Tüm egemenlerin en korktuğu şey
Mısır’da yaşananların Mısır’ın zamanının ve mekânının ötesine geçen evrensel bir boyutu var. Bu boyutu sanırım en güzel Zizek’in şu saptaması ifade ediyordu: “Dünyanın dört bir yanındaki insanlar hemen onunla özdeşleştiler, Mısır toplumunun özelliklerinin kültürel bir analizini yapmaya ihtiyaç bile duymadan isyancıların haklı mücadelelerini onayladılar” (BirGün; Çeviren, Onur Erem, 11.02.2011).
Evet, dünyanın insanları hemen Mısır “olayı”nı anladılar ve onunla özdeşleştiler, çünkü Mısır’da sokaklara çıkanlar, tüm dünya halklarını, evrensel bir adalet arzusunu dile getiriyor ve temsil ediyordu.
Prof. (felsefe) Peter Hallward’ın vurguladığı gibi, “halk, on yıllardan sonra ilk kez kendi geleceğini kendisi belirlemeye karar vermişti”. “Eskiden korkuyorlardı. Şimdi artık korkmuyorlardı”,“olanaklı olanla olanaksız olan arasındaki sınırı şimdi artık rejim değil halk belirleyecekti” (The Guardian, 09.02.2011). Gerçekten de Mısır halkı, hiç beklenmedik bir biçimde, rejimin baskı ve terör aygıtlarını hiçe sayarak, Tahrir Meydanı’nda tarih sahnesine çıktı; kendisini 30 yıldır baskı altında tutanlardan daha güçlü olabileceğini kanıtladı. Böylece egemen sınıfların en korktuğu şey Mısır rejiminin başına geldi: Halk sahip olduğu gücün ayırdına vardı.
Ne kadar acımasız bir terör aygıtına sahip olduğunu geçmişte birçok kez kanıtlamış olsa da Mısır rejiminin, artık adım adım geri çekilmekten başka bir seçeneği kalmamıştı. Rejim aslında çoktan ölmüştü, artık o “eski rejim”di, ama öldüğünü henüz bilmiyor; vereceği tavizlere, en son Mübarek’ten kurtularak ayakta kalmasına olanak verecek bir tutunma noktası bulabileceğine inanmaya devam ediyordu. Ve tüm bunlar dünya halklarının gözleri önünde oluyordu.
Dahası, Mısır “olayı”nın kimi özellikleri onun, yerel bir gelişme olmaktan öte, kapitalizmin yapısal krizinin zamanına ait, evrensel bir dalganın parçası olduğunu düşündürüyor. Yunanistan, İngiltere, İtalya gibi Avrupa ülkelerinde başlayan bir gençlik isyanı dalgası, Tunus, Cezayir, Yemen derken Mısır sahillerine vurmuş, bu dalga içinde, bugüne kadar görülen en büyük kırılmayı yaratmıştı.
‘Yeni’ proletarya ve gençliğin özel konumu
Proletarya kavramı işçi sınıfından daha geniş ve daha siyasi bir şekillenmeyi ifade eder, yoksulluk ve sefaletten öte, üretim araçlarına sahip olmayanların yanı sıra, kimi zaman, üretim araçları olsa bile salt kendi emeği ile geçinenleri de kapsar. Proletarya kavramı, ekonomik, siyasi iktidar ilişkilerinden dışlanmış olanların, sesini duyuramayanların başkaldırısıyla şekillenen “çokluk”u betimler. Bunları anımsarsak, bu yeni dalganın sosyolojisini daha iyi anlayabiliriz.
Bu “dalga”, bu yapısal kriz döneminde esas olarak sermaye birikim sürecini, dolaşım hızını, verimliğini arttıracak teknolojileri değerlenmesine olanak sağlayacak yeni ürünleri bulma çabası içinde ortaya çıkan, tüm dünyada çok yaygın bir biçimde kullanılmaya başlanan yeni iletişim teknolojilerinin (cep telefonu, internet) etkilerine, Twitter, Facebook, Youtube gibi sosyal ağların kullanımına bağlı olarak ivme kazandı ve yayıldı. Bu dalganın oluşumunda yeni teknoloji, bilişim ağları ve bu ağların üzerinde yaşayanların, özellikle bu teknolojilere en uyumlu kesim olarak öğrenci ve işçi gençlerin tepkisi kritik bir rol oynadı.
Diğer bir deyişle, bu dalga, kriz sırasında şekillenen bir tabakanın yine krizin sosyal ekonomik ve ruhsal yıkımına karşı hemen her yerde geliştirdiği bir tepkinin, proletarya saflarına bu kriz döneminde katılan kesimlerin tepkisinin ürünüdür.
David Kirkpatrick’in Kahire’den New York Times’a gönderdiği gözlemlerden de anlaşıldığı gibi bu dalga Mısır’da da, ilk enerjisini gençliğin cesaretinden, yaratıcı inisiyatifinden almış. Sosyal ağlar üzerinden ilişki kuran bir grup genç, Tunus “olayı” başladıktan sonra, benzer bir hareketlenmeyi Mısır’da ve emekçi bölgelerinden başlayarak denemeye karar vermişler. Bu gençler, eylemin bir orta sınıf mahallesinde yapılacağı bilgisini yayarak polisi, oraya yönlendirdikten sonra, kızlı erkekli yaklaşık 50 kişi toplanarak iki grup halinde hedef aldıkları emekçi mahallelerinde kahvelere girip, katılanlardan bir genç kızın aktardığına göre, demokrasiyi değil yoksulluğu, yaşam pahalılığını, işsizliği vurgulayan sloganlar atmışlar, konuşmalar yapmışlar. “Biraz bağırıp çağırıp dağılmayı planlamışlar ama bir anda sayıları 7 bin kişiyi bulmuş. Dağılmak istediklerinde kalabalık dağılmamış, yoluna devam etmiş...”
Yeni ahlak yeni otorite
Protestolara bu yukarıdaki özelliklere sahip ‘yeni’ proletaryanın katılımı, bu kesimin birey inisiyatifi, özgüven, otoriteye direnç, demokratik refleks, müzakereci siyaset gibi kültürel özelliklerinin, kendini ifade etme, örgütlenme becerilerinin harekete yansıması, devrimin günlerce gücünü, ivmesini korumasını kolaylaştırdı. Ama tam bu noktada çok önemli bir etkeni, bir kez daha vurgulamak gerekiyor: Devrim 14 gün boyunca gitti geldi ama rejimin kaderi, sanayi işçisi, devrime sınıf olarak katılmaya başlayınca, gerçekten belli oldu. Egemen sınıf Mübarek rejiminin çoktan ölmüş olduğunu işte o zaman gördü.
Her “olay” kendi hakikatini, bu hakikate sadakatin ahlakını yaratır. Bu dalganın üzerinde Mısır’da patlak veren “olay”, hemen kendi hakikatini üretti; Zizek’in işaret ettiği gibi “sanki bu ayaklanma basit bir şekilde sosyal nedenlerden kaynaklanmıyor da platonik bir şekilde ölümsüz özgürlük, hak ve onur düşünceleri dediğimiz gizemli bir elin müdahalesinden kaynaklanıyordu”. “Olayın” hakikati evrensel, dini-etnik, kadın-erkek ayrımını reddeden bir eşitlik, özgürlük talebiydi. Ahlakıysa bu hakikate ve harekete sadakatin ahlakı.
Asharq Alawsat’tan Tarık Almohayet’in aktardığı bir gözlem, bu sadakatin, yeni bir manevi otorite kaynağı yarattığını da gösteriyor. Devrimden önce gençler arasında çok popüler bir pop şarkıcısı, devrim başlarken tavır almakta tereddüt etmiş. Daha sonra meydana katılmaya kalktığında yuhalanarak kovulunca, “Rejim beni kandırdı” yakınmalarıyla bir ağlama krizine girmiş. Al-Masry Al-Youm gazetesinin aktardığına göre, televizyonun ünlü isimlerinden Amra Adeeb de meydandakilere katılmaya kalkınca aynı şekilde yuhalanmış.
Artık ne olursa olsun Mısır devrimi, Hallward’ın deyişiyle, dünya tarihinde 11 Eylül olayından çok daha önemli bir sayfa açtı. 11 Eylül “yapıyı” korumanın aracıydı, Mısır “olayı”, halkın gücünü, “yapı”nın kırılganlığını gözler önüne serdi. Açılan bu sayfa şimdi hepimizin.
No comments:
Post a Comment