Thursday, March 12, 2009

‘Büyük Bozulma’ Başlamış...

Dünya Bankası’na göre, 2009’da, ekonomik büyüme hızı, 1940’lı (yarısı dünya savaşıyla geçen) yıllardan bu yana ilk kez negatif bölgeye geçiyor. Toplam sanayi üretimi büyüme hızıysa, yüzde -18 olacak. Dünya ekonomisinde yüzde +2.5 büyüme resesyona geçiş sınırı olarak kabul ediliyor. Öyleyse çok şiddetli bir daralmayla karşı karşıyayız!

Bu şiddetli daralmanın bir diğer göstergesini de Asya Gelişme Bankası açıkladı. Geçen yıl dünya menkul kıymetlerinden silinen servet 50 trilyon dolara ulaşmış. Bu dünya ekonomisinin bir yıllık çıktısına eşit bir büyüklük. Ancak kriz patlak verdiği sırada kimi hesaplamalara göre küresel kredi piyasasının hacminin 800 trilyon dolara ulaşmış olduğunu anımsarsak, “yıkımın” yeni başladığını, daha epey yol kaydetmesini bekleyebiliriz. Böyle bir yıkımın uygarlık düzeyinde önemli, ekonomik, siyasi kültürel değişiklikleri gündeme getirmesi kaçınılmaz. Bu yüzden 2007 başında krizin ilk kokusunu aldığımızda “Bu kriz o kriz mi?” diye sormuştuk. Artık kimsenin şüphesi kalmadı. Bu kriz o kriz!

‘Kapitalizmin geleceği?’

Financial Times, pazartesi günkü başyazısında “Kapitalizmin geleceğini” tartışmaya açan bir dizi yorum yayımlamaya başladıklarını açıklıyordu. Yanlış okumadınız, FT, “geleceğin kapitalizmini” değil “kapitalizmin geleceğini” tartışmaya açıyor. Başyazıya göre, kapitalizmin geleceği açısından nisan ayında yapılacak G-20 zirvesi yaşamsal öneme sahip.

Hem başyazı, hem de FT’nin ekonomi editörü Martin Wolf’un açış yazısının ana teması adeta “Geçti Bor’un pazarı…”anlamına gelen ifadelerle doluydu. “Krizin entelektüel etkisi müthiş olmuş.” “Serbest piyasa iyi, devlet kötü anlayışına güven fena halde sarsılmış.” Piyasalara özellikle “geçen dönemde özelleştirilen emeklilik fonlarının geleceğine bir güvensizlik çökmeye başlamış”. Dahası başyazı “Önce birleşik cephe oluşturmak gerekiyor, geleceğin nasıl olacağını.. küreselleşmenin bir geleceği olduğundan emin olduğumuzda tartışırız” diyor.

“Küreselleşmenin bir seçenek olduğunu” (dün kaçınılmaz olduğunu söylüyorlardı), bu yüzden geleceğinin garanti olmadığını saptayan yazısında, Wolf, bugünkü yıkımın tohumlarının geçmiş dönemin serbestleştirme sürecinde yattığına dikkat çekiyor. Yazının içine konan bir resim de olağan şüphelileri açıklıyor: Reagan, Thatcher, Deng Xiaoping, Greenspan! Wolf’a göre “kriz boyunca piyasanın meşruiyeti zayıflayacak, ABD liderliği gerileyecek, devlet otoritesi güçlenecek, küreselleşme çökebilir. Bir altüst oluş dönemine girdik”.(abç)

FT yazarlarına göre yoksulluktaki hızlı artış özellikle tehlikeli. Çünkü “hemen tüm devrimler ekmek ayaklanmalarıyla başlıyor”. Wolf da geçen yüzyılın başında benzer bir ortamda, Nazi partisinin oyunun iki yılda yüzde 18’den yüzde 32’ye çıktığını anımsatıyor.

Financial Times’da yayımlanan bir başka deneme, “girişimcinin hayvani içgüdüsünün” (yani aç gözlülüğünün-kâr hırsının) denetim altına alınması gerektiğini savunuyor.

‘Doğa ve piyasa hayır diyor’muş

Bu yorumları Financial Times’da okumak bir tuhaf geliyor doğrusu. Oliver Stone’un “Wall Street” (1987) filmindeki “aç gözlülük iyidir” savından sonra belli ki köprülerin altından çok su akmış.

Pazartesi günü gariplikler FT ile sınırlı değildi. Atlantik’in öbür tarafından Lexus ve Zeytin Ağacı başlıklı kitabın yazarı, 20 yıldır neo-liberal küreselleşmenin fanatik savunucusu, Thomas L. Friedman, International Herald Tribune’de,“Büyük Bozulma” başlıklı yazısında, “Doğa ananın ve piyasanın büyüme modelimize hayır dediğini”, adeta tutkuyla anlatıyordu. Ekonomik ve ekolojik olarak sürdürülemez bir tüketim modelinin sonuna gelmişiz (Türkiye’deki Friedman papağanları acaba şimdi ne düşünecek!). Efendim, tüm doğal kaynaklarımızı tüketerek zenginleşiyormuşuz. Gelecek kuşaklar 2008 yılını “Büyük bozulmanın başladığı yıl olarak” anımsayacakmış...

Bunları okurken benim de aklıma, Jared Diamond’un birçok kez aktardığım, “Çöküş: Uygarlıklar başarılı ya da başarısız olmayı nasıl seçiyorlar” başlıklı çalışması geldi. Diamond’un binlerce yıllık insanlık tarihinden örneklerle gösterdiği gibi tüm başarılı örnekler, ortaklaşa davranmaktan, toplumun çıkarını, seçkinlerin hatta bireylerin çıkarlarının önüne koymaktan, uzun dönemli planlı çabalardan geçiyordu. Özetle “ya uygarlık, ya çöküş noktasına”geldik yine. Ve karar yine bizim…

 

No comments: