Tunus’ta üniversite öğrencilerinin, üniversite mezunu işsizlerin, hayat pahalılığına, işsizliğe karşı üç haftadır süren isyanına, lise öğrencileri de katıldılar. Cuma günü avukatlar ülke çapında bir grev düzenlediler. Aynı günlerde Cezayir’de “gençler” gıda fiyatlarındaki ani artışları protesto etmek için sokaklara çıkıyor polisle çatışıyorlardı.
Çarşamba günü gençlik eylemlerinin evrenselleşmeye yatkın özellikler taşıdığına değinmiştim. Yeniden rekor düzeylere ulaşan dünya gıda fiyatlarının, “gençliğin” isyanındaki evrenselleşme eğilimini güçlendireceğini söylemek sanırım yanlış olmaz.
Tunus yatışmadan, Cezayir…
Tunus’ta üç haftadır sürmekte olan protesto gösterilerine, gençlerin işsizliğe yoksulluğa karşı isyanına, Le Monde’un aktardığına göre 3 Ocakta okulların açılmasıyla birlikte liseliler de katıldı. Perşembe günü Tunus Ulusal Avukatlar Konseyi, polis şiddetine karşı ülke çapında bir grev gerçekleştirdi. Geçtiğimiz üç hafta içinde iki göstericinin polis kurşunuyla ölmesine, iki gencin intihar etmesine, yüzlerce yaralıya, tutukluya karşın hükümetin hala olayların resmi bir bilançosunu açıklamamış olması da özellikle dikkat çekiyor.
Cezayir’de çıkan La Liberté gazetesine göre aylardır ülkenin çeşitli yerlerinde süregelmekte olan küçük çaplı gençlik isyanları “adeta kanıksanmıştı”. Ancak, Liberté, şeker, un, yağ fiyatlarındaki ani artışlardan sonra “bu kez ülkenin Kuzey ve Batı bölgelerinde başlayan Doğu bölgesini de kapsayarak en az yedi kenti ve başkentin çeşitli mahallelerini etkileyen son isyanlar görmezden gelinecek gibi değil” diyor. La Liberté, Perşembe günkü yorumunda “bu isyanlar bir kartopu etkisi yapacak mı?” diye soruyor, analizine devam ederken de “olaylar böyle gösteriyor” sonucuna ulaşıyordu. Özellikle işçi sınıfı bölgelerinde patlak veren olaylar Cuma günü de devam ediyordu (BBC, 07/12).
Olaylar, Tunus’taki kadar geniş bir katılımı içermiyor. Ancak, iki gün içinde çok daha şiddetli çatışmalara yol açtığı söyleniyor. Gençler yollarda barikatlar kuruyor, oto lastikleri yakıyor, lüks arabaları, lüks eşya satan dükkanları, gıda depolarını hedef alıyor, hükümet binalarını taşlıyor. Polisle saatlerce yüz yüze çatışıyorlar. Gözlemciler, isyanlarda, siyasal İslam’ın ya da başka bir örgütün etkili olmadığını vurguluyorlar. Siyasal İslam’ın temsilcilerinin ise, isyanlara katılmak bir yana, gençlerin eylemlerine karşı çıktıkları görülüyor (Reuters, 07/12). Yönetimin, telefon mesajlarını önlemek için üç cep telefonu ağında hizmetleri askıya aldırtması eylemlerin “spontane” olma özelliğine ilişkin bu gözlemi destekliyor.
Cezayir’de yılbaşından bu yana, gıda fiyatlarındaki artışlara tepki olarak yoğunlaşmaya başlayan isyan, Tunus’ta olduğu gibi, öğrencilerin, gençlerin işi. Financial Times yorumunda isyanların arkasında şeker, yağ ve buğday fiyatlarındaki ani artışların yatığını vurguluyor. Liberté ve Le Monde’un, Xinhua ajansının muhabirlerinin aktardıkları bilgiler ise, öfkenin köklerinin daha derin olduğunu gösteriyor. BBC de son zamanlarda yoğunlaşan gecekondu yıkımlarına dikkat çekiyor.
IMF’ye göre, Cezayir’de nüfusun yüzde 75’i, 30 yaşın altında. Gençler arasında işsizlik yüzde 20. Bu gençler hızla artan gıda fiyatlarının yanı sıra, özellikle konut sorununu, işsizliği protesto ediyorlar. Tunus Rabat üniversitesinden ekonomist Driss Benali’nin işaret ettiği gibi “üniversite mezunlarının, gençlerin topluma entegre olmasının tek yolu iş sahibi olmaktan geçiyor”… Benali, bu ülkelerin bu gençleri topluma entegre edecek iş olanaklarını sunamadığına dikkat çekiyor. Cezayir’de Gelişme için Uygulamalı Ekonomik Araştırmalar Merkezi’den sosyolog, Mohamed Said Musette de “Korkarım bu durum bir sosyal patlamaya yol açacak” diyor (Al Ahram, 06/01)
Daha yeni başlıyor
2008’de gıda fiyatlarında yaşanan ani artışlar, birçok yoksul ülkede toplumsal ayaklanmalara, yol açmıştı. O yıl mali krizin etkisiyle dünya ticaretinde, ekonomik büyüme de sert bir gerileme yaşanınca, gıda fiyatları da ani artışlardan önceki noktaya döndüler.
2008 gıda fiyatları “şoku” bundan sonra yaşanacaklara ilişkin ilk ciddi uyarıydı. Bu şok, birçok ülkede ihracat yasaklarını gündeme getirdi; serbest piyasa modeline bir darbe daha vurdu. Mali sermayenin spekülatif hareketlerinin, biyoyakıt üretiminin gıda fiyatları üzerindeki etkilerini, Çin, Güney Kore, Suudi Arabistan gibi ülkelerin Afrika’da, tahıl üretim arazisi kapatma çabalarını gözle önüne serdi. Bu toprak kapma çabalarına karşı yerel halkın isyanları, Mozambik’de bu alana yatırım yapan Güney Kore şirketi Daewo’yu zor durma düşürdü. Birçok gözlemciye göre 2009 yılındaki askeri darbenin arkasında Daewo vardı (Reuters 7/01).
Geçen yıl 30 Kasım itibariyle yılık yüzde 11,7 artan gıda indeksi, Kasımdan bu yana yüzde 4,2 yükselerek, 2008’düzeyini geçti. Bir yıl içinde Avrupa Birliğinde buğday fiyatı ikiye katlanmış, ABD’de mısır fiyatı yüzde 50, soya fasulyesinin fiyatı yüzde 30 artmış (The Guardian 05/01).
Dünya Bankası siyasi risk sigortası (Çok Taraflı Yatırım Garantileri Ajansı-MIGA) işletme müdürü James Bond, “gıda fiyatlarındaki artışlar en çok en yoksulları etkiliyor… Yoksul ülkelerde gelir dağılımı bozukluklarını daha da, ağırlaştırıyor”… “bu çok önemli bir siyasal çalkantı kaynağıdır” diyor (Reuters 06/01). Bond’un saptamaları, halk ayaklanmaları ve jeopolitik risklerin yeniden gündeme geldiğini gösteriyor; Tunus ve Cezayir olayları da hemen bu bağlama oturuyor.
Gıda fiyat artışlarındaki, bu ikinci dalganın arkasında, ilk aşamada küresel ısınmanın getirdiği kimi bölgelerde kuraklık, kimi bölgelerde aşırı yağış olgusu var. Cancun toplantısında alınan “bağlayıcı olmayan” (!) kararlar, uygulansa bile küresel ısınmanın yüz yıl içinde yüzde 4-5 artacak olması, küresel ısınmanın yarattığı sorunların giderek ağırlaşacağını söylüyor. İkincisi, Nomura ekonomistlerinden Owen John’un deyimiyle “ekonomistlerin, ‘talep arttıkça arz da artar’ modelinin kırılmaya başladığı görülüyor. Biyoyakıt üretiminin, Çin’deki kentleşmenin etkisiyle arz artık talebe yetişemiyor. Tarımda kullanılan suyun yüzde 30’u sürdürülemez kaynaklardan geliyor”(The Independent 06/01).
İkinci aşamada, mali spekülatörlerin etkisine ek olarak, Gıda fiyat artışlarıyla yerel düzeyde mücadele çabası, ihracat yasaklarına, fiyat kontrollerine, Sri Lanka ordusunun yapmaya başladığı gibi, toptancılardan ucuza alıp halka “piyasa fiyatının” altında dağıtarak toplumsal gerginlikleri yumuşatma çabalarına yol açıyor. Kimi devletlerin, Afrika da verimli toprak kapatma yarışı, hatta Askeri Darbe girişimleri, serbest piyasa projesi çökerken, jeopolitik (emperyalist) çelişkilerin derinleşmekte olduğunu gösteriyor. Sürecin de daha başında olduğumuzu…
No comments:
Post a Comment