Monday, December 07, 2009

Afganistan Öyküsünde Mutlu Son Yok!

Obama merakla beklenen Afganistan planını geçen salı günü açıkladı. Bu planın başarılı olmak şöyle dursun, Afganistan’daki savaşı çok daha kanlı bir aşamaya taşıma; kargaşayı, kaosa çevirme olasılığı çok yüksek. Bu koşullarda, Türkiye’nin Afganistan’a değil yeni asker göndermesi, orada var olan 1700 askerini hemen geri çekmeye başlaması gerekiyor.

Tam bir fiyasko
ABD’nin Afganistan müdahalesi tam anlamıyla bir fiyasko oldu. Sekiz yıldır, doğru dürüst tanımlanamadan, amaçları saptanamadan süregelen savaşın bilançosunda ne var? Her hücresine kadar yolsuzluklara batmış, Kâbil dışında bir otoritesi olmayan, bir genel seçimleri bile doğru dürüst gerçekleştirmekten aciz Karzai hükümeti… Büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen, yerel halkın başına bela olmanın ötesinde kayda değer bir savaş gücüne, profesyonelliğe ulaşmaktan hâlâ çok uzak, kasım başında beş İngiliz askerinin öldürülmesi olayında olduğu gibi ilk fırsatta silahlarını kendilerini eğitenlere çeviren, Tacik-Paştun çekişmesinin arenası (The Asia Times, 01/12) Afgan polis gücü, ordusu… Üstelik eğitilen her dört askerden biri silahlarını alıp kayıplara karışıyormuş (The Asia Times 26/11).

Bunlara karşılık Taliban; askeri etkinliğini, toplumsal desteğini, denetlediği bölgeleri arttırmaya devam ediyor; moralinin, “kazanıyoruz” algısının çok yüksek olduğu söyleniyor. Taliban’ın bu algısının, Obama’nın, konuşmasından sonra daha da yükselmiş olacağını kolaylıkla varsayabiliriz. Durumu çok yakından bilenlerden CIA’nın eski Kâbil Bürosu Şefi, eski İstihbarat Konseyi ortak başkanı Graham Fuller, Afganistan’daki savaşın kazanılamayacağına inanıyor (New York Times, 04/12).

Dahası.. savaş, nükleer silahlara sahip komşu Pakistan’a sıçradı; bu ülkeyi kanlı bir iç savaşın içine attı; hükümetini düşme, ülkeyi dağılma, orduyu darbe yapma noktasına getirdi. Pakistan topraklarındaki hedeflere uzaktan kumandalı uçaklarla saldırılar düzenlemeye devam eden ABD’yi de, halkın tepkisini daha fazla çekmek pahasına komandolarla doğrudan müdahale etme noktasına…

Obama aslında ne dedi?
Obama yönetimi bu yıl Afganistan’a, Bush döneminde planlanmış 11 bin askere ek 21 bin asker daha göndermişti. Obama, salı günü yaptığı konuşmada, 30 bin asker daha göndereceğini açıkladı. Washington Post’tan Karen DeYoung, Pentagon kaynaklarına dayanarak Obama’nın, Savunma Bakanı Gates’e bu gücü gerektiğinde yüzde10 oranında arttırma yetkisi verdiğini aktarıyor (03/12). Diğer bir deyişle ABD’nin Afganistan’daki asker sayısı 100 bine ulaşabilecek. Ancak bizzat ABD ordusunun, Afganistan’daki “yeni” taktiklerine yön vermesi beklenen İsyana Karşı Savaş El Kitabı (Counter Insurgency Manuel) başarılı olabilmek için her 1000 kişilik yerli nüfusa karşılık en az 20 güvenlik personelinin gerekli olduğunu söylüyor. Bu hesaba göre Afganistan’ı denetleyebilmek için en az 580 bin asker gerekiyor (The Guardian 02/12).

Öyleyse, Irak’tan farklı olarak, merkezi bir siyasi ekonomik yapıdan, kayda değer bir ulaşım ağından yoksun; aşiretlere bölünmüş, çok sert bir coğrafyaya sahip Afganistan’da, 100-120 bin ABD+NATO askeriyle sonuca ulaşmak bir hayal. Obama’nın konuşmasında “Eğer bir ulus inşa edeceksem o ulus ABD’dir” sözleri, 18 ay içinde askerlerin geri gelmeye başlayacağını ileri sürmesi de bir zafer olasılığının gündemden düştüğünü gösteriyor. Ancak, konuşmada, askerleri çekme sürecinin yerel koşullara göre belirleneceğinin vurgulanması, Savunma Bakanı Gates’in “2-3 yıl sürebilir” açıklaması, planı daha da bulanıklaştırıyor.

Afganistan: Nereden nereye?
Bu savaş sekiz yıl önce, El Kaide’yi Afganistan’dan sökmek için başlamıştı. Uzadıkça, bir “ulus kurma”, modernleşme, demokratikleşme, uyuşturucu kaçakçılığını engelleme vb.. projesine dönüştü. Şimdi Obama’nın konuşmasından, Afganistan’da bulunmanın gerekçesinin, ABD’nin ve dünyanın güvenliği gibi belirsiz bir amaca bağlandığını; modernleştirme, ulus kurma vb. gibi hedeflerin yerini, yönetimi feodal savaş ağalarına, “ılımlı” Taliban’a bırakma projesinin aldığını anlıyoruz. ABD’nin Afganistan Ambasadoru Ikenberry’nin, Afganistan seçimlerindeki yolsuzluklardan sonra, “Güvenilir bir hükümet olmadan ek asker göndermenin yararı yok” uyarısına (BBC 12/11) karşın Obama yönetiminin asker göndermeye karar vermiş olması, Karzai’yi es geçerek yerel liderlerle çalışmaya başlayacağına ilişkin haberler (Reuters 03/12) de bu algımızı güçlendiriyor.

Bu yeni projenin bir başarı şansının olabilmesi için öncelikle, Kâbil’deki yönetimin belli bir istikrara kavuşturulması gerekiyor. Ek olarak Paştun savaş ağalarının, yine Paştun olan Taliban’ı değil de ABD’yi desteklemeye ikna edilmesi; Afgan polisinin, ordunun personel sayısının; hem 100 binlere ulaşması, hem de “geçiş süreci” sırasında ABD’den sonra yerel düzeyde yönetimi devralacak savaş ağalarını, ılımlı Talibanı (eğer bu hayal gerçekleşirse) denetleyebilecek düzeye ulaşması gerekiyor. Bu işin 18 ayda tamamlanabileceğine kimsenin inanmadığını anımsatmama sanırım gerek yok.

Diğer taraftan, birkaç ay içinde gönderilmesi beklenen 35 bin askerin, savaşı yoğunlaştırarak (önümüz kış, birçok bölge ulaşıma kapanacak) Taliban’ın özgüvenini kırması.. buna karşılık “Taliban kazanamaz” algısı yaratarak, halkın güvenini kazanması hedefleniyor. Aşiret yapısına bağımlı, köktendinci denecek düzeyde bağnaz dini ilişkiler içinde yaşayan halkın, Hıristiyan bir işgal gücüne güven duymasını beklemenin saçmalığı bir yana, önümüzdeki dönemde işgal güçlerinin, yerel halkın can kayıplarının daha da artacağını varsayabiliriz. Taliban’ın 18 aylık takvimini düşünerek, açık savaştan kaçınarak (mevsim de buna uygun olacak) güçlerini korumayı, keskin nişancılar, yol kenarı bombaları yoluyla işgalci güçleri vurmayı, sabotaj ve suikast yoluyla savaşı kentlerde yoğunlaştırmayı, merkezi hükümetin istikrarsızlığını kaosa çevirmeyi denemesini de bekleyebiliriz.

Kimi gözlemciler, örneğin Christian Science Monitor’da LaFranchi (02/12), Obama’nın Af-Pak-politikasını gözden geçirme panelinin ortak başkanı Bruce Reidel’e dayanarak; Asia Times’ın Pakistan Büro Şefi Salem Şahzad de (05/12), Hikmetyar ve Molla Ömer ile Holbrook arasındaki iletişimi yürüten Davud Abedi’ye dayanarak, ABD’nin esas amacının Pakistan’ın aşiret bölgelerinde sürmekte olan savaş üzerinde yoğunlaşmak olduğunu ileri sürüyorlar. Reidel’e göre Pakistan hükümeti düşmenin eşiğindeymiş, Pakistan ordusuysa ABD’nin projesine büyük bir kuşkuyla yaklaşıyormuş. Bu yüzden Pakistan giderek, belki de Afganistan’dan daha çok önem kazanıyormuş.

NATO Genel Sekreteri, Obama planı bağlamında hemen 7000 ek asker gönderilebileceğini açıkladı. Ancak, Almanların, Fransızların yeni asker göndermeye istekli olmadıkları anlaşılıyor (Dei Welt, Le Monde 03/12). İngiltere’yse yalnızca 500 ek asker gönderebiliyor. Dikkatlerin, Holbrook’un “Afganistan için vazgeçilmez önemde” dediği Türkiye üzerinde yoğunlaşması kaçınılmaz. Yeni “küresel NATO” konsepti Afganistan’da duvara çarptı. ABD’nin bu savaşı kazanamayacağı belli oldu. Bu iki batmış projeyi, “stratejik derinlik” adına destekleyerek çocuklarımızı bu ölümcül kaosun içine göndermeyelim…

No comments: