Sunday, May 01, 2016

Laiklik savunulmalıdır!

Siyasal İslam’ın hegemonya süreci, laiklik, dini özgürlük kavramlarını karşı karşıya koyarak başladı.  “Katı laiklik”, “yumuşak laiklik tartışması AKP iktidarına giden yolu açtı.

Gerçekteyse, Laiklik, dini özgürlükleri kısıtlamaya değil, bir ruhban sınıfının devleti, toplumu şekillendirmesini engellemeye (Hobbes, Spinoza) ilişkindir. Laiklik, özgür doğan insanın sonradan takılan zincirlerden kurtulmasına (Rousseau), dinin vesayetinden kurtularak, aklını kullanma cesaretine (Kant) ilişkindir.

2500 yıl önce Ege Denizi çevresinde olgulara tanrılara, mucizeye değil, gözleme, mantığa, neden sonuç ilişkisine, bilime, felsefeye dayalı açıklamalar arayarak bakan bir düçünce gelişiyordu.

Hıristiyanlığın kurucusu Paul bu düşünceyi hedef aldı; “Sapientiam sapientum perdam” (bilgelerin bilgeliğini yok edeceğim), “Bu dünyanın bilgeliği, tanrı katında aptallıktır” diyordu. Paul’un izinden gidenlerin eliyle Hristiyanlık yükselirken, insanlığın aklı kapanmaya, dünyası karanlıklaşmaya başladı. Artık cahillik bir erdemdi, bilgi kutsal kitaptaydı. Bilgilenmek için dünyaya değil Kitaba bakmak gerekiyordu.

Bilginin üretiminin, yeniden üretiminin tekeli ruban sınıfının eline geçince Avrupa cahilliğe gömüldü, bilgi 800 yıl öncesinin gerisine düştü. Maddeyse devinmeye, çelişkiler işlemeye devam etti.

Ticaretinin gelişmesi,  yükselmeye başlayan devletlerin savaş teknolojilerine ilgisi, İslam dünyasında  canlandırılan Yunan felsefe, bilim geleneğinin Avrupa’ya yansımaya başlaması, akılcı düşünceyi, bilimi, felsefeyi Batı’nın dünyasına geri getiriyordu. Ne yazık ki aynı dönemde Müslüman dünyasında, Paul’un geleneği hortluyor, aklı ve dünyayı karartmaya başlıyordu.
Avrupa’da, XV. Yüzyıla doğru dinin koyduğu sınırların ayırdına varılıyor, bilimin, felsefenin gelişmesi yeniden önem kazanıyordu.  Bilim ve felsefe yükselmekte olan kapitalist sınıfın, eski rejimin egemenlerine, krala, ruhban sınıfına karşı mücadelesinin silahlarıydı.

Bu sınıf, devletin, kilisenin müdahalesinden kurtularak serbsetçe ticaret yapmak (serbestlik, Laiklik, demokrasi); ticaretin hızını, üretimin, verimliliğini arttırmak, yeni mallar üretebilmek, bu bağlamda bilimi teknolojiyi serbestçe geliştirmek (Rönesans, Reformasyon, Laiklik) istiyordu. Eski rejimin simgesel düzenini, anlam sistemini yıkacak, sanatı, felsefeyi (Aydınlanma, Romantizm, Laiklik) serbestçe geliştirmek, yeni toplumu dini etnik, sınıfsal parçalanmışlığını piyasa ilişkisi üzerinde “bütünleştirmek” (Laiklik, ulusçuluk, demokrasi) istiyordu.

Bu sınıf, feodalizmden çıkarken siyasi, cinsel, dini, hemen her alanda özgürleşmeye başlayan yoksul kitlelerin, özellikle de kadının, kapitalist disiplini kabullenecek emekçilere, emekçileri üretecek bedenlere dönüştürmeyi, sömürgeciliği meşrulaştırmayı da (biyopolitik, ırkçılık) istiyordu.
Kapitalist sınıf, ilk dört talebi için eski rejimle mücadele etti, beşinciye gelince, eski rejimle, dinle, ruhban sınıfıyla işbirliği yaptı (Federici), giderek dinci görüşleri, yeniden canlandırdı, özgürlükleri bastırmaktan çekinmedi...
Kapitalist sınıfın, özgürlükleri, serbestliği, bilimsel düşünceyi, akılcılığı savunduğu her noktada “Laiklik” talebiyle karşılaşıyoruz. Feodalizmden, cahillikten çıkarken, özgürleşme sürecine girerken geliştirilen en önemli ilke, hukuki araç Laiklikti.

Kapitalist sınıf yükselirken, eşitlik, özgürlük, demokrasi, sınıf, sömürü kavramlarını da geliştirdi. Böylece  kapitalizmin, getirdiği özgürlük, eşitlik ilkesi üzerinden,  sömürüyü de ortadan kaldırarak ilerlemeyi amaçlayanlar kendi dillerini kurmaya başladılar.

Özgürleşme için bu dilin gelişmesi, bunun için de Laiklik olmazsa olmaz koşuldur. Laikliğin kaldırılması, sulandırılması dinci vesayeti geri getirecek, eşitlik özgürlük, sömürü, sınıf demokrasi kavramlarını dışlayan bir söylemi egemen kılacaktır. Laiklik ilkesi mutlaka, uzlaşmaz bir kararlılıkla savunulmalıdır.

No comments: