Petrolün varil fiyatındaki hızlı artışlar ve bu artışların nedenlerine ilişkin bir mutabakat, petrol piyasalarında bir köpüğün oluştuğunu düşündürüyor.
200 dolar olması bekleniyor
Geçen hafta petrolün varil fiyatı, günlük piyasada 135 dolara, beş yıllık kontratlarında 140 dolara ulaştı. Böylece, fiyatlar yıllık yüzde100 artmış ve bir önceki zirve noktası olan 1979 düzeyini, sabit fiyatlarla yüzde15 geçmiş oluyordu. Financial Times, The Economist, Wall Street Journal gibi önde gelen gazeteler fiyat artışlarını arz yetersizliğine ve talep artışına bağlıyorlardı.
Hafta sonuna doğru medya Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA), dünya petrol stoklarının sanılandan daha önce tükeneceğini ileri süren bir çalışmasını aktarıyordu. CNN pazar günü, IEA Baş Ekonomisti Fatih Birol’a atıfla “enerjide bir yeni dünya düzeni”nin şekillenmekte olduğunu haber veriyordu.
Bunlar petrol piyasalarının uzun yıllar direndikten sonar aniden “zirve” teorisini benimsediğini, IEA’nın da benzer bir çizgiye geldiğini gösteriyor. “Zirve teorisine” göre petrol bir gün mutlaka bitecek ama, önce petrol üretimi bir zirve noktasına ulaşacak, ondan sonra giderek azalacak. Zirveden sonra petrol giderek daha kıt ve daha pahalı bir mal olacak. Benim de büyük ölçüde katıldığım bu teze göre 20 yıldır dünyada zirve yapan büyük petrol kuyularının sayısı gittikçe artıyor, buna karşılık yeni büyük kuyu bulma oranı büyük bir hızla düşüyor. Dünya petrol piyasalarına Çin ve Hindistan’dan gelen yeni talep, “zirve” tezinin öngördüğü arz-talep dengesizliğinin çok daha büyük bir hızda ve şiddette şekillendiğini gösteriyor.
Petrolün kıt bir kaynak olması gibi yapısal, kalıcı etkenlerin yanı sıra, dünyada rafineri ve tanker kapa-sitesi yetmezliği, yetişmiş eleman kıtlığı gibi sorunlar da üretimi ve dağıtımı olumsuz etkileyerek fiyatları arttırıyor. Nihayet, siyasi ve jeopolitik nedenlerle piyasalarda oluşan risk primi de fiyatı yukarı çeken bir başka kısa dönemli etken.
Tüm bunlar göz önüne alındığında, petrol fiyatındaki artışları açıklamak zor değil. Bu yüzden petrol fiyatının yıl sonuna kadar 150 dolara, bir yıl içinde de 200 dolara ulaşacağına ilişkin öngörüler ilk bakışta akla yakın geliyor.
Ama mutabakat kuşku verici
Her türlü toplumsal “mutabakata”, özellikle de ekonomi teorileri ve piyasa hareketleri söz konusu olduğunda kuşkuyla yaklaşmak gerekir. Nitekim, geçen hafta petrolün yıl başından bu yana yüzde 40 artarak 135 dolara ulaşan varil fiyatına ilişkin açıklamalardaki mutabakat, bu “kuşkuyla yaklaşmak gerekir” tavsiyesini destekliyor. Birincisi, “zirve” teorisinde, petrolün fiyatına ilişkin yapısal ve kısa dönemli etkenlerde iki yıldır, özellikle de bu yılın başından bu yana yüzde 40 artışa yol açabilecek bir değişiklik olmadı. Aksine, mali krizin etkisiyle ABD’de ekonomik yavaşlama, bunun, geçen hafta aktardığımız gibi giderek dünya ekonomisini resesyon düzeyinde etkilemeye başlamış olması, emtia ve enerji piyasalarında talebin gerileme eğilimine girmesini beklememiz gerektiğini söylüyor. Nitekim, son aylarda pirinç, gıda, buğday ve domuz eti piyasalarında yüzde 20 - yüzde 30, sanayide girdi olarak kullanılan birçok metalde yüzde 40-60’a varan gerilemeler görülüyor (The Times, 22/05; The Asia Times, 23/05).
Aynı gözlemciler, ABD tüketicisinin petrole yönelik talebinde, Çin’in petrol ithalatında gerileme olduğuna işaret ediyorlar. Diğer bir deyişle, fiyatların yukarı doğru sıçraması değil, en azından artış hızının yavaşlaması gerekirdi. Finansal analiz ve haber portalı Prudentbear’in yorumcularından Martin Huthchinson da, halen petrol piyasalarındaki günlük 85 milyon varillik üretimle, 87 milyon dolarlık talep arasındaki açığa dikkat çekerek fiyatların artmasının doğal olduğunu; ancak, yüzde 10’luk fiyat esnekliğiyle, açığın, yüzde 60’lık değil, yüzde 24’lük bir artışa yol açması gerektiğini vurguluyor(23/05). Gerek yapısal gerekse de kısa dönemli özellikleri, petrol piyasalarındaki fiyat artışlarını açıklamaya yetmiyor. Fiyat artışlarını açıklamak için bu etkenlere yapılan ısrarlı vurgular da ister istemez kuşku yaratıyor.
‘Canavarlar’ ve simyacılar
ABD ve dünya ekonomisi bir resesyona girerken bu vurguları kim yapıyor diye sorduğumuzda da karşımıza, T. Boon Pickens gibi ünlü spekülatörler, Financial Times’ın aktardığına göre Goldman Sachs, Merrill Lynch, Barclays Capital, Deustche Bank Morgan Stanley, Societe General gibi finans kurumları geliyor. Bu kurumların bir ortak özellikleri, ABD ev piyasasında başlayan mali krizde, son derecede karmaşık ve riskli yatırım enstrümanlarıyla oynarken ellerini kötü yakmış olmaları. İkinci özellikleriyse başta Goldman Sachs olmak üzere, petrol ve emtia piyasalarında oynuyor olmaları. Kısacası bunlar menkul kıymetlere dayalı olarak üretilen kredi piyasalarında yarattıkları köpük patlayınca, oluşan kayıplarını şimdi emtia piyasalarında bir köpük yaratarak telafi etmeye çalışıyorlar. Çünkü, bu piyasalarda da 1/10, 1/16 gibi kaldıraç oranlarıyla (1 lira koyup 16 lira borçlanarak) çalışmak olanaklı hale gelmiş durumda. Bu nedenle, türev piyasalarının hacmi (kredi köpüğü) kredi krizi yaşanırken daralacağına artmaya devam ederek yıl başında 510 trilyon dolardan, şimdi 590 trilyon dolara ulaşmış durumda. (Money Week, 23/05)
Financial Times’a göre, eskiden petrol fiyatlarının kaderi Suudi Petrol Bakanı’nın iki dudağının arasındaydı, “şimdi New York ve Londra merkezli bir analistler çetesinin demeçleri ve raporları belirliyor” (21/05). Bu analistlerin kimlere çalıştığını da sanırım tahmin ettiniz. Petrol ve emtia piyasalarındaki işlemler içindeki payı yüzde 60’a ulaşan Goldman Sachs’ın Jefferey Curie ve Arjun Murti gibi analistlerinin demeçlerinin özellikle etkileyici olduğunu yazıyor. 200 dolar varil fiyatı öngörüsünü yapanlar da bunlar. Dün köpüğü FED körüklüyordu.. bugün de bu görevi galiba ‘IEA’ üstlenmiş durumda…
Bu finans kurumlarının spekülatif etkinlikleri dünya ekonomisinde bir resesyon başlatırken, bir de enflasyon tehlikesine yol açıyor. Çünkü, kimi analistlere göre son fiyat artışlarının en az yüzde 60’ı spekülatif talepten kaynaklanıyor (Engdahl, The Asia Times 23/05). Böylece ekonomiyi yönetmek durumunda olanlar, birbirine ters iki rüzgârın altında ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Resesyon; faizleri düşürmeyi, talebi canlandırmayı gerektiriyor.. enflasyon ise faizleri arttırmayı, talebi daraltmayı...
Bu yüzden, Almanya Devlet Başkanı ve IMF eski başkanı Horst Köhler, küresel mali piyasaları, varlıkları yok eden bir canavara; spekülatif bankerleri de simyacılara benzetiyor (International Herald Tribune, 23/05).
No comments:
Post a Comment