Wednesday, September 24, 2008

Piyasalar ‘Köşeyi’ Döndü mü?

(Cumhuriyet 22.09.2008)


Medyadaki yorumlara bakılırsa, piyasalar “1929’dan bu yana en kötü haftayı” geride bırakmışlar. Gelişmeleri izlerken babalarına (bizim durumumuzda‘devlet baba’) istedikleri oyuncakları aldırana kadar yerlerde tepinen yaramaz çocukları düşündüm. Şimdi, bu yaramaz çocuklar, istediklerini aldıktan sonra artık sakinleşecekler mi? Mali krizin çöküş/panik noktasını geçtik mi?

Panik, çöküş, falan filan…

Bundan sonra olabilecekleri düşünmeye başlamadan, gelin geçen hafta izlediklerimize kısaca bakalım. İşe, önceki haftanın başından, ABD yönetiminin beş trilyon dolar portföylü dev ipotek şirketleri, Fannie Mae and Freddie Mac’ı devletleştirdiği noktadan başlamamız gerekiyor. Böylece ABD yönetimi üç şeyi birden gerçekleştiriyordu: (1) Fannie and Freddie’nin elindeki ipoteklerin üzerine inşa edilen kâğıttan kulenin yıkılması önlendi. (2) ABD bütçesindeki delik aniden ikiye katlanarak GSMH’sinin yüzde 100’üne ulaştı. (3) İpoteklere dayalı varlık piyasasının ne kadar zayıf olduğu bir kez daha kanıtlandı. Bu üçüncüsü, heç (hedge) fonların, yatırım bankaları hisselerine yönelik “açığa satış” (short selling: hisse senedinin fiyatının düşeceğini varsayarak yapılan bir işlem) işlemlerini hızlandırdı. Lehman Borthers, Merrill Lynch, Morgan Stanley’in, Goldman Sachs hisselerindeki gerileme aniden hızlandı. Lehman, bu “short selling” furyası içinde, ayakta kalması için gerekli sermaye enjeksiyonunu yapacak ortağı bulamayarak çöktü. Bank of America Merrill Lynch’i yuttu.

Geçen haftaya böyle başladık. İngiltere’de HBOS grubu, Lehman’ın da etkisiyle çöküyor, hükümet, “rekabet yasasını” askıya alarak TSB Lloyd’su HBOS’u almaya zorluyordu. ABD yönetimiyse 158 yıllık Lehman’ı kurtarmayarak piyasalara “bizden bu kadar” sinyali veriyordu.

Ancak, ABD Hazine Bakanlığı mali piyasalarla iç içeydi, Goldman Sachs’tan gelenlerle doluydu (Washington Post, 19/09). İkincisi, dünyanın mali merkezinin ne pahasına olursa olsun New York’ta kalması gerekiyordu. Üçüncüsü, ABD’nin Çin diplomatik ekonomik ilişkilerinin, 1920’lerden bu yana genomuna işlenmiş, Çin’de büyük bir müşteri ağına sahip dünyanın en büyük sigorta şirketlerinden AIG (Komaiko & Stewart, The Asia Times 18/09) feda edilemezdi; batma noktasına gelince 85 milyar dolarla, hisselerinin yüzde 79’u alınarak devletleştirildi.

Tam bu sırada 3.5 trilyon dolarlık para piyasası fonu sektörü sallanmaya başladı. Bu “en güvenli piyasadan” bir günde yaklaşık 75 milyar dolar kaçtı. Çarşamba günü piyasalardaki panik çöküşe dönüşüyordu. Hazine kâğıtlarının fiyatları tırmandı, getirileri yüzde 0.05’e düştü. Belli ki, piyasalar artık devletten başka kimseye güvenmiyordu. Nihayet, bankalar karşılıklı kredi açmayı durdurarak piyasayı kilitlediler.

Şimdi tünelin ucunda ışık mı var?

Dev bankalar yatırım bölümleri, heç fonlarının spekülatörleri, bir lira koyup yüz lira borçlanarak oluşturulan kaldıraçlı işlemlerle türev piyasasını 10 yılda yüzde 825 büyüyerek 610 trilyonluk bir köpük oluşturmuşlar, en riskli araç sayılan kredi sigortaları piyasasının hacmini de son üç yılda 6.4 trilyondan, 58 trilyon dolara çıkarmışlardı (www.bis.org). Bu beyler bu arada her yıl milyar dolarlık primleri almışlar, sonra da köpük delinince, Financial Times’tan Martin Wolf’un deyimiyle ABD, İngiliz yönetimlerine, “Batarız, sistemi de peşimizden sürükleriz” diyerek şantaj yapmaya başlamışlardı.

Bu şantaj başarılı oldu. Önce Fed, dünya merkez bankaları yoluyla piyasalara 285 milyar dolar bastı. İngiltere’de Mali Piyasaları Denetleme Kurulu “açığa satış”ı yasakladı, onu ABD izledi. Sonra ABD yönetimi, bankaların batık alacaklarının devredileceği bir kurtarma fonu projesinin hazırlandığını, para piyasası fonlarını garanti altına alınacağını, “açığa satışı” bir süre için yasakladığını, mali piyasaları daha yakından denetleyeceklerini açıkladı. Cuma günü piyasalar tarihlerinin en hızlı tırmanışını sergilediler. TV kanallarına çıkan bankacılarda “ağız kulak mesafesi sıfır”, kulaklarıysa “ama bir trilyonluk yükü ABD vergi mükellefi üstlenecek” yakınmalarına tıkalıydı.

Kimi yorumcular, “tutuklayın, hapse atın” filan diyerek timsah gözyaşları döküyordu (Bloomberg, 19/09). Ama ben en iyi açıklamayı, PNB Paribas’nın, Paul Mortimer-Lee imzalı bir bilgi notunda okudum: “Geçen hafta yaşanan tiyatro, gerekli olanı başardı; siyasi otoritenin, sistemi destekleyecek sermayeyi enjekte etmek için gereken cesareti bulmasını sağladı”… Yazara göre “bankaların bilançolarındaki zehirli varlıklardan kurtulmadan krizin aşılamayacağı daha başından belliydi. Ancak tam seçim öncesi, kongreden bu yönde bir karar çıkarılamazdı… Böyle bir karar, Amerikan halkının gözünde “kaçınılmaz” nitelikte olmadan alınamazdı. Bu yüzden kriz, onların yaşamlarına dokunmalı, refahlarını tehdit etmeli, bunun için de her gazetenin ön sayfasına, her haber bülteninin ilk sırasına çıkmalıydı. Diğer bir deyişle kriz o kadar kötüleşmeliydi ki, (bak 158 yıllık bankalar gidiyor) halk korkmalı, siyasi iradeyi zorlamalıydı”

Şimdi “komplo teorilerini” bırakıp alınmakta olan tedbirlere bakarsak, birincisi, yeni kurulacak fon bankaların elindeki “zehirli varlıkları” alacak. İyi de acaba hangi fiyattan alacak? Bunların piyasa fiyatları neredeyse sıfır. Bankaların koyduğu fiyattan alsa, bankalara bütçeden muazzam bir varlık transfer gerçekleştirecek. Hem de ABD ekonomisi başta olmak üzere Avrupa ve Asya ekonomilerinin resesyona girmeye başladıkları bir dönemde.

İkincisi, “açığa satışı” yasaklamak medyaya hoş görünse bile sanıldığı kadar kolay bir iş değil. Bu fonlar batmaya başlarsa ne olacak; yarattıkları risk örüntüsünü, kendileri bile hesaplayamıyorlar. Spekülatörlerin duayeni, Warren Buffet’in deyişiyle, evet “bu fonların mutlaka çözülmesi gerekiyor ama yapılacak iş, kediyi eve kuyruğundan çekerek götürmeye benzeyecek. Çizikler iyileşir ama yara izleri yıllarca kalır…”

Bu tedbirler krizi aşmaya yetmez! Hâlâ ortada dünya ekonomisinin 10 katı büyüklüğünde bir kredi, döviz, faiz türevleri köpüğü var. Krizin geride kalması için bunun yüzde kaçının tasfiye edilmesi gerekir, bu tasfiye ne gibi riskler içerir, ben bilmiyorum; aslında bilen de yok (Schwartz, International Herald Tribune, 19/09). Diğer taraftan, “küreselleşme” ya da en azından geçen 5 yılın “refahı” bu köpüğün üzerinde gerçekleşti. Bu köpük sönerken oluşan sorunlar, beş yıl önce olduğu gibi piyasalara para basarak köpük korunarak çözülecek gibi değil. Bu pisliği üreten yozlaşmış bankaları kurtarmak da çözüm değil.

Diğer taraftan, bu köpük sönmeye devam ettikçe, sanayinin bu köpük sayesinde çalışan üretim kapasitesine, refahı bu köpüğü oluşturan kredilere dayanmış tüketiciye ne olacak… Ekonomik daralmanın, reel sektörün mali piyasalar üzerindeki etkisi ne olacak? Temizlenmesi gereken pislik çok büyük, tüm mali sistemin içi çürümüş durumda. Bu yüzden, ne yazık ki, daha uzun bir süre, tünelin ucunda bir ışık gördüğümüzde, bu büyük bir olasılıkla, üzerimize gelmekte olan bir trenin ışığı olacak.

 

 

No comments: