Dünyanın önde gelen borsaları bir yılda yüzde 30’dan fazla değer kaybetti, madenler ve enerji sektöründe emtia fiyatları düşüyor. ABD’de dar gelirlilere hizmet veren büyük mağazalar zinciri Wall-Mart, mallarının fiyatlarını indiriyor. ABD’de ticari krediler piyasası bir yılda 94.9 milyar dolar daraldı. Böylece, medyada depresyon tartışmaları yine canlandı.İçinde “depresyon” sözcüğü geçen ekonomik haberi sayısını gösteren indeks, “dot.com” krizinde 150’ye yükselmişken, 2005’te 50’ye gerilemiş.Şimdi 300’e doğru gidiyor (The Economist, 02/010/08). The Economistbu kaygılara karşın “Merak etmeyin, bu kez olmaz” diyor.
Dersimizi almışız
Milton Friedman’ın onuruna, 2002’de yapılan bir konferansta, zamanın FED Başkan Yardımcısı Ben Bernake, 1929 depresyonunu kastederek, “Haklısınız. Biz yaptık. Üzgünüz. Ancak sayenizde bir daha yapmayacağız” demiş. ÇünküFriedman ve Schwarts, 45 yıl önce yazdıkları bir kitapta, 1929 depresyonunu FED’in sıkı para politikalarına bağlamışlar, “Doğru politika olsaydı depresyon olmayacaktı”diyerek herkesi rahatlatmışlar: Sorun kapitalizmden kaynaklanmıyor!
FED’in dersini nasıl aldığını geçen altı yılda gördük. Bernake, “sayenizde…”derken “dot.com” köpüğü patlamış,otomotive, uçak-havacılık, gemi inşaat, elektronik, makine sanayii, elektrikli ev aletleri, demir çelik, çimento, kalay, bakır madenciliği gibi önemli sektörlerde kapasite fazlası / talep yetersizliği sorunu yine ortaya çıkmıştı. Bizim de aktardığımız gibidepresyon tehlikesi oluşmuştu.Greenspan ve Bernake “derslerini aldıkları için”, acilen diğer merkez bankalarını da ikna ederek, yeni bir köpük inşa etmeye koyuldular. Bushyönetimi ev piyasası üzerinde yeni hırsızlık enstrümanlarının oluşması için gerekli yasal düzenlemeleri de yaptı. Böylece varlık piyasalarını mali sermayenin “üçkâğıtçı” tezgâhına (eşik-altı kâğıtlara ‘AAA’ reytingi verip satanlara başka ne denebilir?) çevirdiler, tarihin en büyük kredi köpüğünü şişirdiler.
Geldik bu güne. Şimdi, karşımızda çok daha büyük bir köpük var ve patlıyor. Bu köpükten çıkacak havanın gideceği başka sektör de kalmadı. Ama Bay Bernake ve diğer merkez bankaları hâlâ üflüyorlar.
Yıkım kaçınılmaz
Kapitalist iktisatçılar arasında sistemin“gerçeğine” en çok Schumpeteryaklaşmıştı, “yaratıcı yıkım” teziyle. Bir kez aşırı üretim (kapasite fazlası) oluştuktan ve sistemi tıkadıktan sonra, bu fazla yok edilmeden yeni bir sermaye birikim hamlesi, büyüme dönemi başlayamıyor. Schumpeter, kapitalizmin kendini bu yıkım yoluyla yenileyen esnek bir sistem olduğunu vurguluyordu. Ancak insan faktörü sorun! Bu yıkımın sonuçlarına katlanmak istemeyen insan, yenilenme sürecini, savaşlara, devrimlere, darbelere vb. dönüştürmeye başlayabiliyor.
Schumpeter de “fazla üretimin”sorunun arkasındaki dinamiği anlamakta zorlanıyor ya da anlamak istemiyordu. Sermaye kendi genişleme sürecini destekleyecek ekonomik fazlayı (artı değeri) işçiye ürettirerek mülk edinemezse, bu kapasitesi gerilemeye başlarsa, ekonomi de yavaşlamaya başlıyor: Üretilen malların satışı (para ile değişerek, içindeki artı değerin/kârın ayrılması) geciktikçe yeni artığın üretilmesi de gecikiyor, bir taraftan yeni yatırımlar için kaynak oluşmazken, diğer taraftan verili kapasite atıl kalarak maliyetleri, işsizliği arttırıyor, ücretler azalırken talep düşüyor, mallar satılmada kalıyor… Artık karşımızda bir fasitdaire vardır.
Bu süreci, “boşlukları” (gecikmeleri) kredi ile doldurup bir süre uzatmak olanaklı. Sermayenin üretken alandan kaçarak, dolaşım alanında, spekülasyon alanında, bu kez birikmiş değerleri (ülkesinde ya da başka yerde) talan ederek birikmeye devam etmesi de… Ama kafası çalışan herkesin görebileceği gibi, birikmiş servetin talan süreci bir gün sona ermek zorunda. Gelecekte üretileceği varsayılan artı-değere güvenerek verilen kredilerin oluşturduğu sistemin, artı değer üretimi gerçekleşmeyince, içi boşalarak bir gün çökmesi de kaçınılmaz.
Şimdi bu noktadayız. Merkez bankaları piyasalara trilyon dolardan fazla likidite bastılar. Batan bankaların zararlarını kamunun üzerine alarak, köpüğün sönme sürecini zamana yaymaya çalışıyorlar. Bir taraftan, bu, en iyi olasılıkla, halkı, gelecek kuşakları uzun süreli, bir yavaş ekonomik büyümeye, yoksulluğa mahkûm edecek. Diğer taraftan, bu tedbirler artı değer üretimini yeniden canlandıracak koşulları yaratamaz. Kapasite fazlası yok olmak sorunda. Daha hızlı artı değer üretecek yöntemlerin, bu yöntemlerin üzerinde yükselecek yeni üretim etkinliklerinin bulunması gerekiyor. Geçen sefer,Taylorist, Fordist üretim teknikleri icat edilmişti. Otomotiv, uçak, ilaç sanayii, elektrikli eşyalar gibi sanayiler ortaya çıkmıştı. Ha, bir de yeni silah teknolojileri ve savaş yöntemlerine dayalı silah sanayii. Moralleri daha da bozmak istemem ama “kapasite fazlasının”, imha edilmesi de işte bu sonuncusuyla ilgili bir süreç olarak yaşandı…
No comments:
Post a Comment