Geçen hafta borsalarda yine panik vardı. Dow Jones köpüğün başladığı günlerdeki 7000 düzeyine doğru yoluna devam etti. New York Borsası’nın gelecek işlemleri bir süre için durduruldu. Dünya deniz ticaretini ölçen, bu yüzen ekonomik büyümenin geleceğine ilişkin çok önemli bir gösterge olarak kabul edilen Baltık Dry Index’in 14 haftadır sürdürdüğü gerileme geçen haftanın sonunda, yüzde 90’a ulaştı. Bloomberg bu konuyla ilgili haberini “En büyük köpük küreselleşmeymiş” başlığıyla verdi. IMF’nin dünya ekonomisi için gelecek yıl yüzde 1.9’luk büyüme öngörüsü, resesyon sınırı olarak kabul edilen yüzde 2.5’in çok altındaydı. Hafta sonu yapılan zirvede, Avrupa ve Asya liderleri birlikte, dünya bankacılık kurallarının, daha yakın bir denetime olanak verecek biçimde yeniden düzenlenmesini istediklerini açıkladılar. Ama, “ilginç bir şey oldu” derken bunların hiçbirini kastetmiyorum.
Meğerse ideolojiymiş!
Bence geçen haftanın en ilginç olayı, eski ABD Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan’ın mali piyasaların yanı sıra, serbest piyasa dogmasının da erimekte olduğunu gösteren itiraflarıydı.
Yıllardır ne zaman “neo liberalizmi” eleştirsek, bu böyle devam etmez, “hışt hışt geliyor” diyerek uyarmaya çalışsak, ekonomist taklidi yapan televoleciler görüşlerimizi hep ideolojik olmakla suçladılar. Yani objektif değildik, gerçekleri değil kötü niyetlerimizi dile getiriyorduk.
Perşembe günü, bu taklitçilerin, “guru”su, Maestro dedikleri adam, Alan Greenspan, ABD meclis komisyonuna ifade verirken ağzından baklayı çıkardı. Efendim, meğerse, herkesin bir ideolojisi varmış. Ama bir farkla... Kriz göstermiş ki Maestro’nun 40 yıldır izlediği neoliberal ideolojide vahim bir hata varmış; gerçekliğe uymuyormuş.
O taklitçilerin, şimdi yüzlerinin kızarmasını tabii ki beklemiyorum. Ama, sanırım artık ben “Maestro” sayesinde geceleri, sağdan sola dönüp, kendi kendime “Biz çok mu ideolojiğiz?” türünden sorular sormadan, rahatlıkla uyuyabileceğim.
‘Şok geçirdim, inanamıyorum’
“Maestro”, krizin şiddeti karşısında gözlerine inanamıyor, şok geçiriyormuş. Komisyon Başkanı, “Yani, ideolojiniz yanlıştı mı demek istiyorsunuz” diye soruyor. Maestro önce, “kültürel çalışmalar” disiplininden bir sayfa ödünç alırcasına, herkesin bir ideolojisi olduğuna ilişkin kısa bir söylev çektikten sonra (yani, geçmişte eleştirilere kulaklarımı kapadım diye bana ideolojik deyip durmayın), “tam da bu yüzden şok içindeyim, 40 yıldır işlediğini sandığım model meğerse hatalıymış” diyor.
Komisyon başkanı üsteliyor, “Yani dünya görüşüm yanlıştı mı demek istiyorsunuz?” Maestro, “Evet gerçekliğe uymuyorsa...” sonra başlıyor fırıldak gibi dönmeye, “Efendim bazen yüzde 60 doğrusunuzdur, o zaman yüzde 40 yanlışsınız demektir” falan filan... Demeye getiriyor ki, bankacıların açgözlü olacağını, piyasaların riskleri yanlış hesaplayacağını düşünememiş. Kim düşünememiş? Saçını Wall Street’de dökmüş biri... Geçenlerde aktarmıştık, kendisini riskler kontrolden çıkıyor diye uyaranları bezdirip istifaya zorlayan adam. Şimdi dönmüş 2005’te uyarmıştım diyor. Hadi canım sen de...
Greenspan, konuşmasında, krizin gerçek nedenleri üzerine açıklayıcı bir bilgi de veremedi ama bazı çok önemli öngörülerde bulunmadı değil: İşsizliğin aniden artması engellenemeyecek, ev piyasaları dibe vurmaktan hâlâ çok uzak. Gelin biz Greenspan’ı, ona Maestro diyenleri vicdanlarıyla baş başa bırakıp, bu öngörüler üzerinden devam edelim.
Kriz derinleşiyor, yoksulluk, açlık dalgası geliyor
Ben artık mali piyasalardaki gelişmeleri adeta esneyerek okuyorum. Çünkü artık konu değişti. Piyasaların ayağı yere değdi. Değince de üzerinde durmaya çalıştıkları zeminin (“artı değerin” üretildiği yerin) hızla daralmakta, birilerinin uçuruma düşmekte olduğunun ayırdına vardılar. İşte bu yüzden artık piyasaların gözü, merkez bankalarının piyasaya bastığı trilyonlarda değil, büyüme, dış ticaret, şirket bilançoları, işsizlik gibi verilerde. Öyle ki, artık borsalar, bu veriler birazcık bile kötü gelse paniğe kapılıp düşmeye başlıyorlar. Bu koşullarda, Dow Jones, köpüğün başladığı noktaya 7000-7500 bandına kadar gerilerse şaşmayacağım. Bu bandın da altına düşerse, “1929’dan bu yana en büyük mali kriz” lafı da artık anlamını yitirecek.
Kısacası, korkarak beklenen “fasit daire” oluştu. Kredi krizi üretici sektörleri vurdu. Üretici sektörlerdeki gerileme şimdi döndü, batık krediler, iflaslar üzerinden mali piyasaları vuruyor. Böylece krizin merkez üssü, gelişmiş ülkelerde işsizlik hızla artıyor. Kredi daralırken talep hızla geriliyor. Dükkânlar, fabrikalar kapanıyor, kapasite fazlası oluşuyor, işsizlik artıyor. Birikmiş servet, krediyle sürdürülen refah yok oluyor. Bunların sonucu yoksulluk ve giderek yayılan bir açlık dalgası olacak, hem de bu kez, yalnızca azgelişmiş ülkelerde değil...
Daha kriz etkileri görülmeden önce dünyanın 120 kentinde yapılmış bir araştırma, ABD’nin en büyük kentlerindeki gelir dağılımı eşitsizliklerinin, Kenya, Fildişi Kıyısı gibi yoksul ülkelerin başkentlerindeki eşitsizlik düzeyine ulaştığını ortaya koyuyordu (The Guardian 23/10/08). Bu eşitsizlik, ekonominin sözde büyük bir büyüme sergilediği dönemde oluşmuş. Şimdi işsizlik artışı, insanların evlerini, emeklilik fonlarını kaybetmeye başlamasının yanı sıra, belediye kaynaklarının önemli bölümünün borsalarda buhar olmuş olmasının da etkisiyle, yoksulluğun etkilerini hafifletecek kurumlar da zayıflıyorlar. Eğer maliye politikaları ile yeni kaynaklar harekete geçirilip iş olanakları yaratılmazsa, büyük kentlerin, giderek artan bölümlerinin yaşanmaz hale gelmesi kaçınılmaz.
Ve gelişmekte olan ülkeler
Ama, hamdolsun kriz bizi vurmayacak, hatta fırsat yaratacağız. Zaten sosyal güvenlik sistemimiz, kamu hizmetlerimiz de gelişmiş ülkelere parmak ısırtacak düzeyde. Gıda tedariki konusunda da zaten kendi kendimize yeterliyiz. Bu nedenlerle bizim açımızdan korkacak bir şey yok. Ama kredi krizi gelişmekte olan ülkelere giden kaynakları hızla daralttı. Risk primleri de artıyor. İhracat pazarları daraldı, emtia fiyatları düştü. Dış kaynağa çok daha yüksek faiz ödemek zorunda kalacak olan gelişmekte olan ülkeler, ihracat gelirlerinin de erimesine şahit olacaklar. Bu yüzden, bu ülkelerde, büyümeyi, tüketici talebini hatta en temel sağlık ve gıda tedarikini finanse etmek giderek daha da zorlaşacak.
Üstelik bu zorluklar geçen yılın, bu yıl etkileri hâlâ hissedilen gıda krizi üzerine geliyor. Birleşmiş Milletler’in Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Direktörü Jacques Diouf, mali krizden dolayı gelişmekte olan ülkelere yönelik yardımların da bu yıldan itibaren gerileyerek, sorunları daha da ağırlaştırmasından endişe ediyor. Gıda fiyatlarında gerilemeler, üreticiyi, fiyatları düşen ürünlerden uzaklaştırarak yeni bir gıda krizi dalgasını yaratması da bekleniyor. Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick, “Gelişmiş ülkelerdeki insanlar mali kriz üzerinde odaklandıklarından yoksul ülkelerde gelişmekte olan bir insani kriz gözlerden kaçıyor” diyor. Hamdolsun bizde durum farklı!
No comments:
Post a Comment