“CHP belki henüz ayırdında değil ama (...) solundan gelecek bir desteğe gereksinimi var. Ancak solun da böyle bir desteği verebilecek, kendi potansiyelleriyle uyumlu bir etkinlik düzeyine yükselmesi gerekiyor” demiştim. Bence sol kendi öneminin ve sorumluluğunun yeterince bilincinde değil!
***
Ekonomik ve siyasi kriz derinleşiyor. Rejim, çözüm üretme, rıza alma, seçim kazanma kapasitesini çoktan yitirdi. Çalışanların ekonomik sorunları derinleşirken öfkeleri giderek yükseliyor: “Gök kubbenin altında kaos var. Koşullar mükemmel...”
BİR GARİP ÇELİŞKİ
Türkiye’de, tarihi Osmanlı dönemine uzanan bir sol hareket var. Bu, sert sınıf mücadelelerinin, kitle eylemlerinin, askeri darbelerin, katliamların ve direnişin tarihidir. Diğer taraftan, ülkenin siyaset düzlemindeki, “yeğinlikler skalasına”bakınca, sol hareketin en altlarda bir yerde olduğu görülüyor. Diğer bir deyişle solun değişiklik yaratacak bir etki yapma kapasitesi bugün, diğer aktörlere kıyasla çok düşüktür.
(...)
Ancak solun bir “fark yaratmasının”, potansiyelini gerçekleştirmesinin önündeki engel, toplumda sol duyarlılıkların, rejimden hoşnut olmayanların yokluğu değildir. Taksim’de yapılabilen son 1 Mayıslara, ülke çapında 10 milyondan fazla bir katılımla yaşanan, rejimde büyük bir travma yaratan “Gezi olayına”, HES direnişlerine, son yıllarda yükselen kadın ve LGBTQ+direnişlerine, türlü baskıya karşın hak ve özgürlük talepleriyle varlığını sürdürmeye devam eden Kürt siyasi hareketine, sık sık patlak veren grevlere, ana muhalefet partisinin zaman zaman düzenlenen mitinglerine katılıma bakınca, sol (demokratik, sosyalist) duyarlılıklara da sahip büyük bir muhalefet kitlesinin varlığı kolaylıkla görülebilir.
Sorun, rejime muhalif kitlelerin yokluğundan değil, solun iki zaafından kaynaklanıyor.
(...)
Ancak bazen, çözülmesi olanaksız gibi görünen çelişkilerde, durumun dışına çıkacak adımı atarak, sentezi ya da çözümün görülmesini engelleyen dengeleri bozmayı denemek gerekebilir. Bu adım çoğu kez “realiteye rağmen”, bir inanca (teoriye, etik ilkelere) dayanarak, yaratacağı sonucu önceden bilemeden atılması gereken bir adımdır. Lenin’in Napolyon’dan aktardığı “Önce davranılır ve sonra görülür” anındaki gibi!
(...)
No comments:
Post a Comment