Nisan 2013 tarihli "İki [G]erçek" başlıklı yazımdan bir not...
"Kürt Sorunu bir çözüm sürecine girilmiştir: “Görüşmelerin” başlamış, “silahların”
susmuş gibi görünmesi umut vericidir. Ancak bu gerçekliğin, bir istikrar, bütünsellik görüntüsü kazanmakta
zorlanıyor olması, “bastırılması” zor bir Gerçeğin
varlığına işaret ediyor.
-->
Bu Gerçek iki farklı “yerden” kendini
göstermeye/dayatmaya başladı. Bir tarafta, geçmişte bu “sürece” destek verme
eğiliminde olan bir kesim “Türk kimliğini”, “üniter devlet” kavramını vurgulamaya
başlıyor (Ortaylı, Alatlı, İnalcık gibi isimlerin imzaladıkları açıklama. Taha
Akyol’un kaygıları...). Diğer tarafta, İsmail
Beşikçi’nin dile getirdiği kaygılara ek olarak, Bejan Matur’un Spiegel’de yayımlanan yazısı büyük tepki çekiyor.
Bir taraf sorunu,
post-modern bir yaklaşımla bireysel
ve kültürel boyutuna indirgiyor
(“yalnızca bedenler/birey ve dil/kültür
vardır”). Tam bu söylem egemen olur gibi görünürken Beşikçi ve Matur hatırlatıyorlar: “ama coğrafya da vardır”.
Bu yaklaşımların
ikisi de, “ulusal sorunun”, özünde, toprak (kaynak), mülkiyet, sınıf iktidarı
sorunu olduğu Gerçeği’nin dışavurumudur.
“Kürt sorunu”, toprak, su, enerji ve bölgesel güç/iktidar dağılımları açısından
çok önemli bir coğrafyada, bu kaynakların
edinim, kullanım, bölüşüm süreçleri üzerinde yaşanıyor. Bu Gerçek, kapitalizmin özellikle kriz dönemi
koşullarında, ulusal sorunun istikrar kazanabilecek bir “çözümünün” olmadığını
söylüyor.
Ama, çözmeye ısrarla
çalışmaktan başka bir seçenek de yok. Beckett’in “Adlandırılamayan” başlıklı
yapıtının sonundaki gibi: “...devam etmelisin, devam edemem, devam
edeceğim”. Devam etmenin yolu sanırım, mülkiyet, bölüşüm ve sınıf
iktidarı sorununu da çözmeye çalışmaktan geçiyor."
No comments:
Post a Comment