Çok sancılı bir dönem bu. Ne gibi çalkantılar içinde biteceği de (sessizce biteceğine inanmıyorum) belli değil.
Olayların ağrıları
Haziran seçimlerinden bu yana gittikçe daha dayanılmaz olayların içinde
yaşıyoruz: Altı intihar saldırısı, 220’den çok ölü, yüzlerce yaralı, 59
ilde OHAL, 350 binden fazla iç göçmen, enkaza dönüşen kasabalarda
sivil, savaşçı, asker, polis binlerle ifade edilen can kaybı...
Son İstanbul saldırısından sonra sokaklar boşaldı. Bu saldırıların,
tüketici talebi, turizm gelirleri üzerinden ekonomi üzerinde herkesin
işini, aşını vuracak olumsuz etkiler yapacağı da kesin.
Dahası her bombalı saldırıdan sonra haber yasağı, “yabancı ama insan” gibi skandal açıklamalar; ABD, Almanya gibi bölgede güçlü haber alma ağları olan ülkelerden gelen uyarıları “abartılı”
bulan aymazlıklar. Yadsınamaz güvenlik zaafları, herhangi bir
sorumluluk üstlenmeye yanaşmayan bir hükümet... Bunlar yetmezmiş gibi
bir de çocuk tacizlerini önemsizleştiren ahlaksızlar...
“Toplum”
siyasal İslamın değerlerine göre şekillendikçe dinci radikalizm
güçleniyor, devlet yönetiminde keyfilik, itiraz eden tüm sesleri
susturmaya kararlı totaliter eğilimler daha da güçleniyor. Tüm bunlara
karşın muhalefet etkisiz, hatta kimi zaman anlamsız...
Tayfun Atay yazısında, “Böyle bir ‘realite’den kim kopmak, onu en azından 4-5 saat gündeminden çıkarmak istemez?!” derken çok haklıydı. Ancak sanırım “realite” herkesi aynı biçimde etkilemiyor. Bu ülkede artık tek bir kapsayıcı “realite”, “biz” diyebileceğimiz tek bir kapitalist (emek ve sermaye diyalektiği) bütünlük yok. Bir toplum oluşturduğumuz bile şüpheli (N. Erdoğan, BirGün 18/10/2015.)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
No comments:
Post a Comment