Thursday, August 27, 2009

‘Terorizmle’ Savaşa Hamas da Katıldı

Bir süredir, ABD dış politika çevrelerinde Hamas’ın “olgunlaşmaya başladığına” artık “muhatap alınması” gerektiğine ilişkin yorumlar görülüyordu. Hamas’ın 14/15 Ağustos’ta Gazze’de Refah kasabasında, İslam Emirliği ilan eden bir örgüte karşı gerçekleştirdiği kanlı operasyon da, Batı’da, ABD çevrelerinde olumlu karşılandı; “olgunlaşmanın” bir örneği olarak algılandı. Şimdi dikkatler, haklı olarak bu “olgunlaşma” süreci üzerinde yoğunlaşacak. Ama ben madalyonun öbür yüzüne de bakmak gerektiğini düşünüyorum.

Hamas’ın olgunlaşması…

ABD’nin dış politika çevrelerinin önemli kuruluşlarından Council on Foreign Relations’ın dergisi Foreign Affaires’in Temmuz/Ağustos sayısında, Michael Bröning (Friedrich Ebert Vakfı Doğu Kudüs Şubesi Direktörü, Dei Welt, Der Spiegel yazarlarından) imzasıyla yayımlanan “Hamas 2.0: İslami Direniş Örgütü Olgunlaştı” başlıklı yazı, Hamas’ın derin bir ideolojik dönüşüm yaşamakta olduğunu, Batı’nın bu dönüşümü göz önüne alması gerektiğini savunuyordu.

Aynı derginin eylül/ekim sayısından Prof. Charles Tripp’in (Londra’daki School of Oriental and African Studies) makalesinde, “tüm Müslüman siyasetin yerel olduğu” vurgulanıyor, diğer bir deyişle uluslararası siyasette Batı’yı, ABD hegemonyasını tehdit etmediğine dikkat çekiliyordu. Nitekim Hamas, kurulduğundan bu yana, eylemlerinde ABD’yi hedef almamaya, kendini Filistin sorunuyla sınırlamaya çok dikkat etti.

Lübnan’da yayımlanan The Daily Star yazarlarından Rami G. Khouri’de pazartesi günü, US Institute of Peace’in (1984’te Reagan tarafından kuruldu, yönetim kurulunu ABD devlet başkanı atıyor) “Hamas: İdeolojik katılık ve siyasi esneklik” başlıklı raporuna göndermeyle, ABD yönetiminde Hamas’a karşı daha nüanslı bir yaklaşımın şekillendiğine dikkat çekiyordu. Tony Karon da, Time’ın son sayısında “Hamas’ın terorizmle savaşının arkasındakiler” başlıklı yazısında, Refah operasyonunun ABD yönetiminde olumlu yankı yaptığını, Hamas’ın da, Lübnan’dakiHizbullah, Mısır’daki Müslüman Kardeşler gibi yerel koşulların ürünü olduğuna, toplumsal tabanına karşı duyarlılıklarına işaret ediyordu. Tony Karon kendi bloguna (rootlesscosmopolitan.com) koyduğu yorumunda da Hamas’ın, Batı’ya “Eğer bizim kötü olduğumuzu düşünüyorsanız bir de El Kaide’yi deneyin” dediğini yazıyordu.

…Ne anlama geliyor?

Özetle Hamas’ın, hemen tüm liderliği kendinden ayrılan kadrolardan oluşan bir radikal örgütü imha ederek “terorizmle mücadeleye” katıldığını, Batı tarafından muhatap alınabilmesi için beklenen işareti verdiğini söyleyebiliriz.

Bu gelişmelerin, demokrasiyi seçimlere indirgeyen liberalizmin, Hamas ve benzeri örgütleri antiemperyalist olduğunu düşünen sol popülizmin saflarında dikkatle izlenmesi gerektiğine inanıyorum.

Pek umutlu değilim, ama yine de kimi önemli noktalara değinmeye çalışacağım. Birincisi, Hamas’ın ortak ideolojik (dini) varsayımlara, geleneğe, hatta tarihe sahip olduğu insanlarla arasındaki farklara -ne de olsa bu insanlar Hamas’a sahip olduğunu iddia ettiği inançların siyasi sonuçlarını anımsatıyorlardı- konuşarak çözüm aramak yerine, bir camiye saldırmayı göze alarak imha etmeye çalışması düşündürücü. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün dağıttığı bir video, cami baskını sırasında Hamas görevlilerinin kimi militanları infaz ettiğini gösteriyormuş. Belli ki Hamas, Yasama Konseyi’nin Güvenlik Komitesi Başkanı İsmail Asharq’ın El Ahram Weekly’ye belirttiği gibi Gazze’de hiçbir siyasi rakibe izin vermeye niyetli değil: “Hükümet, ister entelektüel, ister etik, ister yurtsever olsun hiçbir sapmaya izin vermeyecektir… Biz savaşan bir Müslüman toplumuz. Sapmalar kabul edilemez, akli dengesi bozuk insanların, halkımıza kendi gündemlerini dayatmasına ihtiyacımız yok”. Buyurun size demokrasiye ve Filistin halkını gelecekte nasıl bir devletin beklediğine ilişkin bir ipucu.

Hamas deneyiminde, siyasal İslamı antiemperyalist bir hareket olarak görüp destekleyen popülist sol için de değerli dersler var. Hamas gibi diğer siyasal İslam akımları çoğu kez, mülk sahibi sınıfların yerel çıkarlarından hareketle şekillenen, kendileri iktidarlarına emperyalist sistemde bir yer açmaya çalışan sınıf ve tabakaların ürünü. Bunların, antiemperyalizm olarak görülen ABD ve İsrail düşmanlığının merkezinde, bireysel özgürlükleri, sınıfsal hakları, eşitlik kavramlarını yadsıyan, tüm bunları bugün konuşmamıza olanak sağlayan Aydınlanma geleneğine karşı çıkan, son derecede karanlık bir çekirdek var.

Siyasal İslamın, koşullar oluştuğunda, emperyalizmle kolaylıkla uzlaşarak, onun yerel taşeronluğunu üstlenmesine izin veren de işte bu çekirdek…

No comments: