Genelde yorumlar, “Ukrayna savaşı, ekonomik toparlanmayı geciktiriyor” biçiminde. Gerçek durum biraz daha karmaşık.
UKRAYNA KRİZİ VE ÖNCESİ
Ukrayna krizi, tedarik zincirlerini aksattı. Enflasyonist bir baskı yarattığı, enerjide, gıda tedarikinde, hammadde de dışa bağımlı ülkelerin sanayi maliyetleri, kamu maliyeleri üzerinde büyük basınç yarattığı da bir gerçek. Bu basıncın gündeme getirdiği siyasi istikrarsızlık risklerinin borçlanma maliyetlerini artırdığı da.
(...)
Ancak Financial Times Brookings Institute’nün birlikte hazırladığı (ekonomik ve finansal göstergeleri izleyen) TIGERindeksi, Covid-19’dan çıkış sürecinde, dünya ekonomisindeki toparlanmanın 2021 yılının ikinci yarısında hız kestiğini gösteriyor. Gıda ve enerji fiyatlarındaki artış eğilimi de yeni değil. Ukrayna savaşı bu durum üzerine geldi ve zaten var olan eğilimleri güçlendirdi.
(...)
GELECEĞE DÖNÜŞ MÜ?
Dünya ekonomisi büyüme hızı geriliyor. Enflasyon merkez ülkelerde 1970’lerden bu yana ilk kez hızla artıyor. Böylece yaklaşık 40 yıl sonra, gündeme bir stagflasyon(enflasyon+durgunluk) riski geliyor.
Bu sırada, ABD’de Merkez Bankası’nın (Fed) enflasyonu düşürmek için faizleri artırmaya, bono satışlarıyla piyasadan para çekmeye başladığı görülüyor. Ancak Fed’in enflasyonu ABD ekonomisini resesyona itmeden denetim altına alabileceğine inanan ekonomist bulmak zor. Pazartesi günü Wall Street Journal’da yayımlanan bir araştırma, son 80 yılda Fed’in bugün karşısına koyduğu enflasyon hedefine benzer bir hedefe, ülkeyi resesyona itmeden ulaşamadığını gösteriyordu.
(...)
Kısacası, dünyanın en büyük iki ekonomisinden biri ABD’nin önümüzdeki aylarda resesyona girme riski giderek artıyor. Öteki büyük ekonomisi Çin, hâlâ Covid-19 karantinalarıyla boğuşuyor.
Yaklaşık 40 yıl önce benzer bir stagflasyon ortamında Fed faizleri hızla artırarak enflasyonu denetim altına alırken sert bir resesyon tetiklemişti (1979: yüzde -2.3; 1980: yüzde -3.42; 1981: yüzde +2.79: 1982: yüzde -4.34). Dolar ile borçlanmış gelişmekte olan ülkeler ise hızla genelleşen bir borç krizine düşmüştü.
Bu borç krizinin yarattığı ortamda, IMF ve Dünya Bankası, 1970’lerde şekillenmeye başlayan “neoliberal kriz yönetim modelini” ve türlü “finansal şantaj ve şiddet araçlarını”kullanarak gelişmekte olan ülkelerin ekonomik-yasal-kurumsal yapılarını, ekonomilerini, liberal entelijansiyanın da katkılarıyla merkez sermayenin serbestçe kullanımına açacak biçimde yeniden şekillendirmeye başlamıştı. “Küreselleşme” işte bu sürecin, emperyalist karakterini gizleyen ideolojik adıydı.
(...)
Evet, “geleceğe dönüyoruz” ama 1970’lere mi yoksa 30’lara mı belli değil.
No comments:
Post a Comment