Thursday, October 31, 2019

Yeni dalga yükselirken...

Önce bir not: Geçen yüzyılın başında, modern devleti kurarak parlamenter demokrasiye doğru yola çıkmış Aydınlanmacı ve bağımsızlıkçı bir Cumhuriyetin bayramı, onu yıkarak, parlamenter demokrasiden tamamen uzaklaşmış, emperyalizme bağımlı bir “Cumhuriyetin” sultası altında, “kutlandı”... Heyecanınızı paylaşmadığım için bağışlayın.
Bu sırada, “Büyük durgunluk” içinde ikinci isyan dalgası, küresel çapta (Lübnan, Irak, Şili, Ekvador, Haiti, Hong Kong, Londra...)  “zamanın ruhunu” yeniden şekillendirerek yükselmeye devam ediyor. Bu konu artık dünya medyasının gündeminde, yorumcular, “Neden?”, “Nasıl?”, “Nereye doğru” sorularına cevap arıyorlar.
Muhafazakâr tarihçi Nial Ferguson The Times’taki köşesinde bu şöyle diyordu: “Geçmişteki büyük devrimci dalgaların ortak amaçları vardı. 1789’da Serbestlik, Eşitlik, Kardeşlik; 1848’de (ve 1989’da) ulusçuluğun baharı; 1917’de barış, toprak, ekmek; 1968’de savaşma seviş. Bugün dünyanın birçok yerinde patlak veren protestolarda böyle bir ortak tema bulamıyoruz.”
(...)

Monday, October 28, 2019

ABD’den ‘demokrasi’ dersleri

ABD’de Başkan Trump’ı azletmeye yönelik süreç, kapitalist demokrasi üzerine önemli dersler içeren “atanmışlar- seçilmişler” çatışmasını gündeme getirdi.
Bu konu bize yabancı değil! Türkiye’de, siyasal İslamın rejimi inşa edilirken, demokratlığı kimseye bırakmayan liberal entelijansiyanın, “seçilmişler-atanmışlar” ikilemini, biteviye AKP’den yana vurgulamış olması, kapitalist demokrasinin işleyişine, “hukuk devletinin” kurumlarına ilişkin bir cahilliği sergiliyordu.

Kapitalist demokrasi...
Kapitalist demokrasi, totaliter/faşist projelere karşı kendini, anayasa ve hukuk düzeni ile korur. (...)



Thursday, October 24, 2019

Yeni bir dalga mı?

Kapitalist dünya ekonomisinin yapısal krizinin içinde, senkronize mali krizlerin ve resesyonların yanı sıra, kimi dönemlerde toplumsal hareketlerde, kitlelerin politize olma eğiliminde bir senkronizasyon görülüyor.

Kısa bir ufuk turuBu yılın ilk yarısında, Cezayir ve Sudan’da halk isyanları “adamları” devirdi. Eylülde, Mısır’da darbeci General Sisi’nin rejiminin yolsuzlukları sosyal medyada yankılanmaya başlayınca toplumsal muhalefet aniden patladı. Irak’ta da 1 Ekim’de başlayan sokak ve sosyal medya eylemlerinde 120 kişi öldü; 6 bin yaralı, yüzlerce tutuklu var. Lübnan’da da halk, etnik dini ayrımları aşarak rejime karşı hep birlikte sokaklara döküldü. Halen ekonomi, günlük yaşam felç olmuş durumda.
Şili ve Ekvador’da büyük protesto gösterileri ülkeleri sarsıyor.
(...)

Thursday, October 17, 2019

“Cui bono”


Trump’la yapılan bir telefon konuşmasının ardından başlayan ‘Barış Pınarı Harekâtı’, milli servet ve can kaybına yol açarak, ülkedeki ekonomik istikrarsızlığı, bölgedeki kaosu besleyerek devam ediyor. Öyleyse, “Cui bono” (kime yarıyor) diye sormak gerekiyor.

Ne ABD’ye ne Türkiye’ye…

Trump’ın “askerlerimizi Suriye’den çekiyoruz” açıklamasını, tutarlı bir dış politika stratejisi kapsamında yaptığını söylemek çok zor. O açıklama, daha çok bir seçim yatırımına benziyor. Zaten tüm ABD güvenlik bürokrasisi, Pentagon, her iki partiden dış politika uzmanları ortada, vahim bir hata olduğundan söz ediyorlar; AKP Türkiye’sine yönelik birtakım yaptırımların, devreye girmeye başlamasının gösterdiği gibi Trump üzerindeki baskılar giderek artıyor.
ABD güvenlik bürokrasisinin, uzmanlarının, Trump’ın ABD askerlerini, IŞİD’e karşı en önemli müttefiki olan Suriye Demokratik Güçlerini, esas olarak Kürtleri, kendi kaderlerine terk ederek, Suriye’den çekme kararını eleştirmelerinin arkasında iki gerekçe var. (1) Bu karar, ABD’nin bölgedeki etkisinin gerilediğine ilişkin inancı güçlendiriyor. (2) ABD’nin en yakın müttefiklerini yalnız bırakma eğiliminin, halen yeniden şekillenmekte olan uluslararası dengeler içinde çok olumsuz sonuçlar yaratacağına inanılıyor. Suudi Arabistan’da Aramco’yu hedef alan büyük saldırıdan sonra Krallık, ABD’den İran’a yönelik bir misilleme beklemişti. Pazartesi gün gazeteler, Suudi Arabistan’ın Putin’i alay-ı vala ile ağırlamakta olduğunu yazıyor, “bir şeyler başlıyor” yorumları yapılıyordu.
Kürtler de “ABD sırtımızdan bıçakladı” diyerek bölgede konumlarını Rusya’dan ve Suriye rejiminden yana değiştirmek üzere gözden geçirdiler. Pazartesi günü, Kürtlerin Suriye’deki geleceğine ilişkin stratejik bir anlaşmanın gerçekleştiğinden söz ediliyor, Suriye rejiminin askerleri Kürt bölgelerine bu kez kurtarıcı olarak geri geliyordu.
AKP Türkiye’si, Trump’tan aldığına inandığı “yeşil ışık” üzerine Suriye topraklarına girince, aniden, derdini kimseye anlatamadığını gördü. ABD, Avrupa Birliği, NATO bu harekata karşı olduklarını, silah satışlarını askıya aldıklarını söylüyorlar, biteviye, “saldırı”, “istila”, ÖSO için de “Türkiye’nin kiralık askerleri” kavramlarını kullanılıyorlar. Trump da pazartesi günü, bir “U” dönüşüyle, harekatın durdurulmasını istedi, yaptırımlar açıklamaya başladı. IŞİD’in harekatın yarattığı kaostan yararlanarak yeniden bayrak açtığından söz ediliyor; olası gelişmelerden AKP Türkiye’sinin sorumlu tutulacağı anlaşılıyor.  Arap Birliği ülkeleri Katar hariç oy birliğiyle “Harekâtı” protesto ettiler. Arap ve İsrail medyası “Harekâtı” eleştiren yorumlarla dolu.  
Diğer taraftan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Özel Temsilcisinin Türkiye ile Suriye'nin ‘gerçek zamanlı olarak’ diyalog halinde olduklarını söylemesi (Cumhuriyet), yakın zamana kadar Esat’ı devirme hedefinde ısrar eden AKP’nin dış politikasının iflasını sergiliyor.

Peki kimin?

Başlıktaki soruya dönersem, rahatlıkla “Rusya’ya” diyebilirim. Rusya Suriye rejiminin zaferi için çabalıyordu, hedefine iyice yakınlaştı. ABD’nin Suriye’deki varlığından, Kürtlerin buna aracı olmasından çok rahatsızdı; şimdi rahatladı. Ancak Suriye, Rusya için, “büyük jeopolitik oyun” içinde yalnızca bir konu.
Örneğin, Rusya AKP Türkiye’sini Batı’dan koparmaya çalışıyordu; bu cephede bir mevzi daha kazandı: Türkiye’ye yaptırımlar uygulanıyor, silah satışları askıya alınıyor, NATO’dan çıkarmaktan, İncirlik’teki taktik nükleer silahların başka bir yere taşınmasından söz ediliyor. AKP  liderliği ABD’yi, Batıyı Rusya ile dengelemeye çalıştıkça ekonomik, teknolojik, siyasi zaaflarının da katkısıyla, ülke kaygan bir zeminde Rusya’ya doğru kaymaya devam ediyor. ABD, Ortadoğu’da etkisini ve güvenilirliğini yitirdikçe, ittifaklarına sadakatini Suriye’de kanıtlayan Rusya, oluşan “boşluğu” bir çekim merkezi olarak doldurmaya başlıyor. Hatta, ABD’nin boşalttığı tesislere yerleşmeye başladığı söyleniyor
Dünyanın tepkisine, can-servet kaybına, ekonominin durumuna bakınca, ülkesinde Kürt sorununa barışçı bir çözüm bulamayan AKP liderliği için, içimden “yüzüne kızdı burnunu kesiyor” demek geliyor.

Monday, October 14, 2019

‘Canavarların zamanı’

Siyasi ve entelektüel yaşamının en verimli yıllarında, Antonio Gramsci, “Eski dünya ölüyor ve yenisi doğmakta zorlanıyor: Şimdi canavarların zamanıdır” diyordu. Savaş ve faşizm, kendini halkın iradesi, Tanrı’nın dünyadaki temsilcisi sanan “büyük” adamlar gibi canavarların…

Dün ve bugün
Gramsci’nin, 1920’lerde o saptamayı yaptığı yıllarda dünya ekonomisinde yapısal, kronik bir kriz vardı; teknolojik gelişmeler, özellikle ulaşım ve savaş sanayii alanlarında hızlanıyor, büyük güçler arası emperyalist rekabet sertleşiyor, kitlelerin son derecede haklı korkuları, öfkeleri, huzursuzlukları milliyetçilik üzerinden faşist hareketlerin, megaloman psikopatların yörüngesine girmeye başlıyordu. Birkaç yıl önce Lenin emperyalizmden, yeniden paylaşım savaşlarından, kapitalizmin son krizinden söz ediyordu. Kapitalizmin tıkandığı noktada artık “canavarların zamanıydı”…
Son yıllarda, kapitalizmin merkezlerindeki kronik düşük ekonomik büyüme trendine...

(...)

Thursday, October 10, 2019

Stratejik zafer - ateşten gömlek

Trump’ın ABD askerlerini Suriye’den çekme, çoğunluğu Kürt nüfustan oluşan Suriye Demokratik Güçleri’ni kendi kaderlerine terk etme kararından sonra AKP Türkiye’sinin liderliği yıllardır arzuladıkları, “Fırat’ın doğusunda bir güvenli bölge” hedefine ulaşma şansını yakaladığını düşünüyor. Kimileri bunu stratejik zafer olarak görüyor. Benimse aklıma şeytanın ünlü sözü geliyor: “Ne istediğine dikkat et bakarsın gerçekleşir.”

AKP Türkiye’si “ABD operasyona yeşil ışık” yaktı diye düşünüyor, ama ABD’den gelen mesaj çok karışık. Ortadoğu (dünyanın en kutuplaşmış, aynı zamanda en entegre bölgesi) her zamankinden daha kaotik bir faza girmişken, AKP Türkiye’si, “biz de katılalım” dediğinde, kaosun dinamikleriyle yüz yüze kalma riskini de üstlenmiş oluyor. Bu durumda “stratejik zafer” gibi görünen şeyin bir “ateşten gömleğe” dönüşmesi kaçınılmaz.


(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız

Thursday, October 03, 2019

Trump ve Boris neyin semptomu?

Anglo-Amerikan dünyasında, Donald Trump ve Boris Johnson gibi adeta birbirinin kopyası tipin, aynı dönem­de ortaya çıkması bir rastlantı değil. Bun­lar, Reagan ve Thatcher ile başlayan ne­oliberal küreselleşme sürecinin, ona eşlik eden postmodernizmin, 2008 finansal kri­zinde ifadesini bulan iflaslarının semptom­larıdır.

Trump-Johnson ikilisi
Bu iki politikacı için halk, onlara oy ve­renlerden oluşuyor, oy vermeyenler bu kavramın dışında kalıyor. 

(...)