AKP rejiminin Türkiyesi “yokuş aşağı
giderken frenleri patlayan bir kamyona benziyor.” AKP
rejimi, her alanda tam bir fiyasko oldu. AKP’nin başından beri verdiği
sözleri anımsatmak okuyucunun aklına hakaret etmek olacaktır. Ancak bir
noktayı vurgulamakta yarar var. AKP’yi
“mademki söz veriyor, niyet okumayalım” diyerek desteklemiş olanlar, bugün düş kırıklığı yaşıyor, kimileri de
“Ama siz AKP ile işbirliği yapmıştınız” suçlamasıyla karşı karşıya. Çünkü, AKP, verdiği sözleri tutmamakla kalmadı, her birinde tam tersi bir yönde ilerledi.
Demokratikleştirme, bölgede oyun kurucu olmak, “sıfır sorun”, Suriye politikası vb. bir yana, haziran seçimlerinin sonuçlarını kabullenemeyerek,
“AKP tek başına hükümet kuracak oyu alamazsa kaos olur” “Barışın
huzurun güvencesi AKP’dir” vaatlerine karşılık elimizde, IŞİD’in Suruç, Ankara,
Sultanahmet katliamları, sokağa çıkma yasakları, sonu belirsiz
çatışmalar var. Hükümet katliamların haberlerini yasakladı, çatışma
bölgelerine basını sokmuyor. Sultanahmet olayından sonra rejim “susturma” mantığını
absürt bir noktaya taşıyarak “eleştiriyi yasakladı”. “Yolsuzlukları soruşturan
savcılar” tasfiye edildi, devletin yasadışı işlerini ortaya
çıkaran gazeteciler hapiste; Kürt sorunu çok kanlı, kapsamlı bir iç
savaşa dönüşürken barış çağrısı yapan akademisyenler tutuklanıyor, evler
basılıyor.
Cumhurbaşkanı’nın barış çağrısı yapanlar için,
“alçaktır, zalimdir”... “gerekli mercileri göreve davet ettim” sözleri
rejimin gerçeğini açığa vuruyor.
Bu kamyon nereye gidiyor?
Bu sorunun cevabını “niyet okumayalım” saçmalığına düşmeden aramak gerekiyor. İki kavram bize yardımcı olabilir: (1) AKP liderliğindeki siyasal İslamın, devleti ve “sivil
toplumu” moleküler düzeyde değiştirme, kültürüyle birlikte yeniden yapılandırma projesine ilişkin,
“pasif devrim” süreci. (2) Siyasi aktörlerin davranışlarını öngörebilmek, düş kırıklığı yaşamamak için:
“Habitus” (kimliklerini şekillendirmiş şimdi davranışlarına yön veren kişisel tarihleri, bu tarihin
“yaşam dünyasının” ürettiği “kültürel sermayenin” özellikleri).
“Pasif devrim” süreci, AKP hükümete ilk geldiğinde liberal entelijansiyanın, Kürt hareketinin, büyük sermayenin (uluslararası ve yerli), “Batı”nın
rızasını alabilen bir hegemonya inşa süreci içinde ilerlemeye başladı. “Pasif devrim”
ilerledikçe, ülke siyasal İslamın projesi doğrultusunda şekillendikçe,
projenin kapsamı belirginleştikçe, AKP, liberal entelijansiyadan, Kürt
hareketinden
aldığı rızayı, Batı’da dış politika çevrelerinde inanılırlığını
kaybetmeye başladı. AKP, toplumun siyasal İslamın projesine karşı olan
kesimleri önünde (Diyanet İşleri’nin garip fetvalarının da katkılarıyla)
çırılçıplak kaldı. AKP “rıza” alma kapasitesini
kaybettikçe, baskı, şiddet uygulama eğilimi arttı.
“Gezi Olayı” bir dönüm noktasıdır.
Ondan sonra devletin fiziki ve simgesel (susturma, aşağılama, tehdit,
cadı avı) şiddetinin dozu giderek dayanılmaz bir düzeye ulaştı. AKP’nin
kaybettiği rızayı tekrar kazanma şansı yok. AKP, artık bu realitenin tutsağıdır. Türkiye’de
din bilgisi pratiği üzerinden, üretilen ekonomik değerlere el koymaya alışmış siyasetçi tipinin
tutsağıdır. Bu iktidarını kaybetmemek için, ülkeyi ateşe atmaktan
kaçınmayacak bir tiptir. AKP rejiminin, daha fazla fiziki ve simgesel
şiddete başvurmaktan, projesine direnenleri tamamen susturarak, “politik alanın” dışına itmekten başka bir
seçeneği yoktur. Bu “kamyonun” hızla bir yerlere çarparak
ülkenin Türk ve Kürt vatandaşlarının yaşamını daha da derin bir
cehenneme çevirecek politikaları önlemek isteyenlerin de bu gerçeği göz
önüne almaları gerekir. Bu bağlamda, çeşitli imza metinleri
üzerinden şekillenmeye başlayan muhalefetin momentumunu koruması; AKP
kampına konuşmadan önce, tüm eğilimlerinin güçlerini birleştirmeye
başlaması son derecede önemlidir.
No comments:
Post a Comment