Monday, December 30, 2019

‘Eğitim şart’

İşçi sınıfından bir kadına, Boris Johnson için “bizden biri” dedirtenler üzerinde düşünmeye devam ederken YouTube’da, bu düşüncelerimle buluşan bir kısa filme rastladım.
İlyada’yı antik Yunancadan ezbere aktarabilmek
Johnson, bir televizyon kanalında söyleşi yaparken, “Ne zaman kendimi zor bir durum içinde, çaresiz hissetsem kendi kendime İlyada’yı söylemeye başlarım” dedikten sonra Homeros’un İlyada şiirinin bir bölümünü antik Yunanca olarak, adeta bir tiyatro performansı gibi el kol hareketleriyle vurgulayarak aktarmaya başladı. 
(...)

Thursday, December 26, 2019

İngiltere dersleri-II

Pazartesi yazımı, İşçi Partisi’nin seçim yenilgisinden “gereken dersleri çıkarabilmek için -ki, bu yalnızca bir olasılıktır- ben bakış açısını biraz değiştirmek istiyorum: ‘Ya, verili durumun üzerindeki yapısal belirleyicilerin altında, İP’nin bu seçimleri kazanması zaten olanaksız idiyse?’ sorusuyla bitirmiştim.” Şimdi oradan devam edeceğim.

Bazı ‘durumlarda’ bazı engeller aşılamayabilir

Bunu, “çözümsüz, aşılamayacak çelişkiler de vardır” olarak da ifade edebiliriz. Bu tür çelişkiler en fazla, çelişkinin bir tarafına dayanarak yönetilebilirler. Aşılabilmeleri (aufhebung) için, her iki tarafıyla birlikte tamamen ortadan kaldırılmaları gerekir. Bu seçimlerde İP’nin kendini böyle bir durum içinde bulduğunu, gereken dersleri çıkarabilmek için en azından bu olasılığı göz önüne almamız gerektiğini düşünüyorum.

(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız

Monday, December 23, 2019

İngiltere dersleri - 1

İngiltere seçimlerinin sonuçlarından çıkarılacak önemli dersler olabilir. Bunun için, seçim sonuçlarını kapitalizmin ve işçi sınıfının tarihinde yeni bir durumun semptomu olarak da değerlendirmek gerekiyor…
N’oldu şimdi?
İngiltere’de, İşçi Partisi 2017 genel seçimlerine giderken Corbyn yönetiminde büyük bir atılım yaptı, üye sayısını yüzde 100 artırarak 600 bine çıkardı. Çoğu gençlerden oluşan bu “yeni parti” seçimlerde, 30 yeni milletvekili kazandı, oylarını da yüzde 30’dan yüzde 40’a yükseltti. Bu sonuçlar, seçimlerden önce mecliste çoğunluğa sahip olan Muhafazakâr Parti’yi, seçimlerden sonra ancak bir azınlık hükümeti kurabilecek konuma düşürdü.
(...)

Thursday, December 19, 2019

İngiltere seçimlerinde sürpriz ve ironi

İngiltere genel seçimlerinin sonuçları bir sürpriz oldu; bir de ironi var!

Sürpriz: Muhafazakâr Parti “Brexit’i halledelim sonra işimize bakalım” sloganıyla yürüttüğü seçim kampanyasıyla Kuzey İngiltere, Galler ve Midlands bölgelerinde, 1930’lardan beri yalnızca İşçi Partisi’ne oy vermiş enerji, maden, imalat sanayi sektörlerindeki işçilerinin büyük kesiminin oylarını almayı başardı; mecliste 80 iskemleli bir çoğunluk elde etti.

İroni: Muhafazakâr Parti’nin seçimlerden sonra açıklamaya başladığı ekonomik program, ilginç bir biçimde, İşçi Partisi’nin “kemer sıkmaya son” temalı, neo-liberal modele son vermeyi amaçlayan ekonomik programına çok benziyor. Kısacası, Muhafazakâr Parti, İngiltere’nin siyasetini, İşçi Partisi’nin hem oy tabanından, hem de ekonomik programından aldıklarıyla değiştirmeye başlıyor.
(...)


Monday, December 16, 2019

İleri doğru büyük bir adım

Birleşik Krallık (İngiltere) ekonomik ve siyasi olarak bir uçurumun kenarına gelmişti. Perşembe günü yapılan genel seçimlerde, seçmen ileri doğru büyük bir adım atarak Muhafazakâr Parti’ye 1935’ten bu yana en büyük zaferini hediye etti. Şimdi ülkeyi “demokrasiden”“Yeni Faşizme” doğru bir seri değişiklik bekliyor.
Muhafazakâr Parti’nin manifestosu, yasama, yürütme, yargı arasındaki ilişkiyi, yargıyı ve yasamayı zayıflatacak, yürütmeyi güçlendirecek biçimde değiştireceğini söylüyordu. Hükümetin parlamentoyu askıya alma yetkisi de güçlendirecek. BBC ve Kanal-4, daha dikkatli yayın yapmak zorunda kalacak. Devlet bürokrasisine yönelik reformlar bürokrasinin içine yandaşları doldurmayı kolaylaşacak. Kısacası, iktidara gelen “Yeni Faşist” hareketlerin devleti ele geçirme planındaki adımlar gündeme gelecek.
(...)

Thursday, December 12, 2019

İngiltere uçurumun kenarında

12 Aralık 2019 Perşembe


Bugün, Birleşik Krallık (İngiltere) seçmeni “ileri” doğru bir adım atmakla, uçurumun kenarından geri dönmek arasında bir seçim yapıyor. Seçimlerden iki gün önce, sağ ve sol yorumcular arasında iki olasılık genel kabul görüyordu: Ya bir Muhafazakâr Parti çoğunluk hükümeti ya da bir İşçi Partisi azınlık hükümeti. Bir İşçi Partisi çoğunluk hükümeti çok uzak bir olasılık. Bir Muhafazakâr Parti çoğunluk hükümeti kurulursa, seçmen “ileri” doğru büyük bir adım atmış demektir.

Tarihsel genel seçimler


İngiltere tarihinde, yeni bir ekonomik model getiren iki seçim var. Birincisi, II. Dünya Savaşı’nın hemen ardından herkese ücretsiz hizmet verecek ulusal bir sağlık sisteminin ve genel olarak “refah devletinin” kurulma sürecini başlatan 1945 seçimleri. İkincisi, Margaret Thatcher’i iktidara getiren, neo-liberal dönemi başlatan 1979 seçimleridir. Bugün yapılmakta olan seçimler, neo-liberal dönemi kapatarak yeni bir ekonomik modele geçilmesinin ya da Singapur tarzı dizginlerinden boşanmış, “Yeni Faşizme” doğru koşan bir kapitalizmin yolunu açacaktır.
(...)

Monday, December 09, 2019

NATO’nun geleceği karanlık

NATO’nun kuruluşunun 70. yılında düzenlenen liderler toplantısından önce Fransa Devlet Başkanı, The Economist dergisiyle yaptığı söyleşide, örgütün durumunu tanımlamak için “beyin ölümü” kavramını kullanınca, ortalık karıştı. Durumu kavrayamayan biri “senin beynin ölmüş” derken, bir başkası “hakaret” olarak kabul ettiğini açıkladı. Halbuki Macron gerçek bir duruma işaret ediyordu: NATO stratejik düşünme, uzun dönemli hedef saptama yeteneğini kaybetti.

NATO toplantıdan, kuruluşun “siyasi boyutunu güçlendirmeye yönelik uzun dönemli bir düşünme sürecine” girmeye karar vererek, bir anlamda, Le Monde’un başyazısında vurguladığı gibi “beyninin ölmediğini kanıtlama planıyla” çıktı. NATO bunu başarabilir mi? Bence başaramaz!

 ‘Blok’ sorunu 

NATO’nun uzun “dönemli düşünme” yeteneğine ilişkin kötümserliğimin arkasında yapısal bir etken var. NATO, II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD hegemonyasının aracı ve ABD - Avrupa ortak yaşam alanının koruyucusu olarak kuruldu.

Başka türlü söylersem NATO bir “iktidar blokunun” küresel (emperyalist) çıkarlarını, bu blokun liderliğinin gözetimi altında, korumak üzere kuruldu. Şimdi ne bu iktidar blokunun ne de liderliğin “Soğuk Savaş” öncesindeki gibi tutarlı ve istikrarlı bir varlığa sahip olduğundan söz etmek olanaklı.
(...)

Yazının gtamamını okumak içişn tıklayınız

Thursday, December 05, 2019

1930’lara mı dönüyoruz?


Kapitalizmin tarihindeki üç kritik dönemini birden yaşıyoruz. Bu üç dönemin içinde en belirgin olan bence 1930’lar.

Bir şeylerin sonu

İngiliz hegemonyası altında gelişen liberal (serbest piyasacı) küreselleşme, 1929 finansal krizini izleyen “Büyük Depresyon” döneminde çöktü. Finansal kriz, depresyon, “serbest piyasa” fantezilerine son verdi. Yeni hegemonya merkezi olarak yüksen ABD’de 1933-39 döneminde uygulanan, ekonomik-sosyal programla (“New Deal”) birlikte liberal/serbest piyasa dönemi kapandı. Bu program, devletin (yatırımlarıyla, sosyal harcamalarıyla, tüketimiyle - yarattığı taleple, koyduğu kurallarla) kapitalist ekonominin, düzenleyici ve kurtarıcı bir parçası olduğunu kabul ediyordu....

(...)

Monday, December 02, 2019

Üç dönem aynı anda…

İçinde bulunduğumuz dönemin olası yönü üzerinde düşünenler, kendilerine yardımcı olacak tarihsel analojiler arıyorlar. Ancak herkes başka dönemi örnek almaya çalışıyor. Dahası bu yaklaşımların hemen hepsinde doğruluk payları olabiliyor. Bu durum, yazarların yetersizliğinden değil, daha çok, yaşadığımız dönemin karmaşıklığından kaynaklanıyor: Kapitalizmin üç tarihsel dönemini aynı anda yaşıyoruz.
Durumun bileşenleri
 (1) Çok şiddetli bir finansal krizin ardından dünya ekonomisi ağır bir borç yükü altında, bir düşük büyüme (ya da durgunluk) sürecinden çıkamıyor. Bir küreselleşme sonrası dönemde olduğumuzu gösteren veriler giderek çoğalıyor. Örneğin, ticaret savaşlarından, korumacılık dalgasından söz ediyoruz...

Thursday, November 28, 2019

Kadına şiddet ‘normal’

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde İstiklâl Caddesi’nde buluşan yaklaşık 2000 kadına polisin, biber gazı ve plastik mermiyle müdahale etmesine, aynı günlerde, siyasal İslamın “yandaş” medyasında kimi tiplerin, İstanbul Sözleşmesi’ne orantısız bir şiddetle saldırmasına bakarak, AKP Türkiyesi’nde kadına karşı şiddetin normalleştiği, kurumlaştırılmasını amaçlayan bir eğilimin giderek güçlendiği söylenebilir.

Femicide’

Femicide” ya da kadın cinayetleri istatistiklerine kabaca bir bakış yukarıdaki iddiayı destekliyor. Avrupa çapında veri toplayan EUROSTAT, eşleri, yakınları tarafından öldürülen kadınların sayısını...

Monday, November 25, 2019

‘Emperyalizm’ ve ‘ulusalcılık!’

Sık sık çetrefilli bir ikilemle karşılaşıyoruz. Bir tarafta ABD kaynaklı darbe girişimleri, öbür tarafta ülkesini yönetmekte zorlanan, kitlesel muhalefet dalgalarıyla boğuşan, çoğu, en hafif tabiriyle otoriter eğilimler sergileyen yönetimler. Liberal entelijansiya, tüm dikkatini demokrasi adına, emperyalizmi yok sayarak, ABD’nin basıncı altındaki rejimlerin “eksikleri” üzerinde yoğunlaştırıyor. Ulusalcı entelijansiya tüm dikkatini ABD dış politikası üzerinde yoğunlaştırıyor, bu otoriter rejimlere yönelik eleştirileri emperyalizme verilen destekler olarak görüyor. Ben bu iki tutumun da yanlış olduğunu düşünüyorum.

Biri emperyalizm mi dedi?

LeninBukharin, Luxemburg, daha sonra Arendt, Fanon… Kapitalist emperyalizm hakkında iyi kötü bir fikrimiz var: Kapitalist emperyalizm, askeri müdahaleden, darbeden, açık şiddetten daha geniş bir pratikler alanını kapsıyor, özellikle ekonomik bağlamlılık ilişkileri, ideolojik etki üzerinden işliyor.

Thursday, November 14, 2019

Bolivya’da darbe

Bolivya’da seçim sonuçları iktidar ve muhalefet arasındaki gerginlikleri sokağa taşıdı. Faşist çeteler, Morales taraftarı yerli halka saldırmaya başladılar. Yerli halkın da saldırılara cevap vermeye başlaması bir iç savaş olasılığını gündeme getirdi. Ordu “istikrarını sağlamak” adına Morales’i istifaya çağırdı. Morales istifa etti, Meksika’ya gitti.

Küba, Venezüella, Arjantin yönetimleri ve İngiltere’de İşçi Partisi Başkanı Corbyn darbeyi kınadılar. Hemen her yerde sol hareketler, emperyalizmin müdahalesinden, Latin Amerika’daki hibrit savaş hamlesinden söz ediyorlar. Darbeyi, emperyalizmi, sokaklardaki faşist çeteleri lanetlemek gereklidir, ancak, yaşananlardan ders almak için yeterli değildir. Madalyonun öbür yüzüne, Morales yönetimine de bakmak gerekir.

Büyük ekonomik başarı

(...)

yazınınn tamamını okumak için tıklayınız

Monday, November 11, 2019

İlginç zamanların garip halleri


Dilerim ilginç zamanlarda yaşarsın” ünlü bir Çin bedduasıdır. Kısa bir ufuk turunda rastlayacağımız gariplikler, bu bedduanın gerçekleşmiş olduğunu gösteriyor.

Geç(emey)iş sürecinde

Bir dönem bitti, yenisi başlayamıyor” saptaması bir “geçiş” değil “geçemeyişe” işaret eder. “Bu geçemeyiş”, akla Hegel’in “kötü sonsuz” (“değişemeden kendini tekrarlayarak büyümeye devam etme”) kavramını getiriyor. “Kötü sonsuz” içinde şeyler giderek canavarlaşırlar.
Örneğin: Gelir dağılımındaki müstehcen eşitsizlik, hane halkının yüzde 8’inin toplam servetin yüzde 85’ine sahip olmasına karşın derinleşmeye devam ediyor...
(...)

Friday, November 08, 2019

BOP’tan KGK’ye yeni Ortadoğu

Başbakan Erdoğan, kendini eşbaşkan ilan ettiği Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), Irak işgali fiyaskosuyla, 2004’te Mısır ve Körfez ülkelerinin itirazı birleşince komaya girdi. Arap isyanları döneminde, BOP’u komadan çıkarma çabaları sonuçsuz kaldı. Nihayet Rusya’nın Suriye’deki başarısının, IŞİD’in yenilgisinin ardından Başkan Trump, güvenlik bürokrasisinin tüm itirazlarına kulağını kapatarak komadaki hastanın fişini çekmeye karar verdi.
Şimdi “ABD bölgeden çıkıyor mu”, “Bu ABD’nin ‘Süveyş krizi’ mi?”... “Öyleyse Ortadoğu portföyünü kim devralıyor” gibi sorular yoğun biçimde tartışılırken, Rusya’nın bir cevap olarak “Körfez Güvenlik Konsepti” başlıklı bir projeyi uygulamaya koymaya başladığı görülüyor. Bu sorular ve Rusya’nın hamlesi, büyük güçler arası rekabet ve paylaşım gerginliklerinin daha da artacağını düşündürüyor. 
(...)

Monday, November 04, 2019

‘Canavarların zamanı-II’ ve Türkiye

Atlantik Konseyi, 2016’da yayımladığı Küresel Riskler 2035 başlıklı raporunu, Gerileme ya da Rönesans başlıklı bir çalışmayla güncelledi. Okurken, 14 Kasım tarihli yazımda aktardığım “Eski dünya ölüyor, yenisi doğmakta zorlanıyor: Şimdi canavarların zamanıdır” sözleri geldi. 

'Bir tarihsel ritim bitti'

Rapor, 2016 raporunun saptadığı eğilimlerin daha da güçlendiğini vurguladıktan sonra ekliyor: “Soğuk Savaş sonrası düzen bir ‘yeni normal’ yaratamadan çözülmeye devam ediyor”. 1990’ların tek kutuplu dünyası... Artık kesinlikle geride kaldı”. “ABD’nin gerilemesinin kesinleşmesi kaçınılmaz değil ama Çin ile açık bir çatışma riskleri artırır”. “Çin’de sert bir ekonomik kriz patlak verirse bu, dünya çapında bir ekonomik yıkıma, korumacılığa, siyasi istikrarsızlığa yol açar.”
Rapor, “bu jeotektonik ve jeostaretjik kaymalar döneminin daha birçok yıl etkisini göstermeye devam edeceğini” düşünüyor. Çünkü “Batı önderliğinde kurulan liberal düzene yol açan tarihsel ritim sona ermiştir”.
(...)

Thursday, October 31, 2019

Yeni dalga yükselirken...

Önce bir not: Geçen yüzyılın başında, modern devleti kurarak parlamenter demokrasiye doğru yola çıkmış Aydınlanmacı ve bağımsızlıkçı bir Cumhuriyetin bayramı, onu yıkarak, parlamenter demokrasiden tamamen uzaklaşmış, emperyalizme bağımlı bir “Cumhuriyetin” sultası altında, “kutlandı”... Heyecanınızı paylaşmadığım için bağışlayın.
Bu sırada, “Büyük durgunluk” içinde ikinci isyan dalgası, küresel çapta (Lübnan, Irak, Şili, Ekvador, Haiti, Hong Kong, Londra...)  “zamanın ruhunu” yeniden şekillendirerek yükselmeye devam ediyor. Bu konu artık dünya medyasının gündeminde, yorumcular, “Neden?”, “Nasıl?”, “Nereye doğru” sorularına cevap arıyorlar.
Muhafazakâr tarihçi Nial Ferguson The Times’taki köşesinde bu şöyle diyordu: “Geçmişteki büyük devrimci dalgaların ortak amaçları vardı. 1789’da Serbestlik, Eşitlik, Kardeşlik; 1848’de (ve 1989’da) ulusçuluğun baharı; 1917’de barış, toprak, ekmek; 1968’de savaşma seviş. Bugün dünyanın birçok yerinde patlak veren protestolarda böyle bir ortak tema bulamıyoruz.”
(...)

Monday, October 28, 2019

ABD’den ‘demokrasi’ dersleri

ABD’de Başkan Trump’ı azletmeye yönelik süreç, kapitalist demokrasi üzerine önemli dersler içeren “atanmışlar- seçilmişler” çatışmasını gündeme getirdi.
Bu konu bize yabancı değil! Türkiye’de, siyasal İslamın rejimi inşa edilirken, demokratlığı kimseye bırakmayan liberal entelijansiyanın, “seçilmişler-atanmışlar” ikilemini, biteviye AKP’den yana vurgulamış olması, kapitalist demokrasinin işleyişine, “hukuk devletinin” kurumlarına ilişkin bir cahilliği sergiliyordu.

Kapitalist demokrasi...
Kapitalist demokrasi, totaliter/faşist projelere karşı kendini, anayasa ve hukuk düzeni ile korur. (...)



Thursday, October 24, 2019

Yeni bir dalga mı?

Kapitalist dünya ekonomisinin yapısal krizinin içinde, senkronize mali krizlerin ve resesyonların yanı sıra, kimi dönemlerde toplumsal hareketlerde, kitlelerin politize olma eğiliminde bir senkronizasyon görülüyor.

Kısa bir ufuk turuBu yılın ilk yarısında, Cezayir ve Sudan’da halk isyanları “adamları” devirdi. Eylülde, Mısır’da darbeci General Sisi’nin rejiminin yolsuzlukları sosyal medyada yankılanmaya başlayınca toplumsal muhalefet aniden patladı. Irak’ta da 1 Ekim’de başlayan sokak ve sosyal medya eylemlerinde 120 kişi öldü; 6 bin yaralı, yüzlerce tutuklu var. Lübnan’da da halk, etnik dini ayrımları aşarak rejime karşı hep birlikte sokaklara döküldü. Halen ekonomi, günlük yaşam felç olmuş durumda.
Şili ve Ekvador’da büyük protesto gösterileri ülkeleri sarsıyor.
(...)

Thursday, October 17, 2019

“Cui bono”


Trump’la yapılan bir telefon konuşmasının ardından başlayan ‘Barış Pınarı Harekâtı’, milli servet ve can kaybına yol açarak, ülkedeki ekonomik istikrarsızlığı, bölgedeki kaosu besleyerek devam ediyor. Öyleyse, “Cui bono” (kime yarıyor) diye sormak gerekiyor.

Ne ABD’ye ne Türkiye’ye…

Trump’ın “askerlerimizi Suriye’den çekiyoruz” açıklamasını, tutarlı bir dış politika stratejisi kapsamında yaptığını söylemek çok zor. O açıklama, daha çok bir seçim yatırımına benziyor. Zaten tüm ABD güvenlik bürokrasisi, Pentagon, her iki partiden dış politika uzmanları ortada, vahim bir hata olduğundan söz ediyorlar; AKP Türkiye’sine yönelik birtakım yaptırımların, devreye girmeye başlamasının gösterdiği gibi Trump üzerindeki baskılar giderek artıyor.
ABD güvenlik bürokrasisinin, uzmanlarının, Trump’ın ABD askerlerini, IŞİD’e karşı en önemli müttefiki olan Suriye Demokratik Güçlerini, esas olarak Kürtleri, kendi kaderlerine terk ederek, Suriye’den çekme kararını eleştirmelerinin arkasında iki gerekçe var. (1) Bu karar, ABD’nin bölgedeki etkisinin gerilediğine ilişkin inancı güçlendiriyor. (2) ABD’nin en yakın müttefiklerini yalnız bırakma eğiliminin, halen yeniden şekillenmekte olan uluslararası dengeler içinde çok olumsuz sonuçlar yaratacağına inanılıyor. Suudi Arabistan’da Aramco’yu hedef alan büyük saldırıdan sonra Krallık, ABD’den İran’a yönelik bir misilleme beklemişti. Pazartesi gün gazeteler, Suudi Arabistan’ın Putin’i alay-ı vala ile ağırlamakta olduğunu yazıyor, “bir şeyler başlıyor” yorumları yapılıyordu.
Kürtler de “ABD sırtımızdan bıçakladı” diyerek bölgede konumlarını Rusya’dan ve Suriye rejiminden yana değiştirmek üzere gözden geçirdiler. Pazartesi günü, Kürtlerin Suriye’deki geleceğine ilişkin stratejik bir anlaşmanın gerçekleştiğinden söz ediliyor, Suriye rejiminin askerleri Kürt bölgelerine bu kez kurtarıcı olarak geri geliyordu.
AKP Türkiye’si, Trump’tan aldığına inandığı “yeşil ışık” üzerine Suriye topraklarına girince, aniden, derdini kimseye anlatamadığını gördü. ABD, Avrupa Birliği, NATO bu harekata karşı olduklarını, silah satışlarını askıya aldıklarını söylüyorlar, biteviye, “saldırı”, “istila”, ÖSO için de “Türkiye’nin kiralık askerleri” kavramlarını kullanılıyorlar. Trump da pazartesi günü, bir “U” dönüşüyle, harekatın durdurulmasını istedi, yaptırımlar açıklamaya başladı. IŞİD’in harekatın yarattığı kaostan yararlanarak yeniden bayrak açtığından söz ediliyor; olası gelişmelerden AKP Türkiye’sinin sorumlu tutulacağı anlaşılıyor.  Arap Birliği ülkeleri Katar hariç oy birliğiyle “Harekâtı” protesto ettiler. Arap ve İsrail medyası “Harekâtı” eleştiren yorumlarla dolu.  
Diğer taraftan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Özel Temsilcisinin Türkiye ile Suriye'nin ‘gerçek zamanlı olarak’ diyalog halinde olduklarını söylemesi (Cumhuriyet), yakın zamana kadar Esat’ı devirme hedefinde ısrar eden AKP’nin dış politikasının iflasını sergiliyor.

Peki kimin?

Başlıktaki soruya dönersem, rahatlıkla “Rusya’ya” diyebilirim. Rusya Suriye rejiminin zaferi için çabalıyordu, hedefine iyice yakınlaştı. ABD’nin Suriye’deki varlığından, Kürtlerin buna aracı olmasından çok rahatsızdı; şimdi rahatladı. Ancak Suriye, Rusya için, “büyük jeopolitik oyun” içinde yalnızca bir konu.
Örneğin, Rusya AKP Türkiye’sini Batı’dan koparmaya çalışıyordu; bu cephede bir mevzi daha kazandı: Türkiye’ye yaptırımlar uygulanıyor, silah satışları askıya alınıyor, NATO’dan çıkarmaktan, İncirlik’teki taktik nükleer silahların başka bir yere taşınmasından söz ediliyor. AKP  liderliği ABD’yi, Batıyı Rusya ile dengelemeye çalıştıkça ekonomik, teknolojik, siyasi zaaflarının da katkısıyla, ülke kaygan bir zeminde Rusya’ya doğru kaymaya devam ediyor. ABD, Ortadoğu’da etkisini ve güvenilirliğini yitirdikçe, ittifaklarına sadakatini Suriye’de kanıtlayan Rusya, oluşan “boşluğu” bir çekim merkezi olarak doldurmaya başlıyor. Hatta, ABD’nin boşalttığı tesislere yerleşmeye başladığı söyleniyor
Dünyanın tepkisine, can-servet kaybına, ekonominin durumuna bakınca, ülkesinde Kürt sorununa barışçı bir çözüm bulamayan AKP liderliği için, içimden “yüzüne kızdı burnunu kesiyor” demek geliyor.