Büyük kavramlar, genelde insanlar tarihe, hatta kendi yaşamlarına bakınca“şimdi her şey ne kadar farklı” duygusuna kapıldıkları zaman gündeme geliyor.
BÜYÜK KAVRAMLAR
SSCB ve Doğu Bloku çöktükten sonra “şimdi her şey ne kadar farklı” duygusu“tek süper güç”, “küreselleşme”, “teknolojik devrim”, “ulus devletin sonu” filan gibi kavramların hızla benimsenmesini getirdi. 2008 finansal krizinin izleyen“büyük durgunluk” içinde, Çin, Batı merkezlerini kaygılandıran bir hızla büyümeye devam eder, teknolojik atılımlar yaparken bu kez, “çok kutupluluk”, “büyük güçler arası rekabet”, “korumacılık”, “sanayi politikası”, “yeni soğuk savaş” gibi kavramlar öne çıktı.
(...)
ANTHROPOSEN, KAPİTALOSEN, POLYCRİSİS
Anthroposen, yeni bir kavram değil. Sovyet bilim insanları bu kavramı 1960’larda insanın gezegen üzerindeki etkisini tanımlamak için kullanıyorlarmış. Anthroposen, yeni bir jeolojik döneminin adı olarak henüz resmileşmedi ama son yıllarda giderek daha sık kullanılıyor, kabul görüyor. Bir yaklaşım, bu dönemin başlangıç tarihi olarak sanayi devrimini almaktan yana. Bir başka daha genel kabul gören yaklaşım, insanın geri çevrilemez etkisinin başlangıç sınırı olarak 20. yüzyılın ortasını benimsiyor.
(...)
Ancak başlangıç noktası olarak, ister Sanayi Devrimi’ni alalım, ister 20. yüzyılın ortasını (nükleer bombayı, plastikleri), karşımıza bunların hepsini kendinde birleştiren, kültürü ve öznellikleri de şekillendiren bir başka etken çıkıyor: Kapitalizm. Dolayısıyla, gezegenin jeolojik yapısını değiştirmeye başlayan, 40.000+ yıllık insan etkinliği değil bu etkinliğin 17. yüzyılda başlayan kapitalist biçimi ve bu biçimin 20. yüzyılda üretmeye başladığı geri çevrilemez yıkıcı süreçler. Bu nedenle, Kapitalosen (sermaye çağı) kavramının daha uygun olduğunu savunan çalışmalar da var.
(...)
Tarihçi, Adam Tooze’un çalışmalarıyla yaygınlaşan Polycrisis son aylarda, Davos çevresinde, Financial Times gibi yayınlarda giderek daha sık kullanılıyor. Bu bağlamda polycrisis içinden çıkılması şimdilik imkânsız, Lenin’in bir zamanlar“kapitalizmin son krizi” dediği gibi bir duruma da işaret ediyor.
ABD hegemonyası, onun projesi küreselleşmenin yanı sıra, kapitalist uygarlığın kültürel zeminini oluşturan liberalizm hatta Aydınlanma geleneği gibi tarihsel dinamikler de çözülüyorlar. Bu çözülmenin bir semptomu olarak dinci faşizm ivme kazanarak yükseliyor.
(...)
No comments:
Post a Comment