Nazizm üzerine yeni araştırmalara rastladıkça, AKP Türkiyesi’ndeki rejimle Alman faşizmi arasında yeni benzerlikler buluyorum. Johann Chapoutot’nun Libres d’obéir. Le management du nazisme à aujourd’hui (Boyun eğme özgürlüğü. Nazizmden günümüze idarecilik) başlıklı çarpıcı çalışmasını, Marco D’Eramo’un New Left Reveiw sitesinde yayımlanan tanıtım yazından öğrendim. Kitabı hemen edinip okumaya başladım. İlk izlenimlerimi, D’Eramo’nun yazısından ve kitabın ilk üç bölümünden özetleyerek aktarmaya çalışacağım.
Chapoutot’un çalışması öncelikle iki açıdan çok çarpıcı. Birincisi: Neo-liberalizmin devlet anlayışının, şirket yönetme tekniklerinin, ilk önce Nazi akademisyenlerinin, iktidarı/gücü, devleti ve bürokrasiyi daha fazla büyütmeden uygulamak amacıyla geliştirdikleri teorilerle, pratikler akrabalığını, onların teorilerini, hayatta kalanlarının, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’da iş çevrelerine yönelik olarak geliştirdikleri eğitim kurumlarına ilişkin örnekler üzerinden gösteriyor. İkincisi, Nazi liderliğinin, hareketin, partinin, devlet ve hukuk karşısındaki düşmanca, küçümseyici, tavırlarının teorik-psikolojik temellerini sergiliyor. Ben esas olarak ikincisi üzerinde duracağım.
YASALAR VE HAKLAR-ÖZGÜRLÜKLER
Nazi teorisyenlerinin, liderliğinin var olan yasalara ve haklar-özgürlükler sistemine, meşruiyet atfetmemelerinin, hiç çekinmeden onları yok hükmünde sayarak davranmalarının arkasında kendi projelerinin özgünlüğü yatıyordu.
(...)
Nazilerin, bu anlayışıyla, uygulamalarıyla, Siyasal İslamın AKP rejiminin, yasalar, haklar- özgürlükler ve hatta “seküler-laik ahlak anlayışı” karşındaki tutumu arasındaki benzerlikleri görmemek olanaksız. Rejim de Laik Cumhuriyetin devletini, yasalarını, geliştirdiği ahlakı kendine yabancı, tarihte açılmış “dejenere edici bir parantez” olarak görüyor: Bunları ihlal etmekten, yok saymaktan hiç çekinmiyor. Bu noktada rejimin yaklaşımının ve pratiğinin, liberal entelijansiyanın, Kemalizm ve ulus devlet düşmanlığıyla örtüşmeye başladığını kolaylıkla söyleyebiliriz.
(...)
Nazi “hareketi” bu halkın iradesinin ifadesiydi, bu irade liderde cisimleşiyordu. Bu nedenle devlet, iktidarın en yüksek siyasi varlığı değil, liderin, iradesini yaşama geçirmek için kullanacağı bir aletti. Bu nedenle, Naziler devlete nüfuz etmeye başlarken hemen SS ve Gestapo gibi kendi paralel örgütlerini de kurmaya başlamışlardı.
(...)
No comments:
Post a Comment