“Küresel girişimci”, “Davos man”, milyon dolarlık CEO çoktan kayboldu. Arkalarından ekranlarımızda oluşan boşluğu şimdi merkez bankaları, hazine bakanları, devlet başkanları doldurmaya çalışıyorlar dünyayı, hatta kapitalizmi kurtarmak iddiasıyla çıktıkları tarih sahnesinde… Tam bu sırada aklınıza Marx’ın “18. Brumaire” kitabının girişindeki saptamalar geliyor: “Geçmiş kuşakların alışkanlıklarının muazzam ağırlığı beyinlerinde.. ve eski kahramanların elbiseleriyle…”.
Yeni kahramanlarımız Bernake, Paulson, Brown, Sarkozy, Merkel bir türlü yeni rollerine uyum sağlayamıyorlar, geçmişin alışkanlıkları, neoliberalizmin ağırlığı altında eziliyorlar. Eski önyargılar, korkular boyunlarında ağır bir taş gibi.
Kimin için bu ‘gösteri’
Kahramanlar TV ekranlarında, bir toplantıdan öbürüne koşturuyor, aç gözlü spekülatörleri, bankacıları, “yönetişim hatalarını” suçluyorlar, cuma günü Filozof Alain Badiou Le Monde’da soruyordu gözlerimizin önünde Hollywood yapımı kötü bir felaket filmi gibi sergilenen “Bu kriz hangi ‘reel’den kaynaklanan bir gösteridir”.. ve ekliyordu: “Gerçek olan bu film değil, gösterildiği salon.” Bizim oturmakta olduğumuz salon…
Biz korkuyla izlerken birileri “merak etmeyin, nasıl olsa mutlu son” diye güven veriyor. Biz dün, bu birilerinin “eşik altı ‘morgiç’ kredileri yerel bir sorundur merak etmeyin”; sonra, “ABD mali sektörüyle sınırlı, resesyon filan beklemeyin”; giderek “1929’dan bu yana en büyük mali kriz ama dersimizi aldık, kısa bir resesyonla atlatacağız” vaatlerini anımsıyoruz. Şimdi “Resesyon biraz uzun olabilir, ama depresyon filan beklemeyin”leri duydukça içimiz daralıyor.
Bu sırada birileri “Marx haklı mıydı” diye sorup “hayır değildi” diyebilmek için bin bir takla atarken yalnızca cehaletlerini sergiliyor. Bir başkaları, şimdi“tarih yeni bir döneme girdi, devlet müdahalesi filan, daha eşitlikçi, güvenlikli bir ekonomik model geliyor” diyerek avunuyor.
Birincileri boşuna kaygılanıyorlar, ikincileri de boş yere umutlanıyor. Marx haklı olsa ne yazar, eğer ortalıkta iradesini düzene dayatmaya hazırlanan bir toplumsal hareket yoksa... Siz tartışma toplantısı mı sanıyorsunuz tarih sahnesini? Ve yine ortalıkta düzene kendi iradesini dayatmaya hazırlanan bir siyasi hareket yoksa, daha eşitlikçi, daha güvenlikli bir ekonomik model beklentisi boş bir umut… Bugün bizi kurtarmaya çalışanlar, kriz gelirken tüm uyarılara kulaklarını tıkamıyorlar mıydı? Dün kimi düşünerek kulaklarını tıkadılarsa, bugün de yine onları kurtarmaya çalışıyorlar, çalışacaklar, bizleri değil. Bankaların deliklerinden içeri kürekle karılan trilyonlarca doları kim ödeyecek sanıyorsunuz. Önce ABD ve Avrupa halkı, sonra da hiç merak etmeyin bizler… Hatta eğer ABD ve Avrupa halkları itiraz etmeye başlarsa, yükü omuzlamaya hazırlanın. Cecil Rhodes, emperyalizmden yakınan meclis üyelerine, “Beyler, İngiltere’de toplumsal devrimi önlemek için gerekli” demiyor muydu?
Kurbağa ve akrebin hazin öyküsü
Birileri de “hayır bu kriz yönetişim hatasından kaynaklandı” dedikçe benim aklıma, kurbağa ile akrebin “ne yapayım bu benim doğamda var”sözleriyle biten hazin öyküsü geliyor.
Geçen hafta New York Times, 10 yıl önce hazine bakanlığında yapılan çok ilginç bir toplantıyı aktarıyordu. (Faiola, Nakashima ve Drew, 15/10/08). Toplantıda, Emtia Gelecek Piyasaları Komisyonu Başkanı 57 yaşındaki Bayan Brooksley E. Born, Greenspan’ı, Rubin’i ve Borsa Denetim Komisyonu Başkanı Levitt’i türevlerin ne kadar riskli bir piyasa oluşturmaya başladığına, denetlenmeleri gerektiğine ikna etmeye çalışıyor. Greenspan, Rubin ve Levitt, Born’a şiddetle karşı çıkıyor, yetkisini kullanarak bir şey yapmasını engellemeye çalışıyorlar; toplantıdan sonra da bu çabalarını yoğunlaştırıyorlar. O sırada tarih Born’u desteklemek üzere önlerine, ünlü “LTCM krizini” atıyor. Beyler, hiç aldırmıyor, krizden ders çıkarmıyor, direnişlerini sürdürüyorlar. Sonunda Born istifa etmeyi tercih ediyor.
Halbuki 1998’de Born’un uyarılarına kulaklarını kapatan, Greenspan’ın 1967’de “Altın ve Ekonomik Özgürlük” başlıklı bir denemesi var. Greenspan bu denemesinde, “1929 depresyonu”nu gevşek para politikalarına bağlıyor, diyor ki: “Fed’in piyasaya pompaladığı aşırı kredi, borsaya sıçradı - muazzam bir spekülatif köpük yarattı… 1929’da spekülatif dengesizlikler öyle bir düzeye ulaşmıştı ki Fed’in aşırı kaynakları geri emme politikası iş çevrelerinin moralini bozdu. Neticede ABD ekonomisi çöktü” (Aktaran, Counter Punch 17/10). Greenspan Fed’e geliyor, önce “dot.com” köpüğüne göz yumuyor, sonra da, piyasaya parayı basıp, bu günkü mali krizi tetikleyen ev-piyasası köpüğünü yaratıyor.
Prof. Jagdish (küreselleşme harikadır) Bhagwati de Financial Times’daki “Yıkıcı Yaratıcılıktan Sakınmalıyız” başlıklı yazısında, “Wall Street Hazine Bakanlığı Kompleksi” dediği ilişkiler ağından yakınıyor, “Rubin Hazine bakanlığına Goldman Sachs’tan geldi sonra Citigroup’a gitti. Paulson, Goldman Sachs’tan Hazine bakanlığına gitti, şüphesiz yine Wall Street’e dönecek. Bu network içindekiler Wall Street’in uydurduğu iyimser senaryoları paylaşırlar” diyordu (16/10/08).
Yapılacaklar belli ama…
Şimdi ABD halkı bu insanların krize çare bulmasını, depresyonu engellemesini bekliyor. Yapılacaklar da üç aşağı beş yukarı belli. Ama hem bu beylerin doğalarında yok, hem de ait oldukları gelenekte.
Berkley’den Prof. Brad Delong’un The Guardian’daki, bugüne kadar olanlara ilişkin aktarımlarını kısaca özetlersek: Önce Friedman’dan öğrendiklerini uygulayıp piyasaya para bastılar; olmadı. Sonra Summers ve DeLong’un savunduğu teoriyi anımsayıp beklentileri değiştirmek için faiz indirdiler; o da çalışmadı. Tüketiciye postayla para gönderdiler; bir işe yaramadı. Bunun üzerine bankaları birleşmeye, birbirini kurtarmaya zorladılar; etki yapmadı. Biraz da piyasa temizlesin diye Lehman’ı kendi haline bıraktılar, batınca ortalık birbirine girdi. Nihayet Paulson’un 700 milyarlık paketine geldik; “ama piyasa onu yutarken yutkunmadı bile”. Şimdi “zehirli varlıkları”, batık ipotekleri satın alıyorlar. “O da çalışmazsa” diyor DeLong “o zaman depresyonu engellemek için Keynesgil alarm zillerini çalıp devlet harcamalarıyla muazzam bir altyapı inşasına girişeceğiz”.
Halbuki hemen daha baştan, Krugman, Stiglitz, Roubini gibi ekonomistlerin, önerilerini dinleyip, dikkati bankacılar değil de iç talebi güçlendirmek üzerinde yoğunlaştırıp, işsizlik sigortalarını arttırsalar, yıllardır ihmal edilen altyapı yatırımlarına, sağlık eğitim, konut gibi alanlara para harcamaya başlasalardı hem ülkeleri kendini yeniler, hem durgunluğun depresyona dönüşmesi riski azalır hem de halkının durgunlukta çok fazla sıkıntı çekmesi önlenirdi. Hiç olmazsa bir sonraki krize kadar… Ama doğalarında yok. ABD’de altı banka bu yıl çalışanlarına 70 milyar dolar ikramiye ödeyecekmiş...
Obama farklı bir şey yapar mı dersiniz? 1929’da olduğu gibi büyük işçi hareketleri ortaya çıkıp da zorlamazsa, onun da yapacağını sanmıyorum. Ne de olsa Rubin şimdi onun danışmanı, Wall Street de kampanyasına 10 milyon dolar yatırmış durumda…
No comments:
Post a Comment