Biri, “Oy vermek küfürdür” demiş, bir başkası da “Çağın hastalığı İslamofobidir”. Gerçek şu ki “çağın hastalığı”, “siyasal İslam”dır. Siyasal İslamın, muhalefeti tamamen susturma çabası, kadınların haklarını, özgürlüklerini hedef alırken erkeğin cinsel haklarına kafayı takması, “Kadına karşı şiddetle uluslararası mücadele gününü” kutlamak isteyen kadınlara şiddet uygulaması hep bu hastalığın semptomlarıdır. Aynı semptomlarısergileyen bir hastalık daha var: “Incel” hareketi. Her iki akımın kaynağında da biri tarihsel biri çağdaş bir kadın korkusu var!
KADIN BAĞIMSIZLIĞINDAN KORKU
Siyasal İslamın yorumlarında kadınlar, sık sık toplumsal ve ahlaki düzen için tehdit oluşturan cazibeler olarak tasvir edilir. Bu tasvir, kadınların özgürlüğünün, bağımsızlığının bir fitne (toplumsal kargaşa) kaynağı olabileceğine ilişkin bir korkuya kaynaklık eder.
Fethi Benslama, Psikanaliz ve İslam başlıklı kitabında, kadın korkusunun erkeklerin bilinçdışındaki, özellikle de cinsellik, kimlik ve iktidar üzerine olan kaygılarıyla ilişkili olduğuna dikkat çeker.
(...)
İlahiyatçı Mustafa Öztürk’ün “İslam Kültürünün Yumuşak Karnı Kadın” adlı eserinde de bu konu ele alınır. Öztürk, İslam kültüründe cinsiyet rollerini kısıtlayan patriyarkal geleneklerin, salt İslamdan değil, tarihsel patriyarkal sistemlerden kaynaklandığını savunur. Kadın korkusunun, İslamda kanunlar, dini metinlerin yorumları ve sosyal pratikler aracılığıyla kurumsallaştığını ve bu yapıların kadınları erkek vesayeti altında tutarak özgürlüklerini sınırladığını gösterir.
Kadın bağımsızlığı korkusunun zehirli ve şiddet dolu bir başka yansıması da Batı’da, son 10 yılda, faşist grupların içinde şekillenen “incel” (zorunlu bekâr erkekler) hareketidir. Çoğunlukla çevrimiçi bir alt kültür olan “incel”ler, kendi romantik ve cinsel başarısızlıklarından kadınları sorumlu tutarlar.
(...)