Yirmi beş yıldır, insana son derecede uzak, acımasız ve bir o kadar da saçma bir ekonomik teoriyle“yönetiliyoruz”. Ufak bir azınlık, bu dönemde büyük servetler yaptı. Geri kalan “büyük insanlık” durumunu koruyabildiyse kendini şanslı saydı. Şimdi, 80 yılın en derin mali krizi, en derin resesyonu, belki de depresyonu, kapımıza dayandı. Ama birileri hâlâ eski anlayışlarda ısrarlı, şimdi tükenmiş olan modeli bir biçimde kurtarmanın yollarını arıyorlar. Israr ettikçe modelin saçmalığı, daha da belirginleşiyor.
Anna Scwartz’ın saçmalıkları
Friedman öldü, ama çalışma arkadaşı Schwartz (92) hâlâ yaşıyor. Wall Street Journal kendisiyle bir söyleşi yapmış, halen yaşamakta olduğumuz kriz ve Fed Başkanı Bernanke’yle Hazine BakanıPaulson’un politikaları üzerine. Schwartz, Paulson ve Bernanke’nin “kurtarma paketinden” hoşnut değil. Yanlış yaptıklarını düşünüyor. Ona göre kriz, ancak güvenin restore edilmesiyle çözülebilirmiş; batık bankaları kurtararak, devletleştirerek değil, kapatarak. Schwatrz’a göre “Kötü kararlarınız cezalandırıldığında, iyi kararlar sizi zengin ettiğinde her şey daha iyi işliyor”. Diğer bir deyişle,“bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, kötü karar verirlerse bırakınız batsınlar.”
Belli ki Schwartz, yalnızca, piyasanın bir toplumun içinde var olduğunu unutmakla kalmamış, aynı zamanda, kafasında serbest piyasaya kadiri mutlak, mükemmel ve ilahi bir anlam yüklemiş. Hamaslideri Haniya da geçen hafta Gazze’de yaptığı bir konuşmada, tanrının mali krizi Batılıları cezalandırmak için gönderdiğini (Le Monde, 18/10) söylüyordu. Yanlış kararları (günahları) birinde piyasa cezalandırıyor, diğerinde tanrı.
Schwartz’ın, piyasadan, adeta iradesi olan bir özne gibi söz edişi de Haniya’nın mantığına ne kadar yakın olduğunu gösteriyor. “Eğer ilkeleriniz varsa, ne yaptığınızı biliyorsanız, piyasa size cevap verir”… “Piyasa, yönetim kademesindeki, ne yaptığını bilen insanlara saygı duyar. Akılsızca yatırım yapmış firmalara karşı katı tutumunuzdan dolayı piyasa sizi suçlamaz”… FED başkanı Greenspan’ın hatalı yaklaşımını özetlerken: “piyasalar çok hoşnutsuz olurdu” (vurgular bana ait). Bir tarafta biz zavallı insanlar, diğer tarafta, mutlak bir mükemmellik olarak piyasa: Kurallarına uymayanları cezalandıran bir irade… Bu yüzden ya bırakacağız, günahkârlar batacak. Ya da onları kurtarmaya çalışırsak, piyasa bizi toptan cezalandıracak. Sizi bilmem ama bu noktada, benim aklımaSodom ve Gomora geliyor. Bir an bu teleolojik dünyayı terk ederek yeryüzüne inersek, Schwartz’ın modeli, bilginin piyasada (neyse bu) herkese eşit dağıldığını, herkesin bu bilgiler ışığında kararlarını, bilerek aldığı varsayımına dayanıyor. Diğer bir deyişle bir başka fanteziye…
Piyasa ve toplum
Bu noktada Polanyi’nin “ikili hareket” (double movement) kavramı yeryüzüne inmemize yardımcı olabilir. İki dünya savaşının ve büyük depresyonun yıkıntıları üzerinde ürettiği çalışmasında (Büyük Dönüşüm) Polanyi, 19. yüzyılın ortalarında, kendi kendini düzenleyen piyasa kurumunu toprağı, emeği ve parayı metalaştırma hareketi olarak betimliyordu. Korumacılığı da bu toplumsal varlıkları düzenleme çabası. 20. yüzyılda bu ikili hareket, “refah devleti” yardımıyla piyasayı toplumun içine gömme hareketi olarak kendini gösterdi. Polanyi piyasa düzenlenmezse kendini çevreleyen toplumu ve doğayı yok eder diyordu.
Marx kapitalizmin krizini, yalnızca yok oluş olasılığının ortaya çıktığı an değil, aynı zamanda sermayeninyenilenme, temizlenme süreci olarak görür (Kapital, Cilt I, sf. 625; Cilt III, sf. 249). Bu süreçte, verimsiz yapılar, fazla kapasite, fazla mallar ve fazla iş gücü tasfiye (devalüe) olur. Sermaye daha da merkezileşir, emek süreçleri yeniden düzenlenir. Ama, bu maddi ve manevi anlamda çok sancılı bir yenilenmedir. İnsanlar buna katlanmak istemezler, devlet yoluyla korunmak isterler. Polanyi’nin değindiği “ikili hareketinin” temelinde istek bu var.
Tam bu noktada kapitalizmin çok önemli bir özelliğini anımsamakta yarar var. Sermayenin yenilenme sürecinde, kendilerini korumak isteyen “insanlar” çeşitli sınıflardan oluşurlar. Bunlardan ekonomik ve siyasi olarak ayrıcalıklı noktalardakiler, devleti kullanarak bu ayrıcalıklarını korumak amacıyla“yenilenmenin” maliyetini tüm toplumun üzerine yıkmaya çalışırlar; en azından sosyal demokrat, halkçı bir siyasi oluşum yoksa sonunda başarılı da olurlar.
Bu noktaya kadar, ulus devlet düzeyinde düşündüğümüz bu resim, emperyalist ilişkilerin egemen olduğu uluslararası düzeyi de göz önüne aldığımızda daha da karmaşıklaşır.
Ama yeniden vurgularsak, “kriz bir yenilenme anıdır”, ama salt sermaye için değil, toplum ve sınıflar arası ilişkiler açısından da…
No comments:
Post a Comment