump da pazartesi günü, bir “U” dönüşüyle, harekatın
durdurulmasını istedi, yaptırımlar açıklamaya başladı. IŞİD’in harekatın
yarattığı kaostan yararlanarak yeniden bayrak açtığından söz ediliyor; olası
gelişmelerden AKP Türkiye’sinin sorumlu tutulacağı anlaşılıyor. Arap Birliği ülkeleri Katar hariç oy
birliğiyle “Harekâtı” protesto ettiler. Arap ve İsrail medyası “Harekâtı”
eleştiren yorumlarla dolu.
Diğer taraftan, Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Özel Temsilcisinin Türkiye ile
Suriye'nin ‘gerçek zamanlı olarak’ diyalog halinde olduklarını söylemesi
(Cumhuriyet), yakın zamana kadar Esat’ı devirme hedefinde ısrar eden AKP’nin dış
politikasının iflasını sergiliyor.
Peki kimin?
Başlıktaki soruya
dönersem, rahatlıkla “Rusya’ya” diyebilirim. Rusya Suriye rejiminin zaferi için
çabalıyordu, hedefine iyice yakınlaştı. ABD’nin Suriye’deki varlığından, Kürtlerin
buna aracı olmasından çok rahatsızdı; şimdi rahatladı. Ancak Suriye, Rusya
için, “büyük jeopolitik oyun” içinde yalnızca bir konu.
Örneğin, Rusya AKP
Türkiye’sini Batı’dan koparmaya çalışıyordu; bu cephede bir mevzi daha kazandı:
Türkiye’ye yaptırımlar uygulanıyor, silah satışları askıya alınıyor, NATO’dan
çıkarmaktan, İncirlik’teki taktik nükleer silahların başka bir yere
taşınmasından söz ediliyor. AKP liderliği
ABD’yi, Batıyı Rusya ile dengelemeye çalıştıkça ekonomik, teknolojik, siyasi
zaaflarının da katkısıyla, ülke kaygan bir zeminde Rusya’ya doğru kaymaya devam
ediyor. ABD, Ortadoğu’da etkisini ve güvenilirliğini yitirdikçe, ittifaklarına
sadakatini Suriye’de kanıtlayan Rusya, oluşan “boşluğu” bir çekim merkezi
olarak doldurmaya başlıyor. Hatta, ABD’nin boşalttığı tesislere yerleşmeye
başladığı söyleniyor
Dünyanın
tepkisine, can-servet kaybına, ekonominin durumuna bakınca, ülkesinde Kürt
sorununa barışçı bir çözüm bulamayan AKP liderliği için, içimden “yüzüne
kızdı burnunu kesiyor” demek geliyor.
No comments:
Post a Comment