Thursday, May 06, 2021

Biden’ın ilk 100 günü

 

Geçen hafta Biden yönetiminin “100. günü!” tamamlandı. Biden ilk kez Senato ve meclisin ortak toplantısında konuştu; yaptıklarını, bundan sonra yapmayı planladıklarının arkasındaki mantığı açıkladı. Böylece “Neo-liberalizm geride mi kalıyor”, “Gündemde yeni bir ekonomik model mi var” soruları etrafında tartışmalar yoğunlaştı.

(...)

Neo-liberalizm, salt bir özelleştirme, serbestleştirme, refah devletini (sosyal yardımları) çözerek kaynakları sermayeye aktarma paketi değildi. Neo-liberalizm, devletle, ekonomi ve toplum, siyasi iktidarla piyasa arasında özgün bir ilişki ve bu ilişkiyi kabullenecek hatta benimseyecek öznellikler (kültür) boyutuyla birlikte şekillenen bir kriz yönetim biçimiydi. Şekillenmesi de 1970’lerin ortasında başladı.  

Bu neo-liberalizm, “New York eyalet krizinde” olgunlaşan IMF koşullarıyla şekillenmeye başladı, ABD’de hava trafik kontrolörleri grevinin, İngiltere’de madenciler grevinin yenilmesiyle ilerledi, borç krizinin basıncı ile çevre ekonomilerinin yeniden yapılandırılmasıyla pekişti. Yeni öznellikler, müziğiyle, TV dizileriyle, filmleriyle, gazete başlıklarıyla, postmodern savlarla, 1980’ler boyunca yaratıldı ve 1989’da SSCB’nin çöküşü, süreci tamamladı. 

Neo-liberal modelin yönetim biçimi içinde devlet küçülmedi,

(...)

Bir ‘yeni model’ kolay değil

Biden uygulamaları ekonomide olumlu sonuçlar veriyor. Borsa, özellikle teknoloji şirketlerinin hisseleri yükselmeye devam ediyor. Ekonomik büyüme hızlandı. İşsizlik geriliyor, ücretler de artmaya başladı. Kamu harcamalarını dengelemek için vergilerde, mali sermayeyi ve şirketleri hedef alan artışlar toplumda olumlu karşılanıyor.

(...)

Financial Times’da cuma günü Chris Giles, “Sol, tartışmayı kazanıyor” başlıklı yorumunda, Reagan - Thatcher ikilisine atıfla “Eskiden radikal düşünceler sağdan gelirdi, şimdi soldan geliyor” diyordu.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

No comments: