Thursday, August 12, 2021

En büyük tehlike

 

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin pazartesi günü açıklanan raporu çok korkutucu saptamalar içeriyor ve bir paradigma değişikliğine işaret ediyor: Tüm önlemler zamanında alınsa bile, iklim krizinin, kutuplardaki buzların, dağlardaki buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, okyanus sularında asit oranının artması gibi bileşenleri artık geri çevrilemeyecek. Küresel sıcaklık artışı 1.5 oC ile sınırlanabilse bile aşırı sıcak dalgaları, sert fırtınalar, seller ve kuraklıklar “insanların” yaşamını etkilemeye devam edecek. 

(...)

‘İNSANLIK’ VE EVRİM

Geçen hafta Financial Times’ta bir yazar, uluslararası ilişkiler ortamına, internetin kimlik siyaseti üzerindeki kutuplaştırıcı etkisine bakarak soruyordu: “Ya insanlar artık birbirleriyle geçinme kapasitelerinin sınırına geldilerse?” İklim krizi ve Covid-19 gibi virüs salgınları ortamında çok önemli bir soru. Çünkü bir organizma, evrim sürecinde, varlığının en zayıf noktasına denk düşen bir engelle karşılaştığında genellikle yok oluyor. “İnsanlığın” da toplumsal evriminin geldiği noktada en zayıf noktası kolektif davranma, “birbiriyle geçinme” zorluğu, düşmanlık ve kutuplaşma. 

Ancak “insan” her zaman ait olduğu toplumsal üretim tarzınıninsanı olarak var olageldi. Bu nedenle, “birbiriyle geçinemeyen” ya da “eylemleriyle küresel ısınmaya yol açan” insan aslında kapitalizmin insanıdır, genel olarak insan değil. Birbiriyle geçinebilme kapasitesinin sonuna gelen de işte bu insandır.

İklim krizinin genel olarak insan eyleminin değil de kapitalizmin ürünü olduğunu gösterebilmek için son 1000 yılın, karbondioksit ve metan gazı emisyonlarındaki artışı, fosil yakıt kullanımındaki artışı bir grafikte buluşturmak yeter. Bu grafikte, üç değişkenin, 18. yüzyıldan (kapitalist sanayileşme) birlikte yükselmeye başlayan eğrileri bir şey daha gösteriyor. Neoliberal küreselleşmeyle birlikte eğrilerdeki yükseliş aniden büyük bir ivme kazanıyor. Bu son dönemde, kredilerle, yeni teknolojilerle ve hazlara dayalı bireyci, kısa döneme odaklanmış öznellikler üreterek hızlandırılan tüketim, gezegenin kapitalist uygarlığı destekleme kapasitesinin sınırına dayandı. 

(...)

Ülke düzeyine inersek, Türkiye’de, rasyonel akıldan kopuk, bu dünyayı salt tüketim alanı olarak gören, asalak tabakanın rejiminden kurtulmadan iklim krizinin getirmekte olduğu sorunlara uyum sağlamak için çalışmaya başlamak bile mümkün olmayacak.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

No comments: