Çok büyük ve büyümeye devam eden bir felaketle karşı karşıyayız. Bu felaket, jeolojik bir fay hattının ötesinde, “kültürel ve ekonomi-politik” basınçların arasına sıkışmış bir başka fay hattının kırılmasıyla da yakından ilgilidir: Dinci totaliter rejimin, bu felaketi daha da derinleştiren iflasını gizlemek artık olanaksız.
“DEVLETİMİZ” FİLAN…
Felaketin, çaresizliğin karşısında, sıradan insanlar, hatta “uzmanlar” sık sık devletin “elini uzatamadığından” yakınıyorlar. “Devletimizi suçlarken dikkat edelim, bu felaket çok büyük dünyanın neresinde olursa olsun...” diyerek avunmaya çalışanlar da var. Bir de “çalıp çırpan müteahhitler” diye bir “canavar”...
Birincisi, “devlet” diye bir özne yok. Kapitalist “devlet”, belli bir ideoloji ve kültürle birbirine bağlanmış karmaşık bir “güç odakları” ağından öte bir şey değil. Devleti bir bütün olarak hiç görmeyiz; karşımıza hep odakların içindeki insan(lar) çıkar. Biz bu ağın, bütününü göremeyiz ama karmaşıklığın bütünselliğini sezeriz. Böylece devlet vatandaşlarda, gizemli bir “yüce”(sublime) nesne duygusu yaratır. Ancak bu felç edici “duygudan” kurtulmak zor değildir; kararları “devletin” değil de o güç odaklarında “yaşayan”insanların aldığını anımsamak yeter. O “devletimiz” diye başlayan söylem de aslında o kararları alan insanları, sorumluluları gizler, sözde “yüce nesne”karşısında vatandaşları de “küçültür”.
(...)
No comments:
Post a Comment